Ali FERŞADOĞLU |
|
Meleklere imanın verdiği huzur ve mutluluk - 2 |
Meleklere imanın sağlam olduğu cemiyetlerde, olumsuz vak’alara pek rastlanmaz, rastlansa da nadirdir. Çünkü her ferdde, kalbinde, başında, omuzunda, arkasında gizli, İlâhî bir polis, bir yasakçı, bir kameraman olduğu şuuru hâkimdir. İşte bu inançtır ki insanları gemler, frenler... Bir hırsız ne kadar arsız ve yüzsüz olursa olsun, mesleğini başkalarının bakışları altında icra etmez, edemez. Meleklerin kameralarını üzerlerinde hissedenler, elbette böylesine kötü fiil ve hareketlerden kendilerini sakındıracaklardır... • Konuşurken, İlâhî kameramanlar ve kayıtçı olan melekleri düşünerek hareket etmeli, söz söylemeli. Hiç kimse, “İşte, yalnızım, istediğim gibi kötü ve müstehcen konuşabilirim!” diye düşünmemeli. • Meleklere iman, şöhret duygusu gibi zehirli bir baldan kurtarır. Bu damar, insanın hayatına mâl olacak kadar tehlikelidir. Yalnızca bir örnek: Norveçli Thor Alex Koppfjell, “Uçan Adam” diye şöhret yapmıştı. O zamana kadar 210 yüksek binadan atlamayı başarmıştı. Ekim 1998’de New York’un en kalabalık caddelerine, iki gün arayla, Empire State Building ve Chrysler Building binalarının tepesinden atlayarak, izleyenlere korkulu ve heyecanlı dakikalar yaşatmıştı. New York’un en yüksek binası olan Dünya Ticaret Merkezi’nden de atlamayı denemiş, belediye başkanının yasağı üzerine şehri terk etmişti. “Uçan Adam” şöhretinin de zirvesindeydi. Hep yükseklerden atlıyordu ve atıyordu kendisini. 1999 Temmuz’unun son haftasında ülkesindeki bir fiyorddan atlarken yere çakılıp ölmüş. Bin 500 metrelik yükseklikten yaptığı atlayışta, sis yüzünden kontrolünü kaybederek yere çakılmış... İşte, hepimizde bulunan, kimimizi “sosyal ve mânevî hayatın tepelerinden” aşağıya atlatan meselenin psikolojik sebebi şudur: “İnsanda ekseriyet itibarıyla ‘hubb-u câh’ denilen hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk, ‘şan ve şeref’ denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î, küllî arzu vardır. Hatta o arzu için hayatını fedâ eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder. Ehl-i ahiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünya için de gayet dağdağalıdır, çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zayıf damarıdır.”1 Her insanın sosyal hayatta bir mevkisi olduğu gibi, sosyal basamaklarda da terakkî etme isteği vardır. Bu basamaklar, ya “gayrimeşrû şöhret”le elde edilecektir veya “meşrû...” Evet, her insanda “görmek ve görünmek” duygusu vardır. Kendisini kabul ettirmek ve ispat etmek ister. Eğer bu duygu, Allah’ın, meleklerin, Peygamberimizin (asm), iyi insanların alkışını almış ise, müsbettir, meşrûdur. Aksi hâlde, gayrimeşrû... • Meleklere iman, sadece hırsızlık ve intihar değil, benzeri bütün çirkin ve kötü işlerden, hâl ve davranışlardan iman derecesine göre alıkor. Demek ki meleklere iman, aynı zamanda ferdî, ailevî ve içtimâî huzur, emniyet, rahat ve sükûnet vesilesidir. • İnsanın hayatta en çok sevdiği şey, ruhu ve hayatıdır. Onlar üzerinde titreyip durur. En güçlü, en emin, en sağlam ellere teslim etmek ister. İşte, Azrail (as), ruhumuzu emanet ettiğimiz bir yed-i emindir. Onu yok olmaktan kurtaran böyle bir meleğin varlığı, değil kızgınlık, büyük bir sevinç ve mutluluk uyandırır insanda. Çok kıymetli bir malını ve servetini saklayamama, muhafaza edememe ve emin ellere teslim edememenin huzursuzluğunu yaşayan bir insanın ruh gibi çok değerli bir varlığını sağlam ellere teslim edişindeki huzur ve süruru tahayyül edebilir misiniz? Büyük servetler, hazineler taşıyan mutemetleri düşününüz. Yanlarına güvenlikçi olarak zayıf/çelimsiz/güçsüz çocukları mı alırlar, yoksa güçlü/kuvvetli/akıllı/çevik/atletik vücuda sahip olan kişileri mi? İşte, Azrail (as), böylesine güvenilir ve güçlü biridir ve onun varlığına iman etmekle müthiş bir güç ve emniyet hissederiz.
Dipnot:
1- Mektubat, s. 401. 22.06.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |