Faruk ÇAKIR |
|
Söylenmeyen ne kaldı? |
Son günlerin hararetle tartışma konusu olan “yeni darbe planı” ya da “belge”si üzerine neredeyse söylenmeyen söz kalmadı. Sahte miydi, gerçek miydi tartışmaları sürerken, gözler haklı olarak hükümete yöneldi. Acaba bu “belge” karşısında nasıl bir tavır takınılacaktı? Türkiye’yi idare edenler ‘belge’yi kabul edilemez bulmakla beraber, derine inen bir çalışma yapmadılar. Tamam, ‘suç duyurusu’nda bulunuldu; ama bu da kamuoyunu tatmin etmedi. Bunun sebebi de, geçmişte yaşananlar... Bu konuda en temel problemin ‘çift başlı yargı’ olduğu artık genel kabul görüyor. Dünkü gazetelerde yer alan bir haber ve bir röportaj, ‘askerî yargı’ sıkıntısını gözler önüne seriyor. Emekli askerî hakim, binbaşı Mesut Kurşun, kendi hayatından örnek vererek “Askerî yargı bağımsız değil” demiş. (Zaman, 21 Haziran 2009) Benzer şekilde Nuriye Akman’ın sorularını cevaplandıran emekli deniz albay hakim Ahmet Cengiz Tangören de gündemde olan ‘belge’yi yorumlarken “Bu işler, bir albayın yalnız başına yapacağı işler değil” anlamında beyanlarda bulunmuş. (agg, 21 Haziran 2009) Yargının tamamında sıkıntılar olduğunu çok sayıda hukukçu ve siyasetçi de zaman zaman ifade ediyor. Bu sıkıntıları aşmak için, 12 Eylül ihtilâl anayasasından kurtulmamız gerektiği de unutulmamalı. İş dönüp dolaşıp ‘iktidarın ne yapacağı’na odaklanıyor. Her türlü darbe planı yapanların hukuk adalet ölçüleri içinde cezalandırılması gerektiği her hâlde tartışılmaz. En kötüsü, ‘hiç bir şey olmamış gibi’ davranmak. Gerçek olup olmadığı tartışılan bu ‘belge’ hiç değilse bundan önceki ‘gerçek darbe’leri hatıra getirse ve darbecilerle ciddî bir hesaplaşma yapılabilse... Sivil toplum kuruluşları ‘darbeciler yargılansın’ diyerek meydana çıkıyor, ama Türkiye’yi idare edenler bu sesleri de pek duymuyor. Elbette darbecileri yargılamak kolay değil. Çünkü ‘darbeciler’ sadece bilenen, tescillenmiş, afişe olmuş darbecilerden ibaret değil. Görünüşü sivil, ama zihniyeti ‘darbeci’lerden daha tehlikeli olan bir zümre de var Türkiye’de. Maalesef bunların büyük bir kısmı da sivil! Bu sebeple darbecilerle mücadele kolay değil. Darbecilerle mücadele etmek isteyen iktidarlar en önce cesur olmak durumunda. Sonra da bu yolda kendilerine yardımcı olanları ‘dost’ bilmelidir. ‘Dost’lara düşman, ‘düşmanlar’a dost muamelesi yapmak en kötüsü. Mesela, Avrupa Birliği yolunda atılan her adım, dolayısı ile darbecilerle hesaplaşma anlamına gelir. Ne hikmetse, AB yolunda çıkarılan engellelerin darbecilerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkına varılamıyor. Netice olarak, sahte ya da gerçek olup olmadığı tartışılan ‘belge’ hakkında söylenmeyen söz kalmadı. Artık icraat zamanı. Bu belgeyi kim ve nerede hazırladıysa bulunsun ve gereği yapılsın. Türkiye’nin beklemeye, zaman kaybetmeye ve oyalanmaya zamanı yok. Hele hele, işlerin ‘alt komisyon’a havalesine hiç zamanı yok! 22.06.2009 E-Posta: [email protected] |