S. Bahattin YAŞAR |
|
Sevmediğiniz insan (varlık) sayısı kadar, negatif enerji taşıyorsunuz demektir |
SEVMEMEK BİR YÜKTÜR Sevmemek negatif bir enerjidir. Düşmanı bile olsa, sevmemek olumsuz bir eylemdir. Düşmanın varlığı bile, bazı duyguları yerinde kullanmak için hikmetlidir. Sevmemek, içinde negatif enerji taşıyan, taşıdıkça ağırlaşan ve zamanla çevreyi de kirleten bir ağır yüktür. Bu yük ne kadar artarsa ve süreklilik kazanırsa, hayat da o nispette zorlaşır ve taşınmaz, yaşanmaz hale gelir. Bütün mutsuzlar, kırgınlar, dargınlar, alınganlar negatiftir. Sevmediğimiz kendimiz, çevremiz, komşumuz, mahallelimiz, şehirlimiz; sevmediğimiz radyodaki san'atçı, takımımız, rakip takımımız; yediklerimiz, içtiklerimiz; kullandığımız eşyalarımız, tişörtümüz, ayakkabımız hepsi birer taşınması güç yüktürler. Onun için, ‘Sevmiyorum’, ‘nefret ediyorum’, ‘tiksiniyorum’, ‘iğreniyorum’ ifadeleri tam birer hastalık emareleridir. Hayatımızda hiç görmek, karşılaşmak istemediklerimiz var ya, onlar tam birer iç kirleticidirler, negatif güç kaynaklarıdırlar. Birileri tarafından ‘sevilmediğini’ bilmeden yaşamak, sevilmeyen için değil, sevmeyen için ne zehirli bir gıdadır. Bu, tam bir tek taraflı ilân edilmiş karartma operasyonudur, kendi ışığını, kendi söndürmek gibi bir şeydir.
SEVMEK HAYATIN TADI DEMEK O zaman, ne yapıp etmeli, sevmediğimiz insanların sayısını azaltmalıyız. Her sevmediğimiz insan bir ciddî enerji kaybıdır. Hemen işe koyulmalı ve çok samimî olunmasa da, mesafeli irtibata geçilmeli. Yani karanlık odanın ışığını yakmak için dokunmalı düğmeye. Çok parlak olmasa da, yanmalı, yanıyor olduğu anlaşılmalı ışıkların. Bağlantıları koparmadan, içiçe de olmadan yaşamalı. Çünkü samimî dost olunan için düşman olmak; düşman olan için ise samimî olmak mümkündür.
SEVMEDİĞİMİZİN BULUNDUĞU ŞEHRİ DE SEVMEYİZ Sevdiklerimizin bulunduğu şehre gitmek istemek ne kadar içimizi çekerse, sevmediklerimizin bulunduğu şehre gitmek de o nispette içimizden gelmez. Yani nasıl ki, bir göz hatırı için nice gözler seviliyorsa; bir gözü görmemek için de nice insanların, varlıkların bulunduğu koca şehirleri görmek istememek, sevmemek o nispette rahatsız edicidir.
SEVMEDİKLERİMİZ, HAYAT ALANIMIZI DARALTIYOR DEMEKTİR Öyle ya, ne kadar çok sevmediğimiz varsa, o kadar çok ciddî bir alan daralması yaşıyoruz demektir. Evimize giderken ki, mahalle yolumuzdaki kırgınlık yaşadığımız bakkalın varlığı, bizim için çok ciddî bir kirletici olmuştur. Aslında kendi kendimize kirletici bulmuşuz demektir. Hatta bakışlarını beğenmediğimiz o komşu, hayatımız için çekilmez bir hal almış demektir. O zaman, yan bakanların, dik dik bakanların, üstten bakanların, sinsice bakanların, düşmanca bakanların sayısını ne yapıp edip azaltmalıyız. Yoksa hayat bu duyguları yaşayan için azaba dönüşür. Hatta bir sevmediğimiz sebebiyle, çok sevdiklerimizi de kırabilir, üzebiliriz. Buna da hakkımız yoktur.
YAPMADIĞIMIZ İNSANÎ SORUMLULUĞUMUZ, POZİTİF ENERJİ KAYBI DEMEKTİR Yerine getirmediğimiz her bir insanî halimiz, bize negatif enerji yükler. Ziyaret etmediğimiz bir hasta, bir pozitif enerji kaybıdır. Gönlünü almadığımız yaşlı komşu, hayat dalgamızı bozar. Kıymetini takdir etmediğimiz eşyalarımız, şükrünü eda etmediğimiz sağlığımız, fark etmediğimiz nefesimiz hepsi birer pozitif enerji kaybıdır. Farkındalık, yaşananların anlamını okumak ve onların üzerinde taşıdıkları pozitif enerjiyi almak demektir.
GIYBET, BİR İÇ KİRLETİCİDİR Yanımızda olmadan, hakkında konuştuğumuz insanın, üzerimizde oluşan hakkı, hayat dalgamızı bozan bir etkendir. Bırakın insanı, bir hayvanın bile, bir eşyanın bile dedikodusuna müsaade edilmemesi, iç kirlenmenin nerelerden başladığına dikkatler çekilmektedir. Helâlleşmedikçe, insanların güler yüzüne kavuşmadıkça, varlığın maddî ve manevî hakkını vermeye çaba sarf etmedikçe, negatif enerji yüklenmesi devam edecek demektir. Üzerimizde hakkı olan sevmediğimiz eşyalar, içimizin ısınmadığı mekânlar, gözümüzde anlamını yitirmiş birer boş unsur haline geliveriyor. Burada boşanan insandır aslında. Yine, ne yapıp edip helâlleşmeli yaratılmışlarla. Pozitif enerji yüklenmesi, varlığı sevmekle mümkündür.
DUYGU İNTİHARI NE DEMEKTİR? Sevmemek bir duygu intiharıdır. Yani verilen cihazatı ve programı amacı dışında kullanmaktır. Bu da bir bozulmadır. Onun için daha çok sevmemek, daha çabuk bir intihardır. İntihar; ben kendimi, kendimle ilgili olan her şeyi, hayatıma temas eden bütün unsurları, varolmayı, varolanları, hiçbir şeyi sevmiyorum demek değil midir? Akbabanın, yemek için ölmesini beklediği çocuğun fotoğrafını çeken san'atçının, neden hayatı zehir oldu dersiniz? Neden intihar etti? Çünkü insan olmak, yaşananlara seyirci olmak demek değildir. İnsandaki bu mekanizma buna müsait değildir. İnsanın içindeki kalp, akıl ve vicdan; kendi için, çevre için, varlık için bir şeyler yapmayı gerektiriyor. Yoksa duyarsızlık hali, en az aşırı duyarlılık kadar bir bozulmadır. Onun için ne yapıp etmeli ve bütün yaratılmışları, hiç değilse Yaratan hatırına sevmeli ve onlar için bir şeyler yapmalı insan. Aksi halde, fıtrata zıt hareket, İlâhî gazaptan önce, iç gazabın insanı yiyip bitirmesi demektir. Yıkımı önce içte başlatmak demektir. İnsan, kendi kendinin mekanizmasını bozunca, o insan zaten karanlığa müsait hale geliyor. Cehennemini önce kendisi kuruyor insanın. Tabiî Cennetini de. Şecere-i Zakkum ya da şecere-i tuba, yaşanan hayatın neticesinde ortaya çıkan bir meyvedir. Biz muhabbet fedaileriyiz, o zaman sevmeye devam diyoruz. 30.06.2009 E-Posta: [email protected] |