Cevher İLHAN |
|
Tribünlere oynama taktiği… |
Mâlum “irtica belgesi” Ankara’nın gündeminden düşmüyor. “Belge”nin tartışılması, şüphesiz demokrasinin yararına; ancak başta darbelerin ve darbecilerin yargılanması ve “yeni anayasa”nın bu gürültüye getirilmesi de tam bir handikap… Ne yazık ki Meclis’teki iktidar ve muhalefet partilerinin karşılıklı popülist politik polemiklerle bu handikapı aşamıyor. Bu kez “belge” üzerinden demokratikleşmeyi karambola getirme çıkmazına giriliyor. Darbecilerin yargılanmasını teklif eden CHP grup yönetiminin Meclis’te gece yarısı geçirilen “askerî personelin de sivil ve özel yetkili mahkemelerde yargılanması”na dair değişikliğe “aldatıldık, uyutulduk, korsanlık yaptılar” tepkisi ve MHP sözcülerinin, “Biz zaten red oyu verdik” demeleri ise tam bir garâbet. Lâkin muhalefetin bu garip tavrına karşılık hükûmette de “yandan çark sinyalleri”nin başlanması, “iktidar partisinin de demokratlığının iki hafta bir gün” sürdüğünün işareti oldu. Daha Başbakan’ın partisinin kongrelerinde, “Aklınız neredeydi, el kaldırıp oy vermediniz mi?” diye sorup “bunların demokratlığı iki hafta sürdü” diye yüklenmesinin üzerinden yirmi dört saat geçmeden AKP’de de “cayma” alâmetleri görüldü… Önceki gün Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un, MGK toplantısı öncesi “MGK’nın provası” olarak nitelenen ve perde arkasında “belge” ve “yasa”nın olduğu belirtilen Başbakanla başbaşa bir buçuk saat süren sürpriz görüşmesinin ardından yapılan Bakanlar Kurulu toplantısını değerlendiren Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in sözleri, bunun örtülü itirafı...
DARBELERİN YARGILANMASI, “SULU ŞAKA” MI? Çiçek’in, askerî personele sivil yargı yolunu açan düzenlemeye yeterince sahip çıkmayıp, “Muhalefet bunu Anayasa Mahkemesine götürebilir. Yasanın anayasaya uygunluk denetimini yapacak olan makam Anayasa Mahkemesidir” cümlesi, bunun göstergesi. Şu hale bakın; iktidar partisi grubunun üç gün önce çıkardığı ve Başbakan’ın halka karşı “demokrasi mücadelesi”nin örneği olarak halka karşı muhalefeti topa tuttuğunun ertesi günü, hükümet sözcüsü, “kırılma” belirtileri veriyor. “Cumhurbaşkanı veto edebilir, eğer anayasaya aykırılık varsa Anayasa Mahkemesi iptal edebilir” tarzında “veto” ya da “iptal”le “işin içinden çıkma”ya çalışıyor. Daha üzerinden bir hafta geçmeden, 12 Eylül darbesi ve darbecilerini koruyup kollayan “geçici 15. madde”nin kaldırılması teklifini AKP hükümetinin nasıl “teğet” geçtiğini ikrar ediyor; darbenin yargılanma konusunun Bakanlar Kurulu gündemine gelmediğini söylüyor. Ve yine Başbakanın meseleyi o denli siyasî rant malzemesi yapmasına, kolaycılığa kaçmasına karşılık Çiçek’in,“irtica ile mücadele eylem planı belgesi” hakkında “Hukukî sürecin devam ettiği noktada, hukuku etkileyecek tartışmaları doğru bulmayız” diye konuşması, AKP siyasî iktidarının, darbelerin ve darbecilerin yargılanmasında yeterli demokratik irade ve dirence sahip olmadığını bir defa daha su yüzüne çıkarıyor. İşin bir başka çarpıcı yönü, renkli Çin gezisinden dönüşte Cumhurbaşkanı Gül’ün, “Parlamentonun yaptığı çalışmaları, oradan çıkan kanunları bizim hukuk bürolarımız en ince bir şekilde, detaylı bir şekilde inceler. Eğer anayas’ya herhangi bir aykırılık görürsek, o zaman ‘bir kez daha görüşülsün’ diye geri göndeririz” demesi ve “iptal” in Anayasa Mahkemesinin takdiri olduğuna dikkat çekmesi… Diğer yandan Meclis Başkanı Toptan’ın, “Geçici 15. madde”nin Anayasaya konulmasının da korunmasının da yanlış olduğunu ve ihtilâlleri koruyup kollayan bir maddenin Türkiye’ye yakışmadığını belirtmesine mukabil, AKP hükûmeti ve Meclis grubu, muhalefetten gelen bu fevkalâde teklifi gündemine bile almaması. İktidarın millete asıl “sulu şakası” bu…
NAKARAT TEKRARLANIYOR… Belli ki AKP iktidarı eski nakaratı tekrarlama taktiğinde. Sonradan dönüp seçmene, “Ne yapalım, elimizden geleni yaptık, kanun çıkardık, ama iptal edildi” siyasî söylemleriyle halktan oy devşirme cingözlüğünde. Başbakan Erdoğan’ın İspanya’da “velev ki siyasî simge de olsa” çıkışıyla güya üniversitelerde başörtüsünü serbest bıraktırmak için hiç gereği yokken ve Anayasa Mahkemesinden iptal edileceğini bile bile anayasanın iki maddesinde yapılan değişikliklerde olduğu gibi. Temel hakların temininde, dinî özgürlüklere, din eğitimi ve öğretiminde olduğu gibi… Başbakan bir tek “belge” üzerinde politika yapıp partilere karşı veryansın etmekle meseleyi lâf kalabalığı ve günlük siyasî tartışmalar ortasında unutturmaya uğraşıyor. Görünen o ki yine tribünlere oynanıyor. Muhalefetin, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için öncelikle “geçici 15. madde”nin anayasada çıkarılması önerisine, “sulu şaka” diye tepki gösteren Başbakan, muhalefeti “samimiyetsizlik”le suçluyor. Ve bu suçlamalar ortasında hiçbir şey halledilmeden, Meclis tatile giriyor… Peki, bu nasıl “demokratikleşme” samimiyeti? 01.07.2009 E-Posta: [email protected] |