Cevher İLHAN |
|
Darbelerin yargılanması ve yeni anayasa… |
Türkiye günlerdir “gizli belge”yi tartışıyor. İçişleri Bakanı Atalay’ın, CHP Genel Başkanı Baykal’ı sürpriz ziyarette, “Emniyet’in elinde olan belge de orijinal değil, fotokopi” olduğunu söylemesi, “belge”nin boyutunu değiştirdi. Bu şok gelişme, dünden beri kulislerde konuşuluyor. Bütün iddialara karşılık Bakan’ın, “metnin orijinalini görmüş değiliz” açıklamasıyla başlayan “Fotokopiden imza tahlili tam olarak yapılamıyor” tespiti, “belge”deki “imzanın sahte olup olmadığı” konusunda daha uzun süre kamuoyunu meşgul edeceği görülüyor. Şüphesiz “belge”nin “gerçek” veya “sahte” olması ve “hazırlanma amacı”, bu ve benzeri belgelerin, tahribini ortadan kaldırmıyor. Bu bakımdan “irtica belgesi”nin mâhiyeti ve maksadı ne olursa olsun fâillerinin bulunup cezâlandırılması, demokrasinin geleceği için büyük önem taşıyor. Bu durum, Demokrat Parti Genel Başkanı Cindoruk’un, daha baştan, “içeriği itibariyle akla ziyan bir belge” tespitini de te’yid ediyor. Ve DP ile ANAP’ın ortak açıklamasındaki, “Bu yapılanmanın, gözümüz gibi üzerine titrediğimiz demokrasimizi kimlerin, neden hedef aldıklarının ortaya çıkarılması, meselenin özgürce ve tüm şeffaflığıyla tartışılması” gereğini zarurî kılıyor. Sözkonusu bildiride de peşinen belirtildiği gibi, Türkiye’yi AB üyeliği müzâkere sürecinden uzaklaştırmayı hedefleyen, demokratik yapıyı tahrip etmeyi ve seçimle iktidara gelmiş hükûmeti demokrasi dışı yollarla devirmeyi, farklı kesimleri çeşitli komplo ve iftiralarla karşı karşıya getirerek toplumsal barışı bozmayı amaçlayan bu tür toplum mühendisliklerinin derhal deşifre edilip hesâba çekilmesinin önemini ortaya koyuyor…
BÜTÜN DARBECİLER YARGILANMALI… “Fotokopi”nin aydınlanmaması, elbette tek başıyla “sahte” olduğunun ispatı olamaz. Aksine, demokratik irâde ve dirençten yoksun Türkiye’deki demokrasinin bir “fotokopi”yle sarsıntıya uğrayacak derecede ne denli zâfiyet içinde olduğunu bir defa daha su yüzüne çıkarıyor. Geriye doğru bütün ihtilâllerin, postmodern darbelerin, demokrasi dışı dayatmaların, demokrasiye müdahâlelerin, kargaşa ve kaosla darbe ortamına zemin hazırlamaların, “darbe günlükleri”nin, “darbeye teşebbüs notları”nın tek tek sorgulanması, darbe ve darbecilerin yargılanması, demokratikleşmenin olmazsa olmaz önceliği olarak Ankara’nın önünde duruyor. Bundandır ki vakit geçirilmeden “demokrasiye balans ayarı vermek için” tankları sokaklarda yürütenler, gazetecilerden işadamlarına, bürokratlardan yüksek yargıçlara kadar herkesi “irtica ile mücadele brifingleri”nde toplayıp dakikalarca ayakta alkışlatanlar da “Ergenekon” kapsamında yargılanmalı. Millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i kapatanlar, halkın seçtiği hükûmeti silâh zoruyla alaşağı edenler, anayasayı ilgâ edenler, siyasî partilerin kapısına kilit vuranlar, demokrasiyi, hukuku, insan hak ve özgürlüklerini yerle bir edip ülkenin itibarını yerlerde süründürenler de artık “iddianâmeler”e girmeli. 28 Şubat sürecinde “irtica tehlikesi”yle ortalığı kasıp kavuran, DYP-RP hükûmetine karşı bayrak açan, son yedi yılda ise “AKP iyi yolda” diye iktidara medhiyeler dizen, “ABD’nin Avrasya’daki stratejik vizyon ve çıkarını destekleyen “birileri” de yargı önüne çıkarılmalı. Başbakan Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı Gül’ün de “cesâret ödülü” aldıkları Amerika’daki Yahudi lobisinden İbranî ilâhiler eşliğinde ekmek ve şarabın dağıtıldığı dinî törenlerle “laikliğe hizmet ve liderlik ödülü” alan “postmodern darbeciler” de hesap vermeli.
FIRSATSA İŞTE FIRSAT… Yine birileri gece yarısı e- muhtırayı dayatıp iktidarı mağdur göstermekle seçimde siyasî avantaj sağlayanlar “e-bildiriciler” açık açık mârifetlerini anlatıyorlar… Olmayan, “başarılmayan” darbelerin teşebbüsçüleri içerde. Lâkin olan, başarılan ve ülkenin başına belâ edilen darbelerin hazırlayıcıları ve dayatıcıları ellerini, kollarını sallaya sallaya geziyorlar. Darbeciler, AKP iktidarı döneminde son beş-altı yılın “darbe teşebbüsleri” ve “darbe ortamı hazırlayıcıları” “Ergenekon iddianâmesi”yle tek tek içeri tıkılırken, 28 Şubat’ta, 12 Eylül’de, 12 Mart’ta ve 27 Mayıs’ta darbeleri dayatan darbeciler, âdeta ödüllendiriliyorlar. Oysa Meclis içi ve dışı muhalefet ilk kez darbeye karşı birleşti. ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ belgesinin Türkiye’deki temel siyasal gerginlikle düğüm noktasında kilitlediğini belirten Baykal, “Darbeciler yargılansın, 12 Eylül’le hesaplaşılsın” diyor. MHP Genel Başkanı Bahçeli, milletin iradesine yönelen bütün talihsiz demokrasiye müdahale arayışlarına karşı ortak mücadeleyi öneriyor. DTP, andıçlarla ilgili Meclis Araştırma önergesi veriyor. Ve bütün bunlar, Türkiye’nin gerçek gündeminin gerçek bir demokrasi ve demokratikleşme olduğunu belirliyor. İşte fırsat. Demokrasinin birinci şartının, bütün darbecilerin derhal yargılanması ve âcilen yeni ve demokratik bir anayasa olduğunu herkes deklâre ediyor. Siyasî iktidar, “mayın yasası”nda gösterdiği gayretin beşte birini neden bu demokratikleşmede göstermeli. AKP daha neyi bekliyor? 26.06.2009 E-Posta: [email protected] |