Faruk ÇAKIR |
|
Tatmin olan yok |
Günlerdir kamuoyunu meşgul eden “irtica ile mücadele eylem planı”yla ilgili olarak yeni bir safhaya girildi. Genelkurmay Askeri Savcılığı, daha önce Taraf gazetesinde yayınlanan ‘belge’ ile ilgili olarak “Aslını bulamadık. Genelkurmay’da böyle bir belge hazırlanmamıştır. Bundan sonrakı görev ‘sivil’ savcılarındır” diyerek ‘dosya’yı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına havale etti. Bu gelişmenin duyulmasından sonra bazı TV kanalları, “Tamam, bu belge mutlaka sahtedir” kanaatini ortaya koyacak şekilde yayın yaptı. Ancak aradan saatler geçip biraz daha akl-ı selim ile karar verenler, açıklamada “Belge sahtedir” şeklinde açık bir beyan olmadığına dikkat çektiler. Dünkü gazetelerde yer alan yorumlarda da ekseriyetle bu tartışmanın burada bitmeyeceği, aksine yeni bir şekil alarak alevleneceği söyleniyordu. Normalde beklenen, böyle ‘sahte’ bir belge karşısında ‘yetkililer’in bir iki saat, bilemediniz bir iki günde ‘kesin’ açıklama yapması olurdu. Ancak bu ‘belge’ sonrası yapılan ilk açıklamalarda da, son açıklamalarda da ‘kesin’ bilgiden ziyade, yoruma dayalı ‘ucu açık bilgi’ler vardı. Bu durum da, “Büyük bir ihtimalle bu belgenin ‘aslı’ vardır, ama kamuoyu ile paylaşılması için ‘uygun an’ bekleniyor” yorumlarına yol açtı. Hadiseye “Geçmişte yapılanlar, gelecekte yapılacak olanların teminatıdır” zaviyesinden bakınca; böyle belgelerin hazırlanma ihtimâli her zaman daha yüksek görünüyor. Velev ki son günlerde tartışılan ‘belge’ hazırlanmamış olsun, ‘ihtilâlciler’ temize çıkabilir mi? Aslında iş dönüp dolaşıp ihtilâlcilerle kanun önünde hesaplaşamamakta düğümleniyor. Hiç değilse komşumuz Yunanistan’da olduğu gibi ihtilâlcilerle hesaplaşabilseydik; bugün bu ‘belge’leri tartışıyor durumda olur muyduk? İhtilâlciler, yaptıklarının yanlarında kâr olarak kaldığını gördükçe cesaret buldular ve ortalama her 10 yılda bir yönetime el koydular. Ve bunu alışkanlık hâline getirdiler. Bakınız, bugün bile ihtilâlcilerle hesaplaşmak gerektiği söyleniyor; ama bu konuda nedense müsbet bir adım atılmıyor. Herkesin bildiği gibi yürürlükteki ihtilâl anayasası, ihtilâlcilerin yargılanmasına engel. Tek başına iş başına gelen iktidar bile bu konuda cesaretle adım atamıyor. Hatta, son günlerde muhalefetin “Getirin Meclise, ihtilâlcileri yargılayacak düzenlemeye destek verelim” sözleri de destek bulmuyor. Daha acı olan, Başbakan’ın bir soru üzerine “Mevcut anayasa ile devam edeceğiz” demesidir. (AA, 25 Haziran 2000) 2009’u da yarılayan ve AB yolunda ilerlemeye çalışan bir ülkenin, çeyrek asır önce yapılan bir ihtilâlin ürünü olan mevcut anayasa ile işe devam etmesi mümkün mü? Bu şekilde devam edemeyeceğini en başta Başbakanın bilmesi gerekir. “Zaten biliyor” demekle işin içinden çıkamayız. Biliniyorsa, mutlak sûrette bu bilginin gereği de yapılmalıdır. Netice olarak kapılar çalındığında ‘Sütçü geldi’ diyemeyen bir ülkede, “Belgenin aslını bulamadık” demek kimseyi tatmin etmiyor. Bakalım kamuoyunun beklentisi doğrultusunda “belgenin aslı” ortaya çıkacak mı? 26.06.2009 E-Posta: [email protected] |