Şaban DÖĞEN |
|
Hizmet için yaşayınca |
İnsanların en iyisi kimdir? Peygamberimizin (asm) diliyle en iyi insan insanlara en çok faydası dokunan insandır. Bu fayda maddeten olabileceği gibi mânen de olabilir. Herkes güç ve imkânlarına göre başkalarına faydalı olabildiği ölçüde hayırlı insan olma sırrını yakalamış olur. Hizmetlerin en büyüğü ise hiç şüphesiz her türlü iyiliğin menbâı olan imanları kurtarmak, kuvvetlendirmek için çalışmaktır. Değil mi ki iman kalbe girip kök saldıkça insan anneyi, babayı, büyüğü, küçüğü, iyiyi, kötüyü, sevabı, günahı tanıyor; ne kendine, ne de başkalarına zarar vermeyecek hâle geliyor. Âdetâ melekleşiyor. Kötülüklerin yaygınlaştığı bir zamanda insanı insan yapan, âdetâ iyilik perisi hâline getiren bu hakikate hizmetin önemi daha artıyor. Ancak bunları düşünebilmek, bu yolda adım atabilmek için belli bir mesafe almak gerekiyor. İzmir Pınarbaşılı Nazmi Doğan da, Necati Görücü de bu düşünce ufkuna ulaşma fırsatı bulan fedâkârlardan. Genç yaşta Nur’larla mücehhez Pınarbaşılı Hasan Şen’in gayretleriyle olmuştu bu. Kabına sığmayan, bir hazine bulmuşcasına sevinen Hasan hizmet aşk ve şevkiyle yanıp kavruluyor; bu mutluluğu başkalarının da tatmasını; o zamanlar bir köy olan Pınarbaşı’nda Nurlardan habersiz kimse kalmamasını istiyordu. 19 yaşlarında kireç ocaklarında çalışan bir delikanlı olan Nazmi, arkadaşı Hasan’la birgün sohbete dalmışlardı. Olan o an olmuştu. Birdenbire kafasında şimşekler çakmış, “Ben neyim? Niçin dünyadayım? Sonum ne olacak?” gibi herkesin zihnini meşgul eden soruların cevaplarını aramaya başlamış ve bu sohbette bulmuş, namaza başlamış, Allah yoluna girmişti. Onun yolunda olmadıktan sonra hayatın hiçbir anlamı yoktu artık onun için. İsterse insan bütün dünyaya sahip olsun hiçbir kıymeti olamazdı. Nice yolunu şaşırmış insanın Nurların parlaklığı karşısında gözleri kamaşmış, bu hayat verici, hayranlık uyandırıcı hakikatleri tanıma fırsatı bulmuşlardı. Şakir Argın’ın kâimpederi Necati Görücü de bunlardandı. 1968’li 1969’lu yıllar... Mahallenin efelerinden… Nargile içmeye sevdalı… Çarşıda Komünizmle Mücadele Derneği var. Hasan orada bu hakikat arayıcılarına hazinenin cevherlerini sunmakla meşgul. Necati ise derneğin yanıbaşındaki kahvehaneye gelip nargilesini çekip durmakta. Kulak misafiri olduğunda hoş şeyler anlattığını görüyor. O da takılıyor halkasına. Derken öyle bir noktaya geliyor ki, “Namaz kılmaya başlayacağım artık. Nargileyi de bırakıyorum” diye kendi kendine karar veriyor. Karar veriş o veriş. Sohbetler, sohbetler… O kadar ki bu İzmir’deki sohbetlere kadar uzanıyor. Necati Görücü, “Dershanenin yerini bilmiyorum. Ne zaman derse gitsek, arabamızı bir yere koyup araştırmaya kalktığımızda, şu tevafuğa bakın ki meğer dershanenin yanıbaşındaymışız. Kaç defa oldu aynı hâl. Bir defasında da dersten önce istop edip çalıştıramadığımız arabanın dersten sonda çalıştığını görmek bizi az hayrete sevk etmemişti. Anladık ki bu hizmetler inayet altında” diyor. Nazmi farklı değil. Tutmak mümkün değil. O da Nur’un karasevdalısı olmuş. Aşk ve şevkine diyecek yok. Bir sonraki sohbetimiz de de ondan bahsedelim. 11.07.2009 E-Posta: [email protected] |