Nejat EREN |
|
Farklı vadiler |
Evet, hayat farklı, fıtrat farklı, huylar farklı, mizaçlar farklı, insanlar farklı, düşünceler farklı, dünyalar farklı. Sesler farklı, sözler farklı, işler farklı, sezişler farklı, anlayış farklı, anlatış farklı. Bütün bunlar yaratılış kanunları ve insan hayatının vazgeçilmez prensipleri. Sosyal hayatın bilinen rutin gerçekleri. Kabullenilmesi vazgeçilmez esaslar ve gerçekler. Hayatın seyri içerisinde, bu ve buna benzer konularda belli buluşma ve kesişme alanları olabilir. Aynı paralelde yürünüp, hareket edilebilir. Ama bütün bunların yanında bir farklı konu ve alan var ki orada buluşma, kesişme, uzlaşma imkânsızdır. Mümkün değildir. Vâki olmamıştır ve olmayacaktır. Fıtrata terstir. O da, yazının başlığına koyduğumuz hakikattir. “Farklı vadiler!” Farkın tarifi, iki şey arasındaki kesin ayrılık hatları ve tam terslik olduğuna göre, sosyal bir varlık olan insanoğlunun her biri bu iki taraftan birinde bulunacak demektir. Yani, vadinin ya sağında ya da solunda! İşte bu nokta çok önemli bir noktadır. Bir sırdır. İşin püf noktası ve mihengin kantarası, ölçüsü ve esasıdır. Zira “Farklı Vadiler”de olanlar için, her şey temelinden birbirine tamamen zıttır. Tam olarak ayrılmıştır. Hatlar birbirine kesişmeyecek kadar uzaktır, terstir, uyumsuzdur ve aykırıdır. Nehrin iki yakasındaki bu zıt ve aykırı sırtları bir araya getirme çabası, işin aslında “vadi” kavramını ortadan kaldırma demektir. Bunun sonucu da kişinin başta kendisi olmak üzere bütün “fıtratın” reddi ve inkârı demektir. Dolayısıyla da mevcut ve vaki olan her şeyin inkârı ve silinmesi anlamına gelir. Bu mümkün olmadığına göre, “doğru ve müstakîm” hareket “fıtrata” uymaktan geçer. O halde kendi ülkemiz ve dar çerçevemizde de, dünya ve insanlık boyutunda da çözüm tekdir ve birdir. “İnsaniyet-i Kübrâ olan İslâmiyetin” kanun ve prensiplerine uymaktır. Her dert ve zorlukta; tâbir yerindeyse, “Kâinat kataloğu olan Kur’ân’a” kulak vermektir. Hayatın gerçeklerine ufuk açacak birkaç örnek: Meselâ: Evlilik konusunda eşlerin “karşı vadilere” düşmemesi için işin başında evlilik öncesi araştırmalarda, hadiste geçen “küfüv” hakikatini, yani her konuda “denkliği” ve uyuşmayı hesaplayarak ve göze alarak işe başlamak. Aile hayatı başlayınca da karşılıklı hak, hürriyet, saygı ve muhabbeti yerli yerinde kullanmak, ilerleyen ay ve yıllardaki muhtemel aile faciâlarının, geçimsizlik, şiddet ve ayrılıkların önleyici tedbiridir. Bu gün ülkemizin ve dünyanın bu büyük ve ciddî problemine bu gözle bakabilmek çözüm yoluna girmek demektir. Meselâ: İş ve ticaret hayatında doğruluk, sağlamlık, güven ve iş-ticaret hayatının gerektirdiği kaliteli eleman istihdamı, nakit, çek, senet… vb. konuların tamamına riâyet etmek, hem müşteri hem de satıcı adına doğru ve isabetli harekettir. Meselâ; maneviyâta kapalı olduğunu bütün görüş, düşünce, tavır ve hareketleriyle ispat eden kişi ve gruplardan bu konuda hayra âlâmet bir icraat beklemek boşuna kürek çekmektir. Meselâ, siyasette geçerli olan esaslar; demokrasi, cesaret, şahsiyet, dürüstlük, kararlılık, hürriyet, adalet, sabır, çözüm, hakperestlik, doğruluk, eşit muâmele ve insanı ön plâna çıkarıp ona yatırım yapmaktır. Yoksa tarafgirlik, yalan, adam kayırma, korkaklık, iki yüzlülük, kişiliksiz, takiyyecilik, baskıcı ve hegemonyacı bir tutum kargaşa ve belirsizlikten başka bir şey getirmez. Meselâ; kendisini ülkenin ve milletin tek hamisi ve sahibi gösteren kurum, şahıs ve kuruluşlardan “uzlaşma” ve iş birliği beklemek, “ahmaklığı” çağrıştıran bir safdillik ve aşırı iyimserliktir. Çünkü onlar, uzlaşma ve samimiyet değil teslimiyet bekliyor! O zaman belirsiz ve ıssız sularda kürek çekmeye gerek yok! Evet sözün özü, aslında temeldeki zihniyet, mantalite ve yapı farklılığının en iyi şekilde tesbitidir. Aksi takdirde olmayacak kişi ve görüşlerden uzlaşma, hoş görü, barış ve sulh aramak beyhudedir. Misâlleri çoğaltmak mümkün, ama ârife tarif gerekmez. Hz. Âdem’in (as) oğulları Habil ile Kabil’den başlayıp kıyamete kadar devam edecek “insanoğlunun” bu hayat serüveninde doğru yerde durup, doğru karar verebilmek için, Kâinatın Yaratıcısının, insanlığın huzur ve saadeti için koyduğu muazzam kanunlara sırt çevirmenin cezasını insanlık iki dünya savaşı ile çok ağır ödedi. Şimdi adı konmamış gizli bir “üçüncü dünya savaşı” bütün arz sathında devam ediyor. İnsanlık bu kanunlara uymadığı müddetçe de devam edecek Allah korusun! İlâhî kaynaktan ilhamlanan milyonlarca tahkik ehlinin sağlam senetleriyle perçinlenmiş; “Sağ Cihet Vadisi”nin uygulaması, meyveleri: Saadet, huzur, doğruluk, barış, af, mağfiret, marifet, tamirât, birlik, ahlâk, fazilet, kardeşlik, müsamaha, hoşgörü, saygı ve inşâdır. Arzîlikten nemalanan “Sol ciheti” temsil eden şeddatların, deccalların, şerirlerin, firavun ve nemrutların insanlığı sürüklediği menhus ruhun neticeleri ise; kan, hırs, hile, cinayet, yalan, fitne, münafıklık, tahribat, yıkım, nefret, ayırımcılık, haset, düşmanlık, cehalet ve öfkedir. “Arının su içip bal akıttığı, yılanın da su içip zehir akıttığı” nokta işte bu noktadır. “Farklı Vadinin” gerçeklerini kavrayamamak hayatın her noktasında ve alanında bunu anlayamayan kişilere sıkıntı ve ıztıraptan başka bir şey getirmez. Gerçek huzur ve saadetin sırrının, dünyanın imtihan dünyası olduğunun şuuruyla olaylara bakmaktan geçtiğini hiçbir zaman unutmayalım. Asrın mânevî tabibinin ortaya koyduğu reçetelere sırt çeviren her kişi ve kuruluş, bu amansız hastalığın girdabında acı ve ıztırap çekmeye mahkûmdur. Siyasîler başta olmak üzere sorumluluk taşıyan her kişi ve kuruluş başka yerlerde boşuna çözüm aramasın! Reçete de, çare de mevcut! Şahsî tercihlerimizin toplumun temel yapısını oluşturduğunun şuuru ışığında, imtihanımızın mülkün gerçek sahibinin arzu ve meşieti istikametinde olması dilek ve temennisiyle. 10.07.2009 E-Posta: [email protected] |