H. İbrahim CAN |
|
Urumçi’ye seyirci mi kalacağız? |
Seyahat dolayısıyla ara verdiğimiz günlük yazılarımıza, maalesef yürekleri yakan bir dramla başlıyoruz: Masum Uygurların katledildiği Urumçi olayları. Doğu Türkistan ya da Çin’in uydurduğu isimle Sincan Uygur Özerk Bölgesinin başşehri Urumçi. Olaylar ülkenin güneyindeki Guangdong vilayetinde çalışan Uygur işçilere, Çin güvenlik güçlerinin himayesindeki Han Çinli çetelerinin saldırması ve en az yirmi Uygur’u öldürmeleriyle başladı. Bu saldırıların protesto etmek için 5 Temmuzda gösteri yapanlara saldıran Çinliler, büyük çoğunluğu kafasından tek kurşunla infaz edilmiş 156 kişiyi öldürdü. “Hakaretli hayattan sadakatli ölüm yeğdir” diyor bir Uygur atasözünde. Bu inançtaki Uygur halkı uğradığı Çin zulmüne boyun eğmiyor. Şimdi Çin ordusunun bölgeye gelmesi ve sıkıyönetim ilân etmesiyle biraz sakinleşen olaylarda resmî kaynaklar 156 kişi öldü dese de, Uygur kaynakları bu rakamın ikibinin üzerinde olduğunu haber eriyor. Tarih boyu hep istilâlar, esaretler ve zulümler altında yaşayan Müslüman Uygurlar, bu yüzyılda önce Sovyet Rusya’nın—1934-1944—,sonra da Çinlilerin istilâsına uğramış, özgürlüklerine düşkün bu milleti baş eğdirmek için Çinliler akıl almaz katliâmlar ve baskılara girişmişlerdir. Onlar da sık sık isyan etmişler, ancak hiçbir destek göremedikleri için her bir isyan Çin ordusunun kanlı saldırılarıyla sona erdirilmiştir. Yalnızca 1953’teki isyan sonrasında—Uygur kaynaklarına göre-—250.000’den din adamı, aydın ve savaşçı tutuklanıp öldürüldü. 1990 yılında Kaşgar’ın Baren kasabasındaki silâhlı ayaklanmada da yüzlerce Uygur şehit edildi. Bu arada Çin, bir kültür katliâmına da imza atarak Uygur kültürünün beşiği, İpek Yolu üzerindeki tarihi Kaşgar şehrini yenileştime projesiyle yerle bir edip burada yaşayan 220.000 Uygur’u şehrin dışına kurduğu apartmanlara zorla nakletti. Nükleer denemelerini bu bölgede yapan, genç kızları zorla iç bölgelere gönderip fuhuşa zorlayan Çin’in, Doğu Türkistan zulmü artık zirveye ulaştı. Şimdi Çin bütün iletişim imkânlarını bloke ederek burada giriştiği —sözde—isyanı bastırma hareketini hür dünyanın gözlerinden saklamaya çalışıyor. Olayların bundan sonraki aşamasında önemli bir kısmı üniversite öğrencisi olan tutuklular arasından, olayları tahrik ettikleri gerekçesiyle idam edilecek masum gençler var. Ve hür dünya susuyor. Bu katliâma Batı seyirci kalıyor. Olayı Çin’in iç meselesi olarak görüp, yalnızca insan hakları boyutuyla protesto etmekle yetiniyorlar. Türkiye geç de olsa girişimlerini başlattı. AGİT ve AB nezdinde telefon diplomasisi ile Çin’in ciddî biçimde uyarılmasına çalışılacak. Tabi Çin’in bütün bu tepkiler umurunda bile olmayacak. Peki Türkiye’nin de geçici üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi ne yapıyor? Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Güvenlik Konseyinin ne gündeminde ne de sitesinde yer verdiği haberler arasında bu katliâm yer almıyordu. Türkiye Güvenlik Konseyinde bu konuyu gündeme getiremez mi? Elbette veto hakkı bulunan bir ülkeye karşı Güvenlik Konseyinden herhangi bir karar çıkarmak imkânsızdır. Ancak en azından bu konunun orada da gündeme getirilmesi gerekmez mi? Masum Uygurların katledilmesi ile yetinilmeyip, şimdi de onlarca masumun olayların faili olduğu bahanesiyle asılmasına seyirci mi kalacağız? Çin zulmü altında yaşayan Müslüman Uygurlara olan desteğimizi göstermemizin tam zamanıdır. Onlara sahiplenilmeden geçen her günün yeni masumların şehit edilmesine sebep olacağı unutulmamalıdır. 10.07.2009 E-Posta: [email protected] |