Cevher İLHAN |
|
Çin’in zulüm ve vahşeti… |
Kamuoyunda, Cumhurbaşkanının “Tereddütler giderilsin ve netliğe kavuştu-rulsun” kaydıyla “onayladığı” askerî personelin sivil mahkemelerde yargılanmasına dair yasa tartışılırken, Çin’in Doğu Türkistan’daki vahşeti devam ediyor. Pekin yönetimi dünyaya karşı olayları küçültüyor; lâkin hunharca katledilen sivillerin sayısının üç binleri bulduğu ve binlerce yaralı olduğu bildiriliyor. Olayların bir türlü yatışmaması ve bütün çağrılara rağmen etnik gerginliğin sürmesi, onbinlerce Çinlinin özellikle Sincan özerk bölgesinin başşehri Urumçi’de ve Kaşgar’da Müslüman mahallelere baskın düzenlemesi katliâmın vahâmetini ve insanlık dışı vahşetin boyutlarını ortaya koyuyor. Dahası Çin’in İsrail’in Filistin’de yaptığı gibi bu katliâmla Doğu Türkistan’daki nüfus dengelerini değiştirme ve Müslüman Uygurların yerine Çinli yerleşimcileri yerleştirme peşinde olduğu belirtiliyor. Belli ki Çin, emperyal emeller uğuruna, zengin doğal gaz, maden ve petrol yataklarına sahip Sincan’ı bu haliyle de kabul etmiyor; yeniden dinlerini, kültürlerini ve kimliklerini değiştiremediği Müslümanları imhâya yönelmiş. Hegemonya uğruna büyük bir oyuna geliyor. Kendi eliyle başının belâya sokulması tahrikine âlet oluyor.
ÇİN’E “BÜYÜK OYUN” UYARISI… Bunu içindir ki Doğu Türkistan’ın, Müslümanlara sistemli bir soykırımın yapıldığı yeni bir Endülüs olmaması için, Ankara’nın biran evvel harekete geçmesi gerekiyor. Başbakan, “Olayları büyük bir kaygı, endişe ve üzüntüyle tâkip ediyoruz. Vicdanımız sızlıyor, hayret ve dehşete düşürüyor” sözleriyle yetinmemeli. Lâfta kalan “temkine dâvet” çağrılarıyla; üzüntü ve kaygı verici demeçlerle kalmamalı. Gereken tedbirlerin alınmasını öncelikle Çin’den beklemek yerine Türkiye’nin geçici üye olduğu BM’de ve diğer zeminlerde vahşetin durması ve problemin çözümü için çabalaması, BM Güvenlik Konseyi’ni âcilen toplaması gerekiyor. Tıpkı Davos’ta olduğu gibi sâdece “kınamakla” kalmaması, hükümetin daha Cumhurbaşkanı’nın iki hafta önce ziyaret ettiği Çin’le meseleyi doğrudan görüşmesi ve ciddî tavır ve yaptırımlarda bulunması icâb ediyor. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki olayların tâkipçisi olmasının tabiî olduğu” benzeri dolambaçlı “diplomatik açıklamalar”la geçiştirmek yerine, daha aktif bir politika izlemeli. İlgili grupların itidal içinde davranarak tırmanmayı ve yeni gerginlikleri önleyecek bir olgunluk içinde hareket etmelerini Pekin’den beklerken, beynelmilel mekânizmaların harekete geçmesine çalışmalı. Binlerce gözaltı ve tutuklamalara, süregelen yaygın işkenceye ve insanlık suçuna mutlaka son verilmeli. Ankara katliâma suskun kalmamalı. Evvela katliâmın durması için siyasî irâdeyi ortaya koymalı. Pekin’e, Asya’nın ortasında bölgenin mühim bir aktörü olan Çin’in ve bütün kıt’anın geleceğini fevkalâde yakından ilgilendiren “büyük oyun”a gelmemesi için uluslar arası ve ikili bütün irtibat kanallarını kullanmalı… Ayrıca İslâm Konferansı Teşkilâtı çerçevesinde bütün İslâm ülkeleri bir araya gelip Çin’e baskı uygulamalı. Doğu Türkistan dünya medyasına ve tarafsız gözlemcilere açılmalı…
“ÇİN HESAPLARI…” Doğrusu, Müslüman Uygur Türkleri tarih boyunca Çin mezâlimi altında. Çin’de öteden beri bölgedeki başta dinî özgürlükleri ve eğitim hakkı olmak üzere Müslüman Uygurların temel hak ve hürriyetlerinin verilmediği, insan haklarının ihlâl edildiği bilinen bir gerçek. Bu konudaki talepleri Çin hükûmetinin büyük bir öfke ve zulümle bastırdığı, hâlen binlerce Uygur’un Çin hapishanelerinde işkence görmesiyle ortada… Görünen o ki, özellikle Batılı egemenlerin Asya’nın kalbinde bir dev gibi büyüyen Çin ve bölge üzerindeki hesapları ve hevesleri devrede. Çin’in bu zulüm ve vahşetini istismar edip iç savaşa sürüklenmesinde istimal edilmekte. Zira öteden beri Çin’i hazmedemeyen ABD’nin, Irak’ı işgal edip iki milyon insanı katletmesine, işgali altındaki Afganistan’da yüzbinlerce sivili kendi icâdı “Taliban gerekçesi”yle öldürmesine bakmadan, Çin’in bu “yumuşak karnı”nı kullanıyor. Hergün onlarca, yüzlerce insanın bombalandığı Pakistan’ı “terörle mücadele” bahanesiyle mahvedip bölünmenin eşiğine getiren; en son İran’daki kışkırtmalarda ve Honduras’ta meşru devlet başkanını deviren ve kaçıran darbede parmağı olduğu açığa çıkan ABD’nin, “insan hakları karnesi” zayıf olan Çin’e bu bahaneyle bir kumpas kurduğu belirtiliyor. Bu bakımdan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da dikkat çektiği gibi, “olaylara sebep olan müsebbiplerin bulunması,” olayları çıkartan ve ortalığı kaos ve kargaşaya verilmesine sebebiyet veren provokatörlerin tesbiti açısından oldukça önemli. Ankara Pekin’e yanlış politikaların akıbetini anlatmalı; Çin’i vatandaşlarına zulüm ve vahşetten, vazgeçirmeli… 10.07.2009 E-Posta: [email protected] |