Cevher İLHAN |
|
Demokratikleşmeden ekonomiye, küçülme ve gerileme |
Ankara’da MGK’nin 7.5 saati aşan kritik toplantısının yapıldığı ve daha önce “gündemini bitirmeden tatile girmeyeceği” belirtilen Meclis’in apar topar tatile girdiği günde açıklanan ekonomi rakamları, gerçek gündemi belirledi. Kamuoyunun haklı olarak bir gazetenin manşetinde yer alan “gizli belge”ye yoğunlaştığı sırada, 12 Eylül darbesinin ve darbecilerinin korunup kollanmasının 27 yıl sonra olsa bile kaldırılması teklifi, ne yazık ki yine politik atışmalarla gürültüye getirildi. “İhtilâl konseyi” Başkanı Evren ile hayatta kalan “iki konsey üyesi” arkadaşı başta olmak üzere 12 Eylül darbesi döneminde her türlü tasarrufta bulunanların hukukî, malî ve cezaî sorumluluk iddiasıyla haklarında soruşturma açılamayacağı ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamayacağı”nı hükme bağlayan “darbe anayasası”nın darbecilerin yargılanmasını yasaklayan “Geçici 15. maddesi”, bizzat Başbakan’ın “sulu şaka” tepkisiyle gündem dışına itildi, güme gitti. Keza 28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir’in “Ergenekon iddianâmesi”ne giren “Amerikancı darbe girişimi” ve “suikast meselesi”nde salt ifâdesine başvurulmakla yetinildi, arkası gelmedi. Neticede, 28 Şubat postmodern darbesini dayatan, bu türbülansta “irtica tehdidi” uydurmasıyla terör estiren, binlerce vatandaşı sırf inançlarından dolayı önce “Batı Çalışma Grubu”nda fişleyen ve mağdur edenlerin, “tanık”mı, “bilirkişi” mi olduğu belli olmayan bir ifâdesiyle iktifa edildi...
DEMOKRATİK DURGUNLUKTAN EKONOMİK DURGUNLUĞA Kısacası “darbe teşebbüsçüleri” içeride iken “darbeleri yapanlar” dışarıda; yalnız ifâdelerine başvurulmakla” kalınmakta. Kala kala bu kaos, gerilim ve çatışma ortamının sonunda MGK bildirisindeki, “devletimizin kurumlarını yıpratmaya yönelik beyân ve yayınlara ilişkin tepki ve düşünceler dile getirilmiş; bu tür faaliyetlerin ülkemize bir fayda sağlamayacağı teyid edilmiştir” cümlesiyle geçiştirilmekte… Ve “darbe hazırlıkları”nın “Ergenekon kapsamı”nda sorgulandığı, lâkin yine “Ergenekon iddianâmesi”nde yazılı bulunan asıl darbelerin ve darbecilerin bir türlü yargılanmadığı garip anaforda birçok istifham ortada kalmakta… Dahası bu hayhuy arasında, Türkiye’nin en önemli gündemi tartışılırken, bir diğer gündem gözardı edilmekte. Şu tabloya bakın; krizin çıktığı ve başta Başbakan olmak üzere iktidar partisi sözcülerinin her fırsatta siyasî sorumluluğu üzerlerinden atmak için “küresel kriz” deyip “krizin adresi” gösterdikleri ABD’de bile ekonomi ancak yüzde iki olarak küçülürken, Türkiye’de 2009’un ilk çeyreğinde TÜİK’in açıkladığı resmî küçülme rakamı yüzde 13.8. Dolar bazında carî fiyatlarla küçülme yüzde 29’u buluyor. Türkiye, krizin en çok etkilediği Baltık ülkelerinden Letonya ve Estonya’dan sonra dünyada ekonomisi en çok daralan üçüncü ülke. Meksika, Lüksemburg ve Hong Kong’la aynı grupta… İkinci Dünya Savaşında bile yüzde 15.3’lük bir küçülme olurken, ardarda iki çeyrek yılda yaşanan bu ekonomik durgunluk ve gerilemenin faturasının ağır olacağına dikkat çekiliyor.
“İKTİSADÎ FELÂKET” GÖZARDI EDİLİYOR Ülke çok ciddî bir biçimde tam bir ekonomik felâketin içine sürükleniyor. Birçok sektörde imâlat durma noktasında. Üretim, yatırım ve istihdamın olmadığı ekonomide bazı sektörlerde ihracat yüzde 50’ye kadar düşmüş. Özel yatırımlar bile yüzde 29.7 gerilemiş. İşsizlik, vâhim boyutlarda. Kapanan ve kapına kilit vurulan işyeri sayısı, iflâs eden şirketler, geri dönen çeklere dair rakamlar, önceki krizlerden daha da korkutucu. Ekonomistler, üstüste “ekonomik küçülme”yle Türkiye’nin resmen resesyona ve krize girdiğini açıklıyorlar. Özetle “darbe anayasası”nı hâlâ değiştirememekle, darbeleri ve darbecileri bir türlü yargılamamakla ve AB yolunda demokratikleşmeyi başaramamakla demokratik durgunluğa giren ve demokraside “bücür” kalan Türkiye, ekonomik küçülmeyle durgunluğa girmiş. Ancak Ankara hiç oralı değil… Aynı gün televizyonlara çıkıp karşısındaki yazılı metinden “ulusa seslenen” Başbakan, savaş yıllarını bile geride bıraktıran ekonomik kırılmaya dair “Kriz yönetimini çok iyi uyguladık” müjdesini (!) veriyor. Siyasî iktidarın “belge tartışmaları”na bu denli balıklama atlamasının belki de bir sebebi bu. Türkiye’nin gerçek gündemini unutturmak ve ekonomideki “iktisadî felâket senaryosu”nu gözardı ettirmek… 03.07.2009 E-Posta: [email protected] |