Şaban DÖĞEN |
|
Helâl - haram duygusu hükmedince |
Bir devlet kurumunda çalışıyor, imkân ve fırsat buldukça çalıp çırpıyor, kesesini doldurmaya çalışıyordu. İnsan geçimini sağlamalıydı, ama helâl yoldan kazanmalıydı. Haram lokma giren ağzın kırk gün duâsı kabul olmazdı ve haram et Cehenneme lâyıktı. Ama bunu bazılarına nasıl anlatacaktın? Allah’a, ahirete, Cennete, Cehenneme inanmayan veya inancı zayıf olan bir insan helâli haramı tanır mıydı? Helâli, haramı tanımayan insanı da kanunla, polisle ne derece kötülüklerden uzaklaştırılabilirdiniz? Bediüzzaman, “Bin müteddeyyin [dinine bağlı] ve Cehennem hapsini her vakti tahattur eden [hatırlayan] adamların idare ve inzibatı on namazsız ve itikatsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haramı, helâli bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu çok tecrübelerle görülmüştür”1 der ve bu vatan ve milletin sosyal hayatta anarşiden kurtulabilmesi için beş esasın gerekli olduğunu söyler. Bunlar da hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir.2 Demek dine bağlılık insana bu güzel duyguları kazandırarak kötülüklerden alıkoymakta, iyiliklere yöneltmekte; sosyal huzur, denge ve barışı sağlamaktadır. Zaten dinin gönderiliş maksadı da budur: İnsanları hem dünyada, hem de ahirette mutluluğa ulaştırmak… Helâl-haram tanımayan insan çok para elde etse de onun hayrını göremez, gönül huzuruyla yiyip içemez. Hırsız psikolojisi içerisindedir o. “Ha yakalandım, ha yakalanacağım” endişesi içerisinde yaşayan insanın mutlu bir hayat sürmesi mümkün mü? Böyle bir hayat sürüyordu bu memur. Çalıştığı kuruluşta her fırsatta cebini doldurmaya çalışıyordu. Bir gün televizyon seyrederken bir kanala takılıp kaldı. Hatip haram yemenin kötülüklerinden bahsediyordu. Bunu duyduğunda irkildi. Kendi kendine, “Ben Müslüman değil miyim?” dedi. “Elhamdüllilah Müslümanım. Peki, nice masumun hakkının bulunduğu devlet malını nasıl yerim? Melekler gibi gizli polisleri, Cehennem gibi hapishanesi olan, tevbe edip dönüş yapmadığım takdirde bütün günahlarından hesaba çekilecek olan ben hiçbir torpilin, rüşvetin, adam kayırmanın geçerli olmadığı o büyük günde, Hakimler Hakimi Allah’ın huzurunda hesaba çekileceksem bunların hesabını nasıl vereceğim?” dedi ve haramı terk edişi o terk ediş oldu. Kendine helâl bir daire çizdi. Helâl daire çok genişti. Keyfe kâfiydi. Harama girmeye hiç lüzum yoktu. Gerçek huzur ve saadet de helâl dairede, Allah’a lâyıkıyla kul olmakta idi. Dinin, inancın sağladığı bu faydayı, insana İslâmdan başka hangi medeniyet, hangi kanun, hangi eğitim sağlayabilir?
Dipnotlar:
1- Asa-yı Musa, s. 13. 2- Şuâlar, s. 307. 05.07.2009 E-Posta: [email protected] |