Halil USLU |
|
Kırşehir mezuniyet pikniği |
Türkiye’de takriben 10 bin vakıf, 2 bin STK ve 90 bini aşkın dernek ve sâir isim ve unvanlar altında kuruluşlar var. Bu mezkûr kuruluşlar, üyelerini yaz aylarında, aziz vatanımızın yüksek ve serin yerlerine götürmektedirler. Ayrıca sayısı günden güne artan üniversitelerimizin mezunları da, mezun oldukları şehirlerde, bu aylarda mezuniyet günü tertip etmektedirler. İmkânları nispetinde ailece katılanlar bulunmakta, geçmiş yıllar her cihetle dile getirilmekte ve yeni kaynaşmalar olmaktadır. Geçtiğimiz hafta "Kırşehir Mezuniyet Pikniği"ne konuşmacı olarak dâvetliydik. Her dâvet edilen yere gitmeyi hem bir şiâr, hem de sünnet kabul etmişimdir. Daha önce başka bir yere söz vermemiş isem, mutlaka giderim. Bu itibarla hukukçu Ömer Peker Beyin kaptanlığında ve kalb ameliyatı geçiren Ali Hocamızla iştirak ettik. Yıllardır yapılarak geleneksel hâle gelen Kırşehir Mezunlar Pikniği için Kırşehirli kardeşlerimiz çok önceden himmet ve gayret göstererek, harika bir yer ayarlamışlar. Şehir içi, bağlar arası ve belediyenin uhdesinde bulunan piknik merkezi hepimiz için elverişliydi. Baştan sona dikkat ettim, bir bayram ve düğün yeri gibi idi ve esası da budur, böyle olmalıdır. Hanımlar, erkekler ve çocuklar ayrı ayrı piknik havasını aldılar, kanaatindeyim. Bu pikniklerde ve bu nevî kaynaşmalarda alınacak dersler, ibretler ve mânâlar yok mudur? Elbette vardır. Benim 45 dakikalık konuşmamın satır aralarında dikkat çektiğim “ihlâs ve uhuvvet” zincir-i nurânîsini, çocuklar ve sonra da büyükler “halat çekme yarışında” kullandılar; biri manevî, biri maddî idi, fakat birbirinin tefsiri makamında görülmektedir. Alkışlarımın arasında bunu sezdim ve kendime aldım. Yorumuna gelince; nurânî ve imanî hizmetlerde ne olursan ol, "ihlâs ve uhuvvet” yoksa, hizmette başarı ve inkişaf gelmiyor. Yani halat sağlam değil, kopuyor. Tam ihlâs ve uhuvvet hâlinde olan birim, ünite ve cemaatlerde başarı ardı ardına gelmekte. Kim bu kopmayan “ihlâs ve uhuvvet" İlâhî halatına sarılırsa, fersah fersah maddî ve manevî yol almaktadır ve almıştır. Mazi ve 2009 dünyası da bununla dolu. Nitekim umuma yaptığım konuşmada, Kâinatın Serveri Efendimizin (asm) “Ümmetimden bir taife kıyamete kadar hakkı galibane dâvâ edecektir”1 hadis-i şerifinin Türkiye’de ve dış dünyadaki İslâmî inkişaflar ile tecellisini çeşitli misâllerle anlatırken esas kaynak “ihlâs ve uhuvvet”ti. 16 milyonluk Hollanda'da 450 cami, 83 milyonluk Almanya’da 2.600 cami, Fransa’nın her şehrinde cami, İngiltere’de 1.000 cami. 300 milyonluk ABD'de 4 bin cami, Rusya’da gümbür gümbür İslâmın sadası, nurun tecellisi ve 1 milyar 300 milyonluk Çin’de katliâmlara rağmen İslâmî direniş ve yeni bağımsız ülkelerin kurulacak olması ve bütün dünyada Kur’ân nurunun bir bahar mevsiminde çiçeklerin açması gibi tahakkunun temelinde ve tavanında iki şey var: Biri ihlâs, diğeri uhuvvet. Sevgililer Sevgilisi Fahr-i Kâinat’ın (asm) hayatı da bu, Hz. Bediüzzaman’ın hayatı da bu, Hz. Mevlânâ'nın hayatı da bu. Sordum ve her yerde soruyorum: Biz bu ihlâsın ve uhuvvetin neresindeyiz? Eğer gerçek ihlâsı yakalarsak, Kostantıniyye İstanbul olur, olmuştur ve Rotterdam’ın belediye reisi de Ebû Davud olur. En büyük başarı, bu muhteşem İslâmî inkişaf ve fütuhatın içinde bulunmaktır. Hz. Bediüzzaman’ın dediği gibi “mevcutla iktifâ dûnhimmetliktir (gayretsizlik)”. Şükürler olsun, kervan yürüyor, nereden nerelere geldik. Benden önce konuşan, Yeni Asya gazetemizin yazarlarından Sami Cebeci kardeşime, bütün Kırşehirli can dostlarıma, uzaktan yazın sıcağına rağmen gelen bay ve bayan kardeşlerime ve ilâhi okuyup halat yarışına katılan gençlere bütün kalbimle teşekkürler ve binler tebrikler.
Dipnot:
1- Buhari, 9:125 Müslim 1:137,2.1522. 17.07.2009 E-Posta: [email protected] |