17 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

S. Bahattin YAŞAR

Şehirler, mâneviyâtla şekilleniyor


A+ | A-

PEYGAMBERİMİZİN (ASM) SANCAKTARINA UĞRUYORUZ

Ogünün akşamında Peygamber Efendimizin (asm) sancaktarı olan Abdulvahhabi Gazi Hazretlerinin türbe ve camiine uğruyoruz. Buralar gerçekten şehrin kimliğini taşıyor. Şehirler bu maneviyâtla şekilleniyor. Adeta bu kimlikler şehrin maddî bedenine ruh katıyor.

EVLERDE MİSAFİR ODASI KAVRAMI

Evlerde misafir odası kavramı, sanırım sadece Müslümanlarda vardır. Sivas’ta bir akşam kalıyoruz. Dershanelerimiz ve birer medrese hükmündeki hânelerde, evlerde iman kardeşlerimiz, bize evlerinin misafirlere ayrılan bölümlerini, misafir odalarını açıyorlar. Böyle bir ev içi tanzim ancak Müslümanlarda vardır sanırım. Yani ‘misafir odası’ diye bir şey. O odalar hep misafir bekler. Tabiî özel temizlenmiş ve hiç kimsenin girip çıkmadığı, emanetçisi olan misafirlerin de gelmediği bir oda değildir. Hem o odalar öyle misafirler bekler ki, bu odaların misafir için olduğu herkes tarafından bilinir ve uygulanır. Yani misafir o kadar yakın bir kavramdır. Peki yıllardır, her türlü donanımı, hazırlığı bulunduğu halde misafiri hiç gelmeyen, dâvet edilmeyen evlere ne demeli?

Sivas’ın bize sunduğu bir diğer ikram da, yine manevî anlamda on yıllar önce memleket birlikteliğimiz olan tezhip sanatkârı Mehmet Ali Düzün Beyle karşılaşmamız oldu. Sayın Düzün, san'atında çok ilerlemiş. Pek çok yaptığı tezhip çalışmasını bizzat bir atölye gibi kullandığı saadetli evinde gördük.

Evinde, musikî ile birlikte diğeri İslâm san'atlarının da pek çoğu ile ilgilenildiği anlaşılıyordu. Böyle bir ev atmosferinin size neler taşıyacağını az çok tahmin edersiniz. Özellikle sayın Düzün’ün Risâle-i Nur’la ilgili cümleleri beni çok etkiledi: “Ben Nur camiası içinde kendimi anlamlı buluyorum. Daha önce de kendimce kendime bir anlam yüklüyordum. Ama anladım ki, asıl anlam yeni yeni kendini gösterdi. Cemaat kavramı, insanı çok yönlü besleyen bir kavram. Ben, meşgul olduğum san'atları da Risâle-i Nur ile tanıştıktan sonra daha bir anlamlı okumaya başladım. Yani bizim meşguliyetlerimizin, kendimizi bir şey sandığımız uğraşların, yüce Kudretten bize indirgenmiş, ikram edilmiş nümuneler olduğunu anlıyorum. Risâle-i Nur eserlerinde ‘san'at’ kilit bir kavram olarak kullanılıyor. Ve çok yer veriliyor. İnsan da bir ‘san'at eseri’ olarak takdim ediliyor. Bu çok dikkat çekici.”

SABAH NAMAZINI,

SİVAS ULU CAMİİ'NDE KILIYORUZ

Çok doyurucu bir akşamın akabinde, sabah namazında Sivas Ulu Camii’ndeyiz. Ulu Cami, maneviyâtı çok yüksek bir cami. Halk arasında pek çok rivayetlerle bu cami hakkında maneviyât hatıraları naklediliyor. Bunlardan birisi de, 31. sütunun bulunduğu mekânda Hızır'ın (as) namaz kıldığı şeklinde. Nitekim Hızır (as) her zaman, her yerde karşılaşılabilecek bir olgunluk aşamasıdır. Yani Hızır’ı (as) her yerde ve her zamanda aramak daha makul bir yaklaşımdır.

Sabah namazından sonra Sivas’ın tarihi kimliği ile tanışıyoruz. İslâm San'atları alanı uzmanı Mehmet Ali Düzün Bey bize, şehrin tarihî kimliğini anlatıyor.

Buruciye Medresesi’nde fen ilimleri okutulmuş, Şifahiye'de ise tıp bilimleri verilmiş. Şifahiye Medresesi (Çifte minareli medrese) bütün haşmetiyle karşımızda dimdik durmaya çalışıyor. İçi san'at merkezi olarak kullanılan Çifte Minareli Medrese, tarihî dokusunu maddeten ve mânen korumaya çalışıyor. Minareler bugünlerde restorasyon çalışmaları ile meşgul. Ama şunu hemen söylemeliyiz ki, Sivas’a bu kimlik yakışıyor. Buradaki tarihî eserler Selçuklu dönemini yansıtıyor. Yine Osmanlı yapımı olan Kale Camii tarihî medeniyetler arasında bir bağ oluşturuyor. Sivas Kongresi’nin yapıldığı tarihî mekân da yine Osmanlı eseri.

Sivas’taki bize kucak açan bütün ağabey ve kardeşlerimize ayrı ayrı teşekkürlerimizi sunduktan sonra, her ayrılığın içinde olan hüzünle ayrılıyoruz bu özel şehrimizden ve iman kardeşlerimizden.

Onların oluşturdukları kareler hiç zihinlerimizden silinmeyecek.

Allah hepsinden razı olsun.

'YOLCU' YOLUNDA GEREK

Mahall-i maksudumuz olan Rize’ye doğru yola revan oluyoruz. Tokat’ta sabah erken saatte de olsa, tanıdığımız kardeşlerimizi telefon nimetiyle de olsa, şöyle bir meşgul ediyoruz. Yani yaşadığı şehrinden geçtiğimiz iman kardeşlerimizi haberdar etmek, hem duâlara hem de irtibata vesile oluyor. Bağları güçlendiriyor. Bilgileri tazelendiriyor. Onun için bunu ihmal edilmemesi gereken bir davranış olarak not ediyoruz.

Tokat-Niksar’da bir tatlı yaylada kahvaltı yaptık. Tokat-Niksar yolunda bir dinlenme mekânında camiye Kur’ân öğrenmeye giden, sûreler öğrenmeye giden ve bir kısmı da bahçede oyun oynamaya giden tatlı küçük çocuklar dikkatimizi çekiyor.

Cami bahçesini oyun yeri seçmiş bu çocuklar tam bir fıtrat güzelliği yansıtıyorlardı.

VE MERHABA KARADENİZ…

Yolculuğumuz boyunca, ‘medrese-i seyyarelerimiz’, gerek iç donanım olarak, gerekse bizlere bir küçük mekân olmaları hasebiyle tam bir medrese görevi yaptılar. İç donanım olarak tv’de sahabe hayatlarını ele alan filmler ve musikîler dinledik. Geçen zaman dilimlerimizi anlamlı seslerle geçirmeye çalıştık. Çünkü biliyoruz ki her kulağımıza dokunan ses, bir çağrışım oluşturuyordu. Doğru çağrışımlar için, doğru sesler dinlemek gerekiyordu.

Duyduklarımızın, gördüklerimizin, kalbimizden geçenlerin de birer imtihan unsuru olabileceği gerçeğini göz ardı etmiyoruz. Vicdanımızı, kalbimizi ve aklımızı; nefis, şeytan ve hevamızın emrine sunmuyoruz. Kör hissiyatın farkında olduğumuzu, yani büyük ebedî kayıplar içerisinde olup, dünyevî, fani kazançlar peşinde olmanın, büyük yıkımlar oluşturacağını biliyor ve hissediyoruz. Onun için de, yolculuğumuzu bol bol imanî muhtevalı sohbetler, Risâle-i Nur dersleri, Cevşen okumaları, Kur’ân okumaları ve ilâhiler, ezgiler olarak şenlendirdik ve nurlandırdık. Tabiî beşte bir oranında tatlı müzikler de dinledik.

Yolculuğumuz boyunca yol kenarlarındaki camilerde namazlarımızı çoğu da cemaatle eda etmeye çalıştık. Onun için bu kudsî mekânları yaptıranlara, yapanlara ve emeği geçenlere bolca duâlar ettik.

Rize-Pazar’a ulaşıyoruz. Burada geçen yılki okuma programı yazımız dolayısıyla mailleştiğimiz saygıdeğer Abdullah Uzun’la tanışıyoruz. Oldukça çalışkan, başarılı bir vizyon taşıyan sayın Uzun, uzun yıllardır Yeni Asya okuyucusu olduğunu ve çok istifadeler ettiğini bize anlatıyor.

İkİncİ kez Rİze-Hemşİn Bİlen

Köyünde okuma mekânIndayIz

Rize-Hemşin’de bizi, Nurs Konağının–kendi deyimleriyle- emanetçilerinden olan Hüseyin Abi karşıladı. Biz mekâna ulaştığımızda Nurlu mekânın nuranî misafirleri eksik değildi. Çünkü Rize’den bir gurup kardeşimiz burada okuma programı yapıyorlardı.

Hatta biz ayrıldığımızda da yine başka grup okuma programına geliyorlardı. Anlaşılacağı üzere, Nurs Konağı bir grubu gönderip başka bir gruba hizmet veriyordu. Bir yaz dönemi içerisinde onlarca farklı gruba hizmet vermesi oldukça anlamlı idi, bu konağın.

Nurs Konağı, beş katlı olarak inşâ edilmiş. Tam okuma programlarına uygun planlanmış. Cenâb-ı Hak da ilgililerin bu samimî isteğini kabul etmiş ve binlerce kilometre uzaklardan bu mekâna okuma programı için geliyorlar.

NURS KONAĞINDAKİ İLK GECEMİZ

NURS konağındaki misafirler arasında uzun yıllardır, Rusya’da Risâle-i Nur hizmetleri yapan Ali İhsan ağabeyimiz ve bir eczacı ağabeyimiz bulunuyordu. Bu vesileyle yatsı namazı öncesi, yapılan hizmetlerden bolca örnekler sundu ve İslâm’ın her geçen gün dünyanın gündemindeki hak ettiği yeri almakta olduğu üzerinde düşüncelerini ve hatıralarını paylaştı.

Geçtiğimiz aylarda da adı geçen ağabeyin gazetemizde röportajı yayınlanmıştı. İlk gecemizi, yerlerimizi tespitle geçirdik ve gece olduğu için namazlarımızı kılıp uyuduk. İlk kez giden öğrencilerimizin gözlerine uyku girmiyordu. Çünkü burası hava olarak çok özel bir konuma sahipti.

—Devam edecek—

17.07.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.07.2009) - Kudsî bir bağ: İMAN AKRABALIĞI

  (15.07.2009) - Her okuma programı, bir yenilenme hareketidir

  (12.07.2009) - Gücün, aştığın engeller kadardır

  (04.07.2009) - Pozitiflik bir düşünce dönüşümünün mükâfâtıdır

  (30.06.2009) - Sevmediğiniz insan (varlık) sayısı kadar, negatif enerji taşıyorsunuz demektir

  (20.06.2009) - Allah’ın dağına Nemrut Dağı demişler; artık o, Haşmet dağı

  (13.06.2009) - Dünya bozulmuş diyenin, dünyası bozulmuştur

  (06.06.2009) - Her toplantı bir toparlanma vesilesidir

  (30.05.2009) - Her şeyin aksini düşünmek, insanı ‘aksi’leştirir

  (23.05.2009) - ‘Euzübillahimineşşeytanirracim’

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.