S. Bahattin YAŞAR |
|
Her okuma programı, bir yenilenme hareketidir |
OKUMA, YAŞANAN HAYATI ANLAMLI KILIYOR
Her yılın yaz ayları geldiğinde içimizi bir heyecan sarıyor artık. Okuma programları yılımızın dönüm noktalarını oluşturuyor. On günlük bir zaman dilimi, hayatımızın gidişâtını görme ve dikkat çeken aksaklıkları giderme imkânı sunuyor. Gidiyor olduğumuz ebedî âlemin dünyada oluşan rengini değerlendirme ve duruma göre adım atma imkânı tanıyor. Okuma, kendi içinde bir yenilenme, değişme ve gidişâtı gözden geçirme anlamı içeriyor. Onun için Nur Talebelerinin dikkat çeken özelliklerinden birisi de hayatlarının hemen her döneminde çok dakik bir okuyucu olmalarıdır. Bu okuma alışkanlığı Nur Talebelerini sürekli dinç ve diri tutuyor. Olaylara karşı, yorumlara karşı daha uyanık bir ruh hâli içerisinde bulunduruyor. Onun için aslında yakın gelecekte yüzlerce, binlerce işçi çalıştıran kurumlar daha verimli sonuçlar elde etmek ve nitelikli insanlarla çalışmak amacına dönük olarak elemanlarını yılın belli dönemlerinde, belli düzenlemeler içerisinde okuma programlarına, uygulama programlarına gönderirlerse çok akıllıca adımlar atmış olacaklardır. Zaten hizmet içi eğitim çalışmaları yapılıyor ama buna belki bundan sonra moral motivasyon anlamında belli eserleri okuma, mütalâa etme ve uygulanabilir düşüncelere ulaşma gibi ilâveler de yapılabilir. Bu artık aklın gereğidir. Beden, hücreleriyle sürekli bir yenilenme içerisinde bulunduğu gibi, insanın maneviyâtı da sürekli bir teceddüt içerisindedir. Bundandır ki insanın bir ânı ile diğer bir ânı, aynı maneviyat özelliği taşımaz. Her ânın diğer anlardan anlamlı ve güzel olması için, her âna yeni anlamlar yüklemek gerekiyor. Anlamsız geçen zaman dilimleri, zamanın nurunu siliyor ve okunmaz hale getiriyor. Onun için ne kadar çok zamanını nurlandırırsa insan, o nispette aydınlık yarınlar oluşuyor demektir. Nur Talebelerinin bu okuma özelliği dolayısıyla, zamanlarının en popüler, en düşünceli, en ileri görüşlü, en duyarlı ve içinde bulundukları toplulukların orijinal insanları hep Nurcular olmuştur. Bu pozitif enerji, Kur’ân’ın Risâle-i Nur’a verdiği bir özellik olduğundan, Nurlardan istifade eden Nurcular da, istifadeleri oranında bu pozitif enerjinin içinde kendilerini buluyorlar. Yani Nurcular pozitif insanlardır.
OKUMA PROGRAMLARI, ADETA VİRÜS TARAMASI GİBİ İnsan, sosyal bir varlık olduğu için, sosyal hayatın içerisinde pek çok etkileşimler yaşamaktadır. Hatta insanın bireysel dünyaları, içtimâî hayatın içinde kendini bulmaktadır. Sosyal hayatın içinde olumsuz, kirletici unsurlar da varolduğu için, insana zamanla bu kirleticiler bulaşabilmektedir. Bu sebeple insan, kendisinde meydana gelen değişimlerin farkında olabilmek ve gelişmelere göre adımlar atabilmek durumundadır. İnsanın akıl taşımasının altında da bu vardır. Yani kendisi için faydalıyı temin etmek, zararlıdan ise uzak durmak akıl sahibi olmanın bir sonucudur. Kur’ân’ın bu asırdaki bir mânevî mu'cizesi olan Risâle-i Nur eserleri, asrı, içinde taşıdığı keşifler vasıtasıyla tenvir etmektedir. Bundandır ki, dünya, İnşallah Kur’ân’ın mu'cize-i mâneviyesi olan Risâle-i Nurlar ile nurunu tamamlayacak demek mümkündür. Müellifinin ifadesiyle Kur’ân’ın malı olan Risâle-i Nurlar, bu asrı ve gelecek zaman asırları aydınlatacak özel bir donanım içeren eser külliyâtıdır. Bu anlamı okuduğumuz oranda, nurların üzerimizdeki etkisi daha bir farklı olacaktır. Çünkü insan cümleye yüklediği anlam oranında, o cümle onun üzerinde etkili olmaktadır. Asrın hastalıklarına karşı Risâle-i Nurlar, birer mücerreb ilâç hükmündedir. Çok anlamlı işler yapan, çok farklı fonksiyonlar icrâ eden bilgisayar nasıl ki, zararlı unsurlardan arındırılmaz, korumaya alınmaz ve itinâ gösterilmez ise, bir müddet sonra bu harika donanım işlemez hâle geliyor. Hatta günlerce çalışılmış emekleri, gayretleri, çabaları yok edebiliyor. Onun için de insanlar, belli zaman dilimlerinde veya belli işlemlerde virüs taramasını zorunlu görüyorlar. İşte bunun gibi insan da Cenâb-ı Hakk’ın çok özel bir hilkatle yarattığı, âlemi içine dercettiği harika bir donanımdır. Beden kalıbı içerisinde aklın alamayacağı kadar düzenli, hikmetli faaliyetler gerçekleşmektedir. Bu faaliyetlerin düzenli ve amaca uygun olabilmesinin yolu, kullanma kılavuzunun şartlarını yerine getirmekten geçer. İnsanın Yaratıcısı olan Yüce Allah (c.c.), insanın hangi şartlarda yaşadığında mutlu olacağını, maddî ve manevî bedeninin sağlıklı olacağını Kur’ân’da örneklendirmelerle yetinmemiş, göndermiş olduğu Elçisi (asm) vasıtasıyla uygulamalı olarak insanlığa göstermiştir. Demek hayatımız onun (asm) hayatına benzediğinde, hayatların maddî ve mânevî en güzeli olacağından şüphe yoktur. Her asrın maddî ve manevî hastalıkları varolduğu gibi, maddî ve manevî şifa kaynakları da vardır. Akla düşen, hastalığın ne olduğunu teşhis etmek ve ona uygun da tedavi uygulamasını yapmaktır. Her asrın maneviyat doktorları, o asrın hastalıklarını teşhis eder ve tedavi önerir. Sair insanlara düşen de bu tekliflere kulak vermek ve tedaviye adım atmaktır. İşte bu asrın maneviyat doktoru, Bediüzzaman Said Nursî’dir. Bu asrın manevî hastalıkları içerisinde kibir, gurur, sû-i zan, gıybet, yalan, riyakârlık, ucb, nifak ve küfür gibi hastalıklar sayılmaktadır. Asrın en dikkat çeken özelliği olarak, ‘inançsızlık’, ‘iman zaafı’ gösterilmektedir. Bu hastalıklar değişik oranlarda herkese şırınga edilmiş bulunmaktadır. Bu mânevî hastalıklara karşı, asrın doktoru ne yapmak gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur. Bu da imanı kazanmak ve iman-ı tahkikiye ulaştırmak olarak ortaya konmuştur. Belki de yakın gelecekte, büyük büyük hastane merkezlerinde artık manevî hastalıklara dönük birimler de yer almak durumunda olacaktır. Çünkü insanlar maddeten bir hastalık içerisinde olmayabiliyor ama, manevî yıpranmışlık veya hastalık hali maddî bedeni de işlemez hale getirebiliyor. Maddî bedenimizdeki bir hastalığın bizi telâşa sevk ettiği kadar, manevî dünyamızdaki bir hastalığın da en az diğeri kadar bizi tedaviye sevk etmesi kaçınılmaz olmalıdır. Yoksa, mânen hastalanmış olan bedeni, maddeten sağlıklı olan bu beden taşıyamayacaktır. *** İşte bu düşünceler içerisinde olarak, mânevî dünyamızdaki yaraları tedavi etmek ve yeni yaşayacağımız zaman dilimlerinde daha uyanık bir ruh hâli içerisinde olmak için, okuma programlarını hayatımızın vazgeçilmezleri arasına koyuyoruz. Artık her yaz, bir hafta veya on günlük bir okuma programı, yıllık manevî bakım zamanı olarak değerlendiriliyor. Bu insan olmanın ve insan kalmanın bir sonucu olarak dikkat çeken bir faaliyettir. Çünkü günlük, aylık, yıllık bakımı yapılmış bir mekanizmadan alınacak verim çok daha fazla olacaktır. İnsan da günlük, aylık, yıllık bakıma muhtaç çalışma sistemlerinden, güçlü donanımlardan en muhteşemidir. Onun için ne yapıp edip insanı ihmâl etmemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü ihmal edilmiş insan, karşımıza sorun olarak çıkacaktır. İhmal edilmiş insan hem birey, hem de toplumsal hayatın başına belâ olacaktır. İnsanı mânen tamir olmamış bir toplum, ne kadar ilerlerse ilerlesin, ilerlediği yer gerilemenin derinleştiği nokta olacaktır. Çünkü insan maneviyâtsız kör ve topaldır.
—Devam edecek— 15.07.2009 E-Posta: [email protected] |