14 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Hakan YALMAN

Derin sosyal bağlar


A+ | A-

Geçtiğimiz Pazar günü değerli Mehmet Kutlular Ağabey ile İzmir ve havâlisinin artık geleneksel hâle gelmiş uzun yıllardır devam ettirdikleri Gölcük pikniğine katıldık. Bu toplatılar bir piknik olmaktan çok, bir açık hava konferansı ya da kır kongresi havasında geçiyor. Katıldığım en verimli pikniklerden biri. Sabahtan akşama kadar dolu dolu ilmî ve tefekkürî bir içerikle geçiyor.

Bu kadar farklı sosyal ve entelektüel zenginliği olan bir topluluğun böyle bir ortak paylaşım içinde olması sosyolojik açıdan çok dikkat çekecek bir durum. Yemek ve namaz araları dışında program hep dolu. Bu durumdan da herkes memnun gözüküyor. Bu hâl, topluluğun entelektüel kapasitesinin ne kadar yüksek olduğunun bir işareti. Vatan sathının mektep olması böyle bir hâl olsa gerek. Topluluk muhabbetle birbirine kenetlenmiş ve bu güzelliği yaşamak için kilometrelerce yol katetmiş. Menfaat için olmayan, kalbin derinliklerinden gelen ve hiçbir karşılık beklemeyen bu bağlar, bilinen sosyolojik kuramların sınırlarının çok ötesinde. Bir piknik organizasyonunun bu kadar dolu bir içerikle geçirilebilmesi ve bunu gerçekleştiren topluluğun bu derece geniş bir spektruma yayılan sosyal özelliklerde olması, üzerinde durulması gereken sosyolojik bir vakıa. Bu, ancak İlâhî kaynaklı ve kâinatın bütününü kuşatmış olan nur-u Muhammedî (asm) ile irtibatının farkında bir idrak ile mümkün olabilir. Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’un hayatımıza getirdiği en önemli güzelliklerden biri, bu bağlantı olmalı. Bu bağlantıya tüm dünya insanlığının ihtiyacı var. Bir gün, Kur’ân’ın asra yansıyan bu sevgi dili, muhakkak insanlığa mâl olacak ve yeryüzüne hâkim olacak.

Bütün irade ve işleyişlerin içinde dünyanın istikrarlı bir şekilde gelişen ve bütünleşen bir yapısı var. “Medeniyetler çatışması”, “Tarihin sonu”, “Medeniyetler arası diyalog” gibi tezler gündeme getirilirken insanlık âleminin derinlerinde bir bütünleşme sürecinin yaşandığı gözleniyor. Yeni dönemde ırk, coğrafya, din, dil birliği gibi özellikleri ile tanımlanan milletlerle şekillenmiş kimlikler yerine insanların birer fert olarak değer kabul edildiği ve insânî değerlerin daha ön plana çıktığı dönemlere doğru gidiliyor. Artık dostluklar ve düşmanlıklar sadece mensubiyetler ve taraftarlıklarla değil topyekün insanlığın sahip olduğu değerler ve değer yargıları etrafında şekillenmektedir. Özellikle, dünyada kargaşa çıkarmak ve bir satranç oyunundakine benzer hesaplarla insanlığı yönlendirmek amaçlı girişimler, bu hesapların hedefinden çok insanlığın derin gelişimine hizmet eder hâle gelmiştir. Meselâ, 11 Eylül, dünyaya hâkim güçlerin hesapladığı gelişmelerden çok, dünyanın genelinde insanlığı arayan, fazilet ve ahlâk gibi değerler etrafında birleşmiş, zulme ya da emperyalizme karşı olan dünyanın her tarafına yayılmış bir topluluk bulunduğunu ortaya çıkardı. Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı dinlere, farklı ırklara, farklı kültürlere, farklı coğrafyalara mensup milyonlarca insan aynı doğrular etrafında bir araya geldiler. Bu durum benlik ve ırkçılık ile oluşturulmuş ulusların, kalın duvarlarla birbine kapatılmış uluslar düzeninin yerini, temel insânî değerler etrafında birleşmiş ve dış görünüşte farklılıklar olsa bile daha derinlerde bütünleşmiş bir beşer tabakalarının aldığına da işaret ediyordu. Nübüvvet tarafında yer alan, bilerek ya da bilmeyerek hevâ yerine Hüda’ya tabi olmuş ve insanı insan yapan erdemleri ırk, coğrafya ve kültürlerden bağımsız olarak ön planda tutan bir beşer tabakası da hem Çin’de, hem Amerika’da, hem de dünyanın bütün ülkelerinde bir tabakanın uzantıları şeklinde bulunmaktaydılar. Bunları birbirlerinden haberdar olmadıkları halde bir araya getiren ve hiç bir kulis faaliyeti, propaganda veya başka siyasî girişimler olmaksızın aynı ortak noktada birleştiren, özlerinde, ruhlarında ve belki de kısmen genlerinde var olan hakka taraftarlık olmalıydı.

Zaman ve şartlar, yaşadığımız olaylar, devletler ve milletler şeklinde ve her iki tarafın da çoğunlukla hevâya tabi olduğu ve benlik ya da ırkçılık kavgası şeklinde yürüttüğü harplerin yerini, insanlık tabakalarının, hakkın ve batılın yanında yer alanların mücadelesinin alacağını göstermektedir. Bu dönemden sonra özellikle hakkın ve Hüdâ’nın tarafında yer alanların bu tabakalaşmanın hızlanması ve belirginleşmesi yönünde gayret sarf etmesi gerekmektedir. “Benim ülkemin ve benim insanımın tavrı doğru, diğer ülkelerin tavrı yanlıştır” gibi siyasî ve tarafgir kabullerin yerini, “doğruya ve hakka, nereden ve kimden gelirse gelsin, tarftar olmak” şeklinde bir anlayış almalıdır. Bu dönemden sonra, “biz” dediğimizde, Türkiye, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, İran, Irak, Gana, Japonya, Malezya,... kısacası bütün dünyada hakkın yanında ve zulmün karşısında yer alan, insanı insan yapan değerleri hayata hâkim kılmaya çalışan herkes anlaşılmalıdır. Bu anlayışın karşısında ve hevâya tabi olan herkes; Türk, Kürt, İngiliz, Fransız, Amerikalı,... hangi coğrâfî tanımdan olursa olsun, kimliği ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Musevî, isterse ateist olsun, vahye dayalı dinlerin, özellikle de İslâmın hâkim kılmaya çalıştığı insanlıktan uzak ve ötekiler şeklinde tanımlanması gerekmektedir. Dünyanın ve insanlığın gidişi bu yöndedir ve dünya genelinde diyalog arayışı içindeki sivil güçlerin ön planda tuttuğu ana değer insanlık olmalıdır. Bugün dünyaya anlatılacak İslâm da “hakiki insâniyet olan İslâmiyet” tanımı etrafında şekillenmiş olarak sunulmalıdır.

Risâle-i Nur’un ön plana çıkarma gayretinde olduğu hakiki insaniyet olan İslâmiyet, dünyanın çıkış yoludur. Bu tüm insanlığın ortak dilidir ve ruhunu sevgi oluşturmaktadır. Bu noktadan bakıldığında ve olayları biraz daha yukarıdan gözlemlediğimizde Çin ve Doğu Türkistan’da yaşanan vahim hâdiseler ve İzmirlilerin Gölcük pikniği arasındaki derin bağlantı daha net fark edilebilir. Bu da insanlığın geldiği noktadaki yaşanan buhranlardan çıkış noktasında bir yol göstermektedir. Bu yol, bütün insanlık tarafından fark edildiğinde tüm dünya için çok şey değişecektir.

14.07.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.07.2009) - İnsanlığının çıkış yolu, Risâle-i Nur'da

  (30.06.2009) - Depresyon toplu yaşanabilir mi?

  (23.06.2009) - Hayatın ve hizmetin incelikleri

  (16.06.2009) - Başlangıç ve bitişlerle tazelenen hayat

  (09.06.2009) - Yeni dünya düzeninde Nur Talebeliği

  (02.06.2009) - Sosyal düzende doğrunun arayışı

  (26.05.2009) - Aile boyu hizmet

  (19.05.2009) - Yeryüzünü kuşatan muhabbet

  (11.05.2009) - NURLU BİR GELECEK İÇİN KÜFRE KARŞI İTTİFAK

  (27.04.2009) - Herkesi kucaklayan din algısı

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.