Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Bulûğa ermeden önce ölen çocuklar, Cennette çok canlı ve hareketli balıklar gibidir. Birisi babasını karşılar, elbisesinden tutar, Allah, babasını da kendisiyle birlikte Cennete koyuncaya kadar bırakmaz.
Câmiü's-Sağîr, No: 2481 |
14.07.2009 |
Türkistan, İslâmın bahadır bir oğludur
Ey birader! Âlem-i Hıristiyanın rüçhanına sebebiyet veren ihtiyarlaşmış olan esbaba tekâbül edecek, genç, dinç esbab bizde inkişafa başlamıştır. Başka kitapta tafsil etmişim. Bir hikâye: Bundan on sene evvel* Tiflis’e gittim. Şeyh San’an tepesine çıktım, dikkatle temâşâ ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: “Niye böyle dikkat ediyorsun? Dedim: “Medresemin plânını yapıyorum.” Dedi: “Nerelisin?” “Bitlisliyim” dedim. Dedi: “Bu Tiflis’tir.” Dedim: “Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.” Dedi: “Ne demek?” Dedim: “Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.” Dedi: “Heyhat! Şaşarım senin ümidine.” Dedim: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.” Dedi: “İslâm parça parça olmuş.” Dedim: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir... “Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.” İşte hikâyemin yarısı bu kadar... (...) Ey Müslüman, aldanma, başını indirme! Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır. Zahiren olan İslâmiyetin zaafı, şu medeniyet-i hazıranın, başka dinin hesabına hizmet etmesidir. Halbuki şu medeniyet sûretini değiştirmesi zamanı hulûl etmiştir. Sûret değişirse, kaziye bilâkis olur. Nasıl şimdiye kadar bidayetinde söylenildiği gibi, nerede Müslüman varsa, Hıristiyana nispeten bedevî, medeniyete karşı müstenkif ve soğuk davranır ve kabulünde ıztırap çeker, sûret değişse başkalaşır. “Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah Sûresi: 94:6.) “Her gelecek şey yakındır.” (İbni Mâce, Mukaddeme:7.) * ...yani Rumî 1326 (1910) senesinde. Sünuhat, s. 203-210
Lügatçe:
âlem-i Hıristiyan: Hıristiyan âlemi. rüçhan: üstünlük. esbab: sebepler. inkişaf: açılma, gelişme. zulmet: karanlık. perde-i müstebidane: Zorbaca perde. Diktatörce perde. takallüs: kasılma, birşeyin büzülüp gerilmesi. nehar: gündüz. müstaid: kabiliyetli. mekteb-i idadî: Osmanlılarda lise mektebi. mahdum: evlât, oğul. mekteb-i mülkiye: siyasal bilgiler fakültesi. bahadır: kahraman, cesur, yiğit. mekteb-i harbiye: harb okulu. asilzade: sülâlesi ve âilesi şerefli, temiz ve asil olan. şehadetnâme: diploma. âfâk-ı kemâlât: olgunluk ufukları, dereceleri. temevvüc: dalgalandırma. nev-i beşer: insanoğlu. hikmet-i ezeliye: ezelî hikmet. bîhemtâ: eşsiz, enzersiz. mücellâ: parlak, parıldayan. müreccah: tercih edilir, üstün. medeniyet-i hazıra: şimdiki medeniyet. sûret: resim, şekil, görünüş. hulûl: nüfuz etmek, girmek, dahil olmak. kaziye: hüküm, karar. bilâkis: tam tersi. bidayet: başlangıç. bedevî: göçebe hayatı yaşayan. müstenkif: geri duran, çekinen, kaçınan. |
14.07.2009 |