Recep TAŞCI |
|
Futbolda adalet yok |
Bakarsınız 90 dakika tek kale oynayan takım şanssız bir son dakika golü yiyerek sahayı mağlûp terk etmiş. Sonuca adil diyebilir miyiz? Bırakalım soruyu spor otoriteleri yorumlasın. Biz bu hafta saha dışı adaletsizlikten bahsedeceğiz. Futbolseverleri kızdırabiliriz, ama çarpıklıkları yazmak zorundayız. Kusura bakmasınlar. Transfer sezonunun en hareketli günlerini yaşıyoruz. Futbolcular, teknik direktörler kulüp değiştiriyor. Gazetelerin spor sayfalarında okuyor, TV’lerde izliyoruz. Milyon dolarlar, eurolar havada uçuşuyor, kriz miriz hikâye... Rekor üstüne rekor kırılıyor. Hem biz de hem de dünyada. Taraftarlar gidene üzülüyor, geleni omuzlarında taşıyor. Bize lâf düşmez. Kimsenin kazandığında gözümüz yok. Helâli hoş olsun, alan razı satan razı... Da bir adaletsizliği vurgulamadan geçemeyiz. Bu ülkede milyonlar asgarî ücretle hayatını sürdürmeye çalışırken, 6 milyon işsiz onu da bulamıyor. Bir futbolcu neredeyse 500 kişiye bedel. Ne karşılığı? Bilime, insanlığa yararlı bir hizmet veya buluş için mi? Hayır. Alt tarafı üç direk arasından topu geçirmek veya geçirmemek karşılığı. İnsanoğlunu anlamak mümkün değil. Neye, nasıl değer biçiyor akılla, mantıkla izah edilemiyor. O zaman kafamızı boşuna yormayalım, bütün dünyada da vaziyet böyle, biz de çaresiz kabullenelim. Ya vergi? Kanunlarımıza göre her kazanç vergilendirilmelidir. Ve tabiî ki hukukun temel prensibi olan eşitlik ilkesi asla gözardı edilmemek kaydıyla. Astronomik kazanç sağlayan futbolcular vergi ödüyorlar mı? Ödüyorlar. Süper ligdekiler yüzde 15, birinci ligdekiler yüzde 10, diğer ligdekiler ise yüzde 5 oranında. İyi işte diyebilirsiniz, vergilerini ödüyorlar ya. Peki asgarî ücretli ne oranda ödüyor? Yüzde 15. Yani milyon kazananla aynı oranda vergilendiriliyor. Bu mu adalet? Ya esnaf, sanatkâr, avukat, doktor, tüccarın durumu ne? Daha kötü. Bunlarda oran yüzde 35’e kadar çıkıyor. Hani anayasanın eşitlik ilkesi. Bu çarpıklığa isyan etmek yerine bir topun peşinden koşuyoruz. Bir de bol keseden oyuncularına, antrenörlerine para dağıtan kulüplerin vergi karşısındaki durumuna bakalım. Kulüplerin gelirleri vergiden muaf. Yani maç hasılatı, bonservis, reklâm ve forma gelirlerinden dolayı vergi ödemezler. Yalnız futbolcularına ödedikleri ücretlerden vergi kesintisi yapmakla yükümlüdürler. Bazı kulüpler bu kesintileri dahi maliyeye yatırmazlar. Devlet bu kulüplere kolaylık gösterir, en son vergi borçları için kendilerine 10 yıllık bir süre tanınmıştır. Faizi yıllık yüzde 4. Böylesine bir imtiyaz görülmemiştir. Zira bütün mükelleflere uygulanan gecikme faizi yüzde 30, tecil faizi yüzde 24’tür. Tam 7,5 ila 6 katı. Kaldı ki azamî taksitlendirme süresi 36 ayı geçemez. Bunun da bir açıklaması olmalı. Bir diğer eleştiri konusu yabancıların transferinde izlenen yanlış politikalar. Yeterince araştırılmadan, izlenmeden transfer edilen oyuncu ve antrenörlere ödenen çuvalla paralar çoğu kez sokağa atılıyor. Sokağa atılsa yine iyi, ülkemizde kalır, yurtdışına gitmezdi. Bunlardan kurtulmak da kolay olmuyor. Mukavele gereği milyonlarca euro tutarında tazminat talep ediyorlar. Hepsi döviz. Hani şu ekonomik krizde en çok ihtiyaç duyulan. Olayın ekonomik boyutu böyle. Uzmanlık alanımız olmadığından futbol hakkında konuşmaya kendimizi yetkili görmüyoruz. Ancak merakımızı mazur görün, bugüne kadar ülkemize gelen yabancıların yüzde kaçı başarılı oldu, futbolumuzun ilerlemesine ne katkı sağladılar, öğrenmek istiyoruz. Yoksa sürekli gol mü yiyoruz? 13.07.2009 E-Posta: [email protected] |