Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Darbe ve demagoji |
12 Eylülcülerin yargılanması gereğini gündeme getirdiği için Baykal’a çok bozulduğunu söyleyen Evren, mahkemeye çıkmaktansa intihar edeceğini tekrarlarken, bunun yöntemini “kafasına bir kurşun sıkmak” şeklinde tasrih etmiş. Ve CHP liderine “Evvelâ 27 Mayıs’ı sorgulasın” çağrısında bulunmuş. Burada çelişki ve demagojiler iç içe. Evren bir taraftan Baykal’ı “27 Mayıs’a alkış tutmak”la eleştirirken kendisinin 60 darbesine karşı olduğu gibi bir izlenim vermeye çalışıyor, ama 12 Eylül’ün, 27 Mayıs’la açılan darbeler zincirinin bir halkası olduğunu ve 82 anayasasının, 61 anayasasıyla kurulan ara rejim düzenini daha da tahkim edip pekiştirdiğini gizlemeye çalışıyor. 27 Mayıs olmasaydı 12 Eylül olabilir miydi? 12 Eylülcülerin lâfta 27 Mayıs’a karşı gibi görünmeleri ve halkı yanıltıp kendilerine meşruiyet ve destek sağlamak için 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkarmaları bu gerçeği değiştirir mi? Evren’in bir demagojisi de şu sözlerinde: “Bir emir kanunsuzsa, sadece emir veren değil, uygulayıcılar da sorumludur. 12 Eylül harekâtını Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bütün mensupları uyguladı. Haydi şimdi hepsini yargılayın.” (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 26.6.09) Bu mantık, doğru bir kuralın, suç işlemiş birince, kendisini temize çıkarmak gibi kötü bir niyetle ne kadar yanlış kullanılıp ne denli istismar edilebileceğine tipik bir örnek teşkil ediyor. Evren, 12 Eylül 1980 günü okuduğu, o zaman tek kanal olarak mevcut olan TRT ekran ve mikrofonundan canlı olarak yayınlanan ihtilâl beyannamesinde, darbenin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirildiğini özellikle vurgulamıştı. Aksi bir durum, ordu içinde bir çatlak ve parçalanma tablosu ortaya çıkaracak ve böyle birşey çok daha vahim sonuçlara yol açabilecekti. En önemli gerekçe olarak sokaklardaki kanlı çatışmaları ve anarşik olayları gösteren bir darbe, ordu içinde de bir “iç savaş”ı beraberinde getirebilecek ve böylece sonunun nereye varacağı kestirilemeyecek bir kaos meydana gelebilecekti. Ki, 12 Eylül’ün 27 Mayıs’tan farkı, darbenin emirkomuta zinciri tanımayan alt kademe subayların oluşturduğu bir cunta yerine, TSK’yı yöneten komutanlarca gerçekleştirilmiş olmasıydı...
Cerbeze, pişkinlik ve istismar Ama o zaman “TSK’da kontrol dışı cuntalara geçit yok, kontrol elimizde” mesajı verilerek yapılan bir darbe için, yıllar sonra “Eğer yaptığımız suç ise, kanunsuz emre uyan bütün TSK mensupları da aynı suçun ortağıdır, dolayısıyla darbeden dolayı onları da yargılayın” diyerek işin içinden sıyrılma kurnazlığına tevessül edilmesi, çok tipik bir cerbeze, pişkinlik ve istismar örneği. 27 Mayıs’tan kalma alışkanlıkla hep cunta oluşumlarıyla anılan TSK alt kademeleri, keşke 12 Eylül ve sonrasında üstlerinin darbe emrivakilerine direnip emir-komuta zincirini demokrasi adına delebilen çıkışlar yapabilselerdi de, böylesi gayri ahlâkî istismarlara meydan vermeselerdi... (Aynı temennî, yine Evren’in bir kez daha istismar ettiği, “darbe anayasasına referandumda verilen yüzde 92’lik halk desteği” için de geçerli.) Burada hatırlanması gereken önemli bir prensip de, Bediüzzaman’ın ısrarla ve defaatle dikkat çektiği, “Ordularda zaferin şerefi ordu mensuplarına; mağlûbiyet, başarısızlık ve olumsuzlukların sorumluluğu ise komutana aittir” ölçüsü. Evren, bunu da tam tersine çeviriyor. Demokrasinin canına okuyup ülkeyi her alanda onlarca yıl geriye götüren bir darbenin yol açtığı bilumum olumsuzlukların faturasını komuta düzeyindeki suç ortaklarıyla birlikte üstlenmek yerine, ordunun tümünü de aynı suça ortak ediyor. Gerçi bu demagojinin, cumhuriyetin başından beri sergilenegeldiği; başarı ve hasenat sayılabilecek hususları tek şahsa mal ederken, kusur ve seyyiatları umuma teşmil etme ayıbının yerleşik bir alışkanlık olarak hükümferma olduğu dikkate alınırsa, Evren’in tavrında şaşılacak birşey yok... 15.07.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (14.07.2009) - Darbelerle hesaplaşmak (09.07.2009) - Değişen birşey var mı? (19.06.2009) - Din, siyaset, bürokrasi (18.06.2009) - Tesbitler ve sorular |