Osman ZENGİN |
|
‘Çayna’ |
Bu, bir dizi veya sembol adı değildir. Zaten diziler, hazzetmediğimiz ve işimizin olmadığı bir şeydir. Aslında doğru-dürüst TV bile seyretmem (haberler de dahil). Türkiye ve dünya gündemi o kadar yoğun ve seri şekilde değişiyor ki, yetişmek mümkün değil. Buna bir de seyahatlar eklenince iyice zorlanıyoruz. Kafamızda şekillenmiş yazı başlıkları ve seyahat notları ile, röportaj taslakları varken ve göçebelikten kurtulup, Bursa’ya, evimize döner dönmez “Önce nereden başlayayım?” diye düşünürken, uzaklardan, dünyanın bir ucundan, bize göre doğusundan gelen bir haber, bizleri epey üzdü. Soydaş ve dindaş Doğu Türkistan yine kan ağlıyor. Gerçi sessiz ve derinden kan ağlaması aslında hep devam ediyordu da, pek fark edilmiyordu. Ama şu son hadise dünyayı ayağa kaldırdı. Uygur kardeşlerimiz, yüzyıllardır esaretin pençesinde kıvranıyor. Çin zulmü, Çin işkencesine, bir de Mao’nun belâ ettiği komünizm zulmü eklenince epey zor günler yaşadılar, yaşıyorlar. 2006 senesinde Cenâb-ı Hak nasip etti. Hac farizasını eda eylemek için mukaddes beldelere gittik. Medine-i Münevvereyi ziyaret ettiğimiz günlerde, rahmetli Selâhaddin Yeşilyurt ve diğer arkadaşlarımızla biraraya gelip, sohbetler yapıyorduk. Sohbet yapılan mahalde, Risâle-i Nur eserlerinden çeşitli dillere çevrilmiş broşür şeklinde eserler gördüm. Bunları Selâhaddin Ağabeyden istedim ve çantama koydum. Artık Mescid-i Saadette hangi milletten olduğunu tesbit edebildiğimiz Müslümanlarla diyalog kurup, lisanlarına uygun eserleri veriyorduk ve hüsnü kabul de görüyorduk. Bir ara Mescid-i Saadetin dış duvarında gölgeye oturmuş birkaç kişi gördüm, Özbeklere benzetmiştim. Yanlarına gittim selâm verdim, güler yüzle selâmımı aldılar. Özbek olup, olmadıklarını sorunca, hep bir ağızdan “Çayna” dediler. Anlamıştım hemen. Çin kelimesinin İngilizce yazılışının, yani “Chine”nin söyleniş şekliydi bu. Yani, "Çin’liyiz” diyorlardı. Bir an duraksadım ve hemen, “Türkistan” deyince, hepsi bana odaklandı. Çekimser bir tarzda baktılar, hiç ikiletmeden “Ben de Türküm, Türkiye” dedim ya, artık gözlerinden ışıltılar parlıyordu, o kadar sevinmişlerdi ki. “Türkistan” deyişimiz onlarda ma’kes bulmuş ve tasdik etmişlerdi. ”Çayna” bir anda “Türkistan” olmuştu. Ben de, Çince risâleleri onlara vermiştim buna da ayrıca çok sevinmişlerdi. Bu manzara, benim gözümün önünden hiç gitmeyen bir tablo gibi duruyordu. İşte, Doğu Türkistan’da meydana gelen şu son hadise bana bunları hatırlattı. Korkudan “Çinliyiz” diyorlardı. Ama, bizim kim olduğumuzu anlayınca da “Türkistan’ı” memnuniyetle kabul ediyorlardı. Yıllardır yapılan; baskı, sindirme ve zulüm onları örf-âdet ve dinlerinden vazgeçirtememişti. Koca deccalin boyunduruğu olmamışlardı. Tıpkı ufak deccallerin boyunduruğu olmayan İslâm beldelerindeki Müslümanlar gibi. Bu son hadise, yapılan yorumlara falan da bakınca, gerçekten biraz garip geliyor. Ekonomik büyümede ve sıralamada dünyanın bir numarasına oynayan Çin, ne yapıyordu. Acaba yaptırılıyor muydu? Biraz karışık işler tabiî. Geçen asrın en büyük imparatorluğu olan Osmanlı’yı karıştırıp yıkan ve dünyadaki bütün fitnelerin de bizce esas sebebi olan üç milletin, (devlet değil, millet) marifeti miydi acaba bunlar? Bu üç millet de; Yahudi, İngiliz ve Rus olarak karşımızda duruyordu. Her türlü fitne ve fesad da, bunları görmek mümkün zira. Devlet değil, millet derken de kastımız şu: Meselâ Yahudilerin devleti resmiyette İsrail, ama o Yahudi milleti bütün dünya devletlerinin içine girmiş karıştırıyor. ABD de dahi menfi işlerin başrolünü bunlar oynuyor. Fakat, ne olursa olsun zulüm ebedî olmaz, olamaz! Cenâb-ı Hak, kendisini inkâr mânâsında olan küfür ehli kıyamete kadar olacaktır, ama zulme ve zalime asla müsaade yoktur O'nun katında. Belki de bu hareket, zulmün sonu ve bir başlangıcın ilk nüvesi olacaktır İnşaallah! Bu vesileyle şehid olan Müslüman kardeşlerimize Allah’tan rahmet dilerken, bir an evvel de kurtuluşa ermelerini niyaz ediyoruz Rabbimizden. 16.07.2009 E-Posta: [email protected] |