S. Bahattin YAŞAR |
|
Kudsî bir bağ: İMAN AKRABALIĞI |
ŞANLIURFA’DAN DUÂLARLA UĞURLANIYORUZ
On günlük bir Risâle-i Nur okuma programı çerçevesinde, Karadeniz’e dönüyoruz yönümüzü. Önceki yıllarda tadı damağımızda kalan Rize-Hemşin-Bilen Köyü bizi kendine çağırıyor. Özellikle oradaki Şükran ve Türkan ablalarla, Hüseyin ağabeyin kalplerinden geçen dâvetleri öyle samimî, öyle içten ki bu ihlâslı dâvetler bizim cüz’î iradelerimizin çok fevkinde olarak yollara koyuluyoruz.
OKUMA PROGRAMINA KATILMAK ÖNCE BİR NASİPTİR Hatta böyle programa katılacakların listesi bile son güne kadar değişikliklere uğruyor. ‘Kesin ben geliyorum’, ‘Benim çocuğum kesinlikle katılacak’ diye kayıtlar verenler, hareket günü geldiğinde İlâhî irade devreye giriyor ve katılanlar ile katılmayı düşünenler bir bir netleşiyor. Anlıyoruz ki, bizim yaptığımız hesabın ötesinde hesaplar devreye giriyor. Ama biz işimize bakıyoruz. Tabiî kişinin bir niyet göstermesi de gerekiyor. Düşünün ki, böyle bir programa katılma planı olmayan, düşüncesi de olamayan, bilgisi de olamayan Bilâl’in babası ile parkta akşamüstü oturuyoruz. Yarın okuma programına gideceğimizi iletiyoruz. Konu dönüp dolaşıyor ve biraz ötemizde oyun oynayan Bilâl için “Programda yer yok mu?” diye soruyor. Biz de “Neden olmasın?” diyoruz ve Bilâl son günün öncesinde program listesine dahil oluyor. Ve yolculuk günümüzün sabahında, “Hocam lütfen beni de alın, katılmak istiyorum, ama lütfen diyen” genç Yusuf, bir saat önce iptal yapan kardeşin yerine olarak program listesine dahil oluyor. Yani anlaşılan şu ki, böyle programlar yapan insanların, çok da tasaya, kaygıya girmesinde gerek kalmadan; kendisine düşenleri yerine getirip, İlâhî hesaba karışmaması dikkat çekiyor. Hâsılı siz size düşeni yapın ve gerisine karışmayın. Ama önemli olan ‘Ben bana düşeni yaptım’ı vicdanen diyebilmektir. Biz de öyle yaptık. Şanlıurfa’dan 6 üniversiteli ve 21 liseli genç arkadaşımızla, iki minibüs kiralayarak, 10 günlüğüne bir okuma programına hareket ediyoruz. İlk kez böyle bir programa katılanlar olduğu gibi, daha önce de katılanlar vardı. Kaderin belirlediği bir kardeşlik ortamında, 10 günlük yolculuğumuza başlıyoruz. 27 öğrenci ve üç eğitimci, iki kaptan “Bismillah..” ile yolculuğumuza başlıyoruz. Programın genel hatları çoktan ortaya çıkmıştı. Artık böyle programların mutat hale gelmesi ve ayrıntılarına kadar neler olup biteceği planlamaya katılmak durumundadır. Okul müfredâtı gibi, program müfredatlarının da net şekilde ortaya çıkması gerekiyor. Nitekim bizim de eğitimcilerimizin çalıştıkları konular bile aylar öncesinden belirlenmişti. Biz de programa gitmeden önce programın planlamasını ince detaylarına kadar kâğıt üzerine aktarmıştık. Bu bizi çok rahatlatan bir durum oldu. Yani her programın mutlaka sorumlusu, uygulayıcısı ve idarî sorumlusu, aşçısı olarak önceden planlamak pek çok kolaylıklar içeriyor. Biz de program koordinatörü olarak, eğitimci Sabahattin Yaşar, dersler koordinatörü olarak Tarihçi Adem Ölmez ve idarî koordinatör olarak tarihçi Musa Yetim’i belirledik. Eğitimci Şemsettin Çakır ise, programda bize iştirak etti.
ARTIK KONULU OKUMA PROGRAMLARI GEREKİYOR Bir şey daha zihnimizde yer ediyordu ki, artık bundan böyle okuma programlarını büyükler için de tertipleyip, hatta belli konular üzerinde okuma programları yapmanın çok daha faydalı olacağını anlıyorduk. Yani bu yıl şu tarihler arasında Rize-Hemşin’de “Kader konulu” okuma programı veya “Haşir konulu”, “içtimâî ve siyâsî” konulu okuma programları çok da verimli olacaktır.
ÖZEL DUYGULAR İÇERİSİNDE UĞURLANIYORUZ
Bir Pazar sabahında, belirlenen yerden hareket edeceğimiz esnada pek çok ağabey ve kardeşlerimiz programın katılımcılarını uğurlamak üzere aramıza katılmışlardı. Yani şehrimizden ayrılırken, pek çok kardeşimiz arkamızdan duâlar ediyordu. Tabiî bu durum da bizi oldukça memnun ve mesrur etmişti. Allah onlardan, hepsinden razı olsun.
İLK DURAK ADIYAMAN Yolculuğumuz başlıyor ve kahvaltımızı komşu ilimiz Adıyaman’da yapıyoruz. Adıyaman’daki kardeşlerimizle de tanışıp, dertleşiyoruz. Programa iştirak eden kardeşlerimiz yeni yeni şehirlerdeki ağabey ve kardeşleriyle tanışıyorlar. Bu bir iman akrabalığı olarak onların çok dikkatlerini çekiyordu. Doğrusu her şehirde, her ilçede bizlere açılan kapıların olması ve nur yüzlü insanların olması, asra uygun bir hizmet metodu olduğunu gösteriyor. Ne de olsa, aynı satırlardan beslenenler, aynı davranışları yaşıyorlar. Risâle-i Nurlar, nurânî davranışlar kazanmış, Kur’ânî yaklaşımlar kazanmış insanlar yetiştiriyor. Asır böyle insanlarla anlamlı hale geliyor. Çünkü insanı büyük yapan davranışlarındaki incelik ve yüceliktir.
SİVAS BİZİ BEKLİYOR Adıyaman’dan hareketle, Malatya’nın kayısılarına da şöyle bir tadımlık nazar ettik. Dilimiz, geçtiğimiz bütün mekânlardaki nâm salmış nimetleri tatmadan edemiyor. O nimetler de tadacak damaklar bekliyor. Biz de bu fıtrî işleyişe ayak uydurduk. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı nimetleri tâdât ederek yolculuğumuzu sürdürdük. Sivaslı kardeş ve ağabeylerimizle yolculuk öncesi konuşmuştuk. Biz normalde, Diyarbakır, Bingöl, Erzurum’dan Rize’ye gitme düşüncesinde iken, Sivas’tan dâvet gelince güzergâhı değiştirdik. Biraz da programın formatı içinde gezmek, görmek, tanışmak bulunduğundan bu dâveti program gereği kabul ettik. Varsın birkaç yüz km uzak da olsa, oradaki kardeş ve ağabeylerimizle tanışıp, görüşmek, müfritane irtibat dersini uygulamalı yapmak olarak bu değişiklik uygun görüldü. Ve Sivas’a doğru yol aldık.
İHLÂSLI NİYETLER, DAVRANIŞLARI İBADETLEŞTİRİYOR Tabiî gittiğiniz yerde sizi, güler yüzlerle, tatlı niyetlerle karşılayan birilerinin olması oldukça haz veren bir duygu idi. Özellikle de bu Allah rızasını esas tutan bir yaklaşımdan kaynaklanıyorsa, bu özel niyetli davranış adeta bir ibadete dönüşüyordu. Çünkü amelin ruhu niyet, niyetin ruhu da ihlâs olduğundan, davranış niyetle ve ihlâsla anlam kazanıyordu. Yaşadığımız mekândan ayrıldığımız bir Pazar gününün öğleden sonrası Sivas’a ulaşıyoruz. Burada bizi bir grup halinde, üniversiteli kardeşlerle birlikte, Ziya Sabır Hocamız, Vahap Köksal, Nabi Turak ve Mehmet Ali Düzün Ağabeyler heyecanla bekliyorlardı. Sivas’taki ağabey ve kardeşler Sivas’ın meşhur piknik mekânı Paşabahçe’de özel hazırlıklarla bizleri karşılıyorlardı. Çok kalabalık da olan piknik mekânında bizim yerlerimiz çoktan ayarlanmış ve kardeş sofralar hazırlanmıştı. Yaşları ile birlikte hizmeti de ilerlemiş olanlar yaşayarak ders veriyorlar. Özellikle burada yaşları ilerlemiş, ama hizmetleri de ilerlemiş ağabeylerle tanışmak bize büyük dersler verdi. Dünyevî meslek işlerinden emekli olan ağabeylerimiz, hizmet işlerinde adeta yeni bir sayfa açmanın heyecanı içerisinde idiler. Yaş ilerlediğinde yapılan hizmetlerin daha bir anlam kazandığını buradaki yapılan hizmetlerde görüyoruz. Çünkü genç kardeşlerimizin bu durum dikkatlerinden hiç kaçmamıştı. Mide için nimetler, biraz ihtiyaç hissedildiğinde daha bir anlam kazanıyor. Acıkıldığında yenilen nimetlerin tadı farklılaşıyor. Acıkmak, nimete olan bakışı değiştiriyor. Onun için belki de, acıkmadan yememek öğütleniyor. Nimetlerdeki tatların şükrün dâvetçileri olması bundan olsa gerek. Sivas’ta, güzel insanlar arasında, güzel manzaralar içerisindeki nimetler tam bir ikram anlamı içeriyordu. Yani düşünün ki, size çok güzel nimetler ikram edilse, ama güler yüzle olmasa, o nimetler belki mideyi susturur, ama kalbi ve ruhu beslemeyecektir. Ama burada nimetleri yerken hem midemiz bayram ediyor hem de kalp ve ruhumuz. Çünkü nimetleri ikram için hazırlayanlar da, ikram edilen nimetleri tadat edenler de bu yapılanların birer nasip olduğunun, birer hizmet olduğunun şuurunda idiler.
-Devam edecek- 16.07.2009 E-Posta: [email protected] |