Yasemin YAŞAR |
|
Davranış ve duygunun ölçü ve ayar zamanı |
İktisat prensiplerinin hiçe sayıldığı, çalışma ve üretme bilincinin felce uğradığı zamanları yaşamaktayız. Yapay ihtiyaç üretimi, reklâm ve benzeri araçlarla kişilerin iradeleri esir alınmakta, reklâm bombardımanları ile zihinler ürün katalogları haline getirilmektedir. Gayr-i zarûrî ihtiyaçların tatmini için çok sayıda mal, reklâm vasıtası ile insanların nazarlarına sunulmakta, insanlar da bu kadar çok seçme özgürlüğü karşısında aslında iradesi elinden alınmış zavallılar durumuna düşürülmektedir. İnsan, hayır ve şer, ulvî ve süflî pek çok hislerin tarlası hükmündedir. Dolayısıyla kapitalist tuzaklara düşmeye müsâit birçok duygu taşır. Bu duygu ve hislerin tahrik edilmesi neticesinde ulvî hisleri baskılanmakta ve insan sadece bu süflî hislerin hâkim olduğu zavallı bir hâle dönüşmektedir. Şeytan bugünkü sefih medeniyet zemininde kolayca işlettiği vahşî ve ilkel (süflî) duygular ve hisler sayesinde insanı insanlıktan çıkarıp, hazcılık, çıkarcılık, ırkçılık, enaniyet gibi duyguların esâretine itmektedir. Öyle ki bu sistem, insanın duygusal olarak nasıl tutsak edileceğini, gayr-i zarûrî ihtiyaçların nasıl zarûrî hale getirileceğini, had konmayan kuvvelerin haddini bildiren şeriatın emrinden nasıl koparılacağını bilerek hareket etmekte ve ona göre teknoloji veya hislere hitap eden câzibeler oluşturmaktadır. Merak duygusu tahrik edilerek insan ister istemez bu teknoloji ve cazibenin içine çekilmekte ve bu yeni gelişmelerin karşısındaki zaaf olan duygusu ile “Şunu da dene”, “Bunu da dene”, “Şu da olmalı”, “Bu da olmalı” söylemleriyle kışkırtılmaktadır. Bu günlerde şıkça duyduğumuz, “Merak ne güzel şey, ne güzel şey merak” diye devam eden reklâm, işte insanın kışkırtılan bu duygularının melodili söylemlerinden başkası değildir. Bunun gibi nice reklâmlar ile, olmazsa olmazların sayısı her geçen gün artmaktadır. Şükür, iktisat ve kanaat hislerinin en yoğun biçimde yaşanması gereken Ramazan ayı, aynı zamanda tüketim çılgınlığının da tavana vurduğu bir ay olarak dikkatleri çekmektedir. Nefsi terbiye fırsatı olması gereken Ramazan ayı, haddi aşan yemek içmeklerle nefsin şımartıldığı bir ay haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hemen hemen her tv kanalında Ramazan’a özel reklâmlar, hep tüketime, israfa, gayr-i zarûrî ihtiyaçları zarurî hâle getirmeye yönelik yapılmaktadır. Oysa Ramazan ayı, insanın hem itikadî, hem şahsî, hem içtimâî hayatını, hem de bedenin sıhhatini temin gibi pek çok hikmetlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetinin idrak edildiği ölçüde, kulluğun yaşandığı, nimetlere şükretmeyi ve değerini bilmeyi sağlayan bir aydır. Çünkü şükretmeyen bir insan takdir edemez, değer bilemez. Değerini bilemeyince de israf eder. Şükretmeyen insan nimetle Mün’im (Nimet Veren) arasındaki bağı kuramadığı için, nimetlenirken Allah’ın nimeti gönderme vesilelerinin de kıymetini bilmez. Böylelikle hem nimetlere vesilelik yapan tabiat çevresi, hem de sosyal çevre ile barışık olamaz. Hâsılı; Ramazan ayının feyiz ve bereketi, sünnet-i seniyyenin hayatımızda yaşanır hâle gelmesiyle doğru orantılıdır. İftar sofralarındaki israfla, mideleri tok vicdanları aç bırakmamak gerekir. Oruçlu ve dili Kur’ân’lı olduğumuz bu ayı, dengemiz ve ölçülerimizi sarsmadan bütün davranış, his ve duygularımıza sünnet-i seniyye ayarı yaparak ve asıl olan ahiret yurdunu unutmadan geçirmek duâsıyla… 23.08.2009 E-Posta: [email protected] |