Dizi Yazı |
ZÜBEYİR ERGENEKON |
Tarihin derinliklerine girdik |
Minareleri ile, Bursa’ya geldiğimizden beri kendine dâvet eden Bursa Ulu Cami’de bir tahiyyetü'l-mescid namazı kıldık. Beyazıd tarafından yaptırılan Ulu Cami içerisinde, 192 adet sabit ve levhalı şekilde hat yazısı var. Hat san'atının en nadide örnekleri burada sergilenmektedir. Ulu Cami’yi anlatan bir kitapçık geçti elimize, böylece bir nebze rehbersizlik sıkıntısından kurtulduk. Böyle yadigârların sinesinde, ibadetteki mânevî lezzetleri tatmak bambaşka bir duygu. Ulu Cami daha öğleye 2-3 saat olmasına rağmen aşırı bir teveccühe mazhar olmuştu. Ulu Cami’den sonra durağımız Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Yeşil Türbe’ydi. Gittik, ama tadilatta olduğu için içini göremedik. Bu türbenin mimarı İvaz Paşa’ymış. Bu ad ile bir kapalı çarşı olduğu evvelce zikredilmişti. Yeşil Türbe’nin yanında yer alan Yeşil Cami de, ters ‘T’ şeklinde yaptırılan ilk dönem Osmanlı mimarisini gösteren eserlerdendi. Yeşil Cami’den dönerken Türk-İslâm Eserleri Müzesi namında bir müzeye rast geldik. Müze kartımız olduğu için ziyaret etmekte tereddüt etmedik. Müzede, buhurdanlıktan zikir kemerine, 16. yüzyıla ait İznik seramiklerinden bayrak alemlerine kadar birçok eser yer alıyordu. Ama en çok dikkatimizi çeken el yazması eserler bölümünde yer alan Kur’ân-ı Kerimlerdi. Bunlardan bir tanesi görülmeye değer. Memluk Sultanı Berkod’un Yıldırım Bayezid’e hediye ettiği Kur'ân-ı Kerim. İlk sayfalarında Tezhip san'atının en nadide örnekleri müşahede ediliyor. Bu Kur’ân’ı görünce çok memnun oldum ki tarifi imkânsız. Bunlar bizi ecdadımızla bağlayan kopmaz bağlardı. Kur’ân’ın kıymetini bilen, Kur’ân’ın kıymetini bilen ecdadın kıymetini de bilirdi. Bu bizim gerçeğimizdi, tarihimizdi. Tarihi ilk defa bu kadar zâhir bir şekilde kendime yakın hissetim. Bu müze ziyaretinden sonra grubumu kaybettim. Bu da bir nevî hayra vesile oldu. Görebildiğim bütün camilere gittim ve tarihin derinliklerine girmeye çalıştım. Üftade Camii, İvaz Paşa Camii, Setbaşı Camii, Karaşeyh Camii, Gazi Orhan Camii, Tuzpazarı Camii, Yiğit Cedid Camii, Ertuğrul Bey Camii, Kademeri Çukur Camii, bu meyanda gezdiğim camilerdendi. Öğle namazını da Ertuğrul Bey Camii’nde kıldım. Bu Caminin Ulu Cami’den 4 yaş büyük olduğuna dikkat edilmelidir. Aslında tarihî camileri tek tek gezip, geçmişteki bilgilerle şimdiki hallerini kıyaslamak isterdim ama buna zaman yoktu. Ayrıca gezerken bir çok tarihî çınara rastladım. 197, 172, 207 yaşlarında at kestanesi ve çınar ağaçları vardı. Bunlara da birer levha çakılmış ve korumaya alınmış. Bu geziden sonra hizmet merkezimize döndük. Yolculuğumuzun sonlarına yaklaştığımız için herkeste bir yorgunluk hali zuhur etmişti. 15 dakika sonra ders salonu kaylule salonuna döndü! Artık gezimizde sona yaklaşıyorduk. Akşam Ali Vapurlu ve Mesut Toplayıcı ağabeylerden sadırlara şifa dersi dinledikten sonra tekrar koyulduk Mersin yollarına. Gezdiğimiz tarihî yerlerde birçok turist vardı. Bu kadar turistin sadece eser merakından geldiğine inanmıyorduk. Ülkemizle özdeşleşmiş manevî dinamiklerin, ülkemize olan rağbette hiç payı yok muydu? Ama herhangi bir vesile olmadan da konuşma zemini olmuyordu. Bunun için kafamızda hep bunun sıkıntısı vardı. Bu insanlara nasıl ulaşacaktık? Daha sonra gezimiz bittiğinde Hakan Yalman ağabeylerin Topkapı’da Tabiat Risâlesini dağıttıklarını duyunca çok sevinmiştim. Bu hizmeti aklına getiren ağabeylerimizi tebrik ediyoruz. 9-10 günlük seyahatimiz böylece sona ermiş oldu. Birçok kardeşimizle görüşme imkânı bulduk, birçok hizmet merkezimizi gezmiş olduk. Tarihin derinliklerine girdik, tarihî yerleri ziyaretle. Eğer siz de şu yaz sıcağında gönlünüzde bambaşka ufuklar açmak istiyorsanız, Peygamberimizin (asm) tavsiyesine uyun ve seyahate çıkın! -SON- |
ZÜBEYİR ERGENEKON 05.08.2009 |