31 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Elif Eki

HANEFİ ÖRNEK

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa!

Ruhumuzu dinlendir ey baharın meltemi

Sönsün artık gönlümde nârı aşkın sitemi

Vuslatınla kov gitsin kalbimde bu matemi

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Fasl-ı baharının ne şirindir gülleri

Nurdan bir kamet ile bezedi tüm illeri

Aşkınla coşup taşar o nazenin dilleri

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Nurunun şifreleri Esmanın derunundadır

Vasf-ı kemâl-i Ahmedî kaftadır, nundadır

Yaş ve kuru ne varsa aslı nurundadır

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Aşkın ile gönlüm figanda âhuzardadır

Mülkü harab olmuş kamu tarumardadır

Alev alev tutuşmuş gece gündüz hârdadır

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Semada ışık saçan mehtabımsın ey Resûl

Hicran ile inleyen mızrabımsın ey Resûl

Hasretinle ruhumun âfitâbısın ey Resûl

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Nalının gubarı Arş-ı Âlâ’ya taç olur

Meshi vechin aşına dertlere ilâç olur

Mahşerde nebî bile nuruna muhtaç olur

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Nur Ahmed’e selâmlar götür ey bad-ı saba

Kurban olsun bu canlar bastığın turaba

Ey nebiler nebisi sana yüz bin merhaba

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Bütün âlemler müştak kamerî irfanına

Mi’rac ile yükseldin yüce Hak divanına

Mülk melekût âşinâ dinine imanına

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Esrar-ı nübüvvetin cümle eşyada hafâ

Bir envar-ı kudsîdir sinmiş her bir tarafa

Cânu gönülden meftun zatına ehl-i sefâ

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Vasfını anlatmaya kâfi değil vezinim

Aşkın ile çırpınır durur kalb-i hazinim

Maşukuyum yüzünün turabıyım izinin

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Doğ artık ruhumuza bir şems-i tâbân gibi

Yağ artık gönlümüze Nisanda bârân gibi

Boğ artık karanlığı bir nur-u imân gibi

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Rabbin melekleriyle sana salâvat sunar

Zatına meftun olan gönül daim bahtiyar

Seninle güzelleşti baştanbaşa bu diyâr

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Nurunla şereflendi huzur buldu bu ümmet

Gökyüzünde Ahmed’sin, yeryüzünde Muhammed

Unutma bizleri ruz-i mahşerde emân et

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Kutlu bir bahar gibi avdet ettin cihana

Su, hava, gıda, ziya gibi muhtacız sana

Müslümana imamsın, tercümansın Kur’ân’a

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Ey Şahı Resulî Ekrem, nurunla kuşat bizi

Sünnetin yolunda bulalım benliğimizi

Asr-ı Saadet ruhuyla yaşat dinimizi

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Deccaliyet asrından insanlık kan ağlıyor

Ahlâk erozyonunda yürekleri dağlıyor

Nurundaki her reşha bizi sana bağlıyor

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Yüreğimiz kavrulan susuz çöllere döndü

Binbir masiyet ile gönül çıramız söndü

Saçıma aklar düştü, yolun sonu göründü

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Hâlık-ı Kâinatın müstesna bir kulusun

Ahlâkınla yücesin ihlâsınla ulusun

Bir haya abidesi sadakatin yolusun

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

On parmağın on çeşme kevserleri sağarken

Duânın hürmetine gökten yağmur yağarken

Rahmet deryasında çağlayanlar akarken

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Cömertlik şelâlesi bereket çağlayanı

Bir inayet şulesi merhametin ummanı

Adalet abidesi hürriyet asumanı

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Rabbinin arşı gibi yüzünde nur eksilmez

Huzuru Kibriyanda hiçbir gönül incinmez

Nurlu yoluna giren hiçbir zaman üzülmez

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Kudret hazinesinde rahmetin pırlantası

Bu dünyanın incisi ahiretin elması

Yerlerin aydınlığı semâvâtın ziyası

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Senin kutlu yolundadır hakikî saadet

Yüce dinin esenliktir bizlere selâmet

Sünnet-i seniyyen huzurdur nurdan alâmet

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Furkan-ı Hakim ile bir mu’cize-yi haksın

Arayanlar Risâle-i Nurlara bir baksın

Her yönde pîr u paksın, Güneş gibi parlaksın

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Ey ten ülkesinde gönüller padişahı

Mânevî âlemlerin göklerinde nur mâhı

Dünyanın hak rehberi, ahiretin felâhı

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Arşı taşıyan o nur sadr-ı cemîlinde var

Hangi mevsimde baksam nur cemâlinde bahar

Asude bir goncasın her mekânda gül kokar

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Seni bulanlar yaşar visalin ile ey yâr

Cemâline vurulan gayrisinde ne umar

Onunla sermest olur onun ile bahtiyar

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Saadet-i dareynde klâvuzum, rehberim

Sırat-ı müstakîmde hiç şaşırmaz serverim

Selâmet sahiline götüren peygamberim

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Kur’ân’ın baharında güllerin gonca gonca

Filizler neşv ü nemâ buldu boylu boyunca

Bülbül olur her gönül nurları okuyunca

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Cihanın nazm-ı celîlindedir ism-i pâkın

Risâletin hayat nurudur bezm-i âfâkın

Her varlığın özünde dolup taşar iştiyakın

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Âyetü’l-kübrâsın kâinatın kitabında

Hâtemü’l-enbiyâsın Mevlâ’nın hitabında

Bir kamed-i bâlâsın cihanın her bâbında

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Mekke’nin mihrabısın, Medine’nin minberi

Zikrin ser zâkirisin, âlemlerin serveri

Kudret hazinesinin harika mücevheri

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Perdeler kalktı aradan çıktı hicap

Âlâ-yı illiyyînde zâtına etti hitap

Sensiz kâinat ölü, cümle âlemler harap

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

İslâmiyet güneşisin insanlık âbidesi

Güzel ahlâkla bezenmiş Rabbinin güzidesi

Adı Nurla yazılmış Rahman’ın kasidesi

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Ey gönüller sultanı, ruhun maşuk-u canı

Kalplerin mahbubu sensin akılların iz’ânı

Ey hidayet Kâbesi, ey canların cânânı

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Nurunun hamurunda yaratıldı bu cihan

Nakş-ı nübüvvetin ile donatıldı asuman

Ey şeref-i benî Âdem saffetine can kurban

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Doğuşun müjdedir ey Nebî (asm) tüm varlıklara

Davetin bir kurtuluştur bütün insanlara

Cemâlin gül destesidir ezelî o bahara

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

Celâlinle her kapıyı açan anahtarsın

Cemâlinle her mevsimde rahmet saçarsın

Kemâlinle her baharda gül misâli açarsın

Ey güzeller güzeli bostan-ı bağ-ı vefa

Firdevs-i âşiyânımsın Ya Muhammed Mustafa (asm)

ÜNİVERSİTEDE BAŞARILI OLMAK İÇİN

Sayın ve sevgili Hocam,

En iyi dileklerimle ellerinizden öperim.

Ben Berk Yağmur. Yine karşınızdayım. Bu sefer bir müjde vermek için... Nihayet üniversite sınavının sonucunu aldım, istediğim bölüme girdim. Annem-babam, arkadaşlarım ve çevrem çok mutlu oldular. Herkesten tebrik alıyorum. Başarmak ne güzelmiş. Kendimi komutan gibi hissediyorum.

Benim sıkıntılarımın üniversiteyi kazanınca biteceğini beklerken, bütün heyecan, tedirginlik ve korku yeni başladı. Daha şimdiden başaramama endişesi sardı.

Sayın ve sevgili hocam. Sizin üniversitede deneyiminiz var. Şimdi ben ne yapacağım? Başarmak için nasıl çalışmalıyım? Neleri göz önüne almalıyım? Bu konuda da beni aydınlatmanızı bekliyorum.

Babam ve annemin de selâmları var.

Bütün sevgiler sizin olsun.

Berk YAĞMUR

TAVSİYELER

Sevgili Berk’i ve Berk gibi çalışarak mutlu, sona erenleri tebrik ediyor, üniversite hayatlarında başarılar diliyorum. İşte bu lisenin bütün çilelerine, sıkıntılarına, koşuşturmalarına değmedi mi? Demek ki, plânlı ve düzenli çalışınca başarısızlık diye bir kavram karşınıza çıkacaktır.

Lise ikinci sınıfta okuyan Mahmut Yıldız isminde bir okuyucum vardı. Bana çokça mektuplar yazdı. Her mektubunda başarısızlık korkusunu ifade ediyordu. Birlikte bir program hazırladık. Mahmut da bu programa uydu. Sonunda ondan da bir müjde aldım. En çok istediği okulu, Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Bu başarıya hem kendisi, hem hocaları, hem de anne ve babası şaşırmıştı. Ama ben şaşırmadım. Çünkü yüzlerce tecrübemle düzenli çalışmanın mutlak bir başarı getirdiğini anlamıştım. Sevgili Berk ve Berk gibi yeni bir okulun başında olanlar için, başarının küçük ayrıntılarını ele alalım: Artık insanlar yürüdüğü ve hatta koştuğu kulvarda eskisi gibi tek başına veya birkaç kişi değildir. Aynı kulvarı kullanan ve aynı hedefe yürüyen kişilerin sayısı oldukça fazladır. Bunların içinde, en fazla direnci, sabrı ve düzenli koşmayı becerenler hedefe ulaşacaklar, diğerleri ise, bu amaçlarını gerçekleştiremeyeceklerdir.

Toplumun ve çalışma hayatının gittikçe karmaşık bir hal alması, insanların BAŞARI şanslarını da düşürmüştür. Bunun içindir ki, son yıllarda BAŞARI ile ilgili bir dizi çalışmalar yapılmaktadır. Günümüzde BAŞARAMAMA, eski yıllardakinden daha vahim sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Geçmiş yılların dayanışma içindeki toplum yapısında, BAŞARISIZ olan insanların yardımına koşan insanlar bulunurken, günümüzde BAŞARISIZ olmuş kimselere bu ilgi gösterilmemektedir. Bu durum da, insanların BAŞARILI olma zorunluluğunu ve başka seçeneklerinin olmadığını ortaya koymaktadır.

Başarılı olmak için neler yapılmalıdır?

1. Başarıya kendinizi inandırın. Başaranların sizden hiçbir üstünlüğünün olmadığını düşünün. Tek fazlalıklarının düzenli ve disiplinli çalışma olduğunu unutmayın.

2. Başarısızlığa düştüğünüzde, başarısız olduğunuz anlamını çıkarmayın. Çok zaman başarısızlık, başarı başlangıcıdır.

3. Mutlaka gününüzü plânlayın. Boş zamanlarınızı doldurun. Unutmayın. Plânlı çalışma, sizi mutlaka hedefe götürecektir.

4. Ders çalışma usûllerini öğrenin. Boşuna kürek sallamayın. Okuma, not alma, dinleme, motive olma, yazılıya hazırlanma gibi faaliyetlerin inceliklerini bilin.

5. Kararlı olun, pes etmeyin. Unutmayın ki, küçük engellere takılanlar büyük hedeflere ulaşamazlar.

6. Büyük hedeflerin bir bedeli vardır. O yolda çile, acı, başarısızlık ve diğer olumsuzluklar yatar. Ama sebat, gayret ve sabırla bunlar bir bir aşılır.

7. Ünlü kişilerin nasıl başarılı olduklarını inceleyin. Onların ne tür mücadele ve metotlardan sonra hedeflerine ulaştıklarını görün.

8. Sizi başarıya götürecek bir arkadaş grubu oluşturun. Sizi engelleyenlerden ise, uzaklaşın.

9. Çalışma ortamınızı iyi düzenleyin. Aşırı ışıktan, sesten, sıcaktan ve soğuktan korunun. Çalışma masanızı bir gelin gibi süsleyerek çekici hale getirin.

10. Bugünün işini yarına bırakmayın. Yarına bırakılan iş, yapılmamış iştir. Çünkü yarının da kendi işleri olacaktır.

11. Derste çok iyi bir dinleyici ve gözlemci olun. Çünkü her hoca ders anlatırken, soracağı soruları ve önemli konuları satır aralarında söyler.

12. Dünyayı ve teknolojiyi izleyin. Alanlarınızla ilgili yayınları takip edin.

13. Kusursuzluğu değil, başarıyı hedefleyin. Unutmayın, başarıyı başarısızlık, kusursuzluğu da kusur doğurur.

14. Uykunuzu kontrol altına alıp, düzenleyin. Uykuyu denetim altına alırsanız, uykudan çalacağınız çok zaman olduğunu görürsünüz.

15. Başarıda harcama alışkanlığının çok önemli olduğunu unutmayın. Gelir ne kadar olursa, gidere yetişemez. Unutmayın başarı için giderin kontrol edilmesi gerekir.

16. Sağlığınıza çok dikkat edin. Sağlıksız vücuttan, sağlıklı enerji çıkmaz. Bu da başarıyı engeller.

17. Zararlı alışkanlıkları bırakın. Her zaman zararlı alışkanlıklar başarıyı engelleyen unsurlar olmuştur.

18. Hedefinizi büyütün. Yalnızca üniversiteyi bitirmek için çalışmayın. Akademik çalışma, alanında aranan bir uzman ve hatta dünya çapında bir kişi olmak için çalışın.

19. Gereksiz korku ve endişelerden uzak durun. Basit kızgınlıkları çabuk unutun. Sizi kızdıran olayın, değip-değmediğini iyi düşünün.

20. Sıkıntılı işlerle karşılaştığınız zaman, o yerden uzaklaşın, gezintiye çıkın. Abdest alıp, namaz kılmak sıkıntının en iyi ilâcıdır.

21. Kabiliyetinize göre bir hedef belirleyin. Çalışmalarınızı bu hedefe göre planlayın. Başladığınız işi asla yarına bırakmayın ve plandan vazgeçmeyin.

22. Bir konuda uzman olmaya çalışın ve yalnızca bir alanda yoğunlaşın. Unutmayın ki, her şey yapmak isteyen hiçbir şey yapamaz.

23. Yaptığınız çalışma planınızı karşınıza asın. Her akşam, neler yaptığınızı değerlendirin ve planınızla karşılaştırın.

24. Çalışmak için uygun bir saat ve uygun bir yer aramayın. Başarmak isteyen bir insan için her saat ve her yer uygundur.

25. Problemlerinizi ve başarmanız gereken işlerinizi parçalara ayırın. En küçüğünden ve en kolayından başlayarak en zoruna doğru bir yol izleyin. Küçük işler yapıldıkça büyük ve karmaşık işlerin için azim ve istek artar.

26. Psikolojik dünyanızı düzenlemek, hafifleyip, rahatlamak için kulluk görevinizi ihmal etmeyin. Unutmayın, kişiyi en iyi rahatlatan ortam, Yaratıcısının huzuruna çıkmaktır.

27. Başarı için başarılı olmuş anne ve babanıza güvenmeyin. Yalnızca onların kullandığı metotlardan yararlanmaya çalışın. Çünkü hayata her zaman onlarla devam edemezsiniz.

Sonuç olarak, inanın, kararlı olun, plânlı çalışın, vazgeçmeyin, başarısızlıktan bıkmayın. Bunları yaparsanız, başarınızın çok yakın olacağını bilin. Şunu da unutmayın; başarı hep çalışmak, değildir. Kendinize de zaman ayırıp, gezin ve dinlenin. Balzac’ın dediği gibi “Çalışarak dinlenin, dinlenerek çalışın.”

GIPTA EDİLECEKLER

Sessiz ve adsız kahramanlar vardır. Onları herkes tanımaz. Zaman zaman karşılaştığımızda gayet mütevâzi’ halleriyle, hiç dikkatimizi çekmezler.

Zâten onlar ön plana çıkmayı, bir resim karesinde yer almayı sevmezler. İstemedikleri halde, herhangi bir sebeple bilinirlerse, hemen ortadan kaybolmayı tercîh ederler. Onlar, hep fıtrî vazîfelerini yapagelen, farkında olmadığımız, ancak eksiklikleri durumunda aramaya başladığımız güneş gibi, hava gibi, su gibi varlıklardır.

“Sessiz yaşadım; kim, beni nerden bilecektir?” diyen rahmetli M. Âkif gibi, bilinmek ve tanınmak ihtimâlini bile kabullenmezler. Bu kişilere pek çoklukla ve sıklıkla rastlanmaz. Tesâdüf ettiğimizde de, kendi dünyâmızın gürültüsü içerisinde onlara gereken ehemmiyeti vermeyiz. Çünkü, bizce önemli olan pek çok davranışa sâhip değillerdir. Bizim üzüldüğümüz nice durumlarda onların güldüğünü görürüz. Bizim sevindiklerimizi istiğrâbla karşılarlar. Tabiî, bizler de onların bu hallerini…

Onlar gözlerini tek hedefe dikmişlerdir. Kendilerini muvazzaf kıldıkları îmân ve Kur’ân hizmetine… Onların nezdinde ne dünyâ kaygısı vardır, ne âhiret makamları… Can ve mal, şöhret ve câh, korku ve tama’ onların semtine uğramamıştır. Nefislerini akıl ve kalblerinin hizmetine adamışlar, rûhlarının ulvî lezzetlerine kanâat etmişlerdir.

İnsâniyet îcâbı, içtimâî hayâta karıştıkları zaman da, ihtiyâçlarını en basît ve en iktisâtlı yollardan karşılamayı âdet edinmişlerdir. Azla yetinmek, tûl-i emele sâhip olmamak, rızâ ve memnûniyetle dünyâ hayâtını idâme ettirmek baş düstûrlarıdır.

Onların hal ve hareketlerinde Allâhu Teâlâ’nın emirleri, Nebiyy-i Zîşân’ın sünneti, ma’neviyât büyüklerinin tavırları hâkimdir. Kendi nefislerinin terbiyesi ve tezhîbi, başkalarının kusûrlarını araştırmaya ve onların tenkîdi ile uğraşmaya vakit bırakmaz. Lisân-ı hali, sözle îkazlara tercîh ederler. Onlar söyleyen değil, yapandır. “Söylediğini yap; yaptığını yapma!” sınıfına girmezler. Söyledikleri de yaptıkları da doğrudur; uygundur. Yapmadıklarını söyleyerek, Kur’ân-ı Kerîm’in nehyettiği kişilere benzemek istemezler.

Da’vâları kadar yücedirler. Gayeleri kadar büyüktürler. Onların mesleği acz, fakr, şefkat ve tefekkür temelleri üzerine kurulmuştur. Kendilerini hiçbir yaratıktan üstün görmeyecek kadar alçak gönüllü, hiçbir yaratığa tekebbür ve tahakküm etmeyecek kadar âdil, hiçbir yaratığa zillet göstermeyecek kadar izzetlidirler. En küçük bir varlığın hayât hakkını, en büyük bir varlığınkine değiştirmezler. Yaratılan her şeye hürmetkâr, onların hakkına riâyetkârdırlar. Onların nazarında hakkın ufağı, büyüğü olmaz! Hak, hakdır. Kimsenin hâtırı için fedâ edilemez.

Öfkeleri meşrû’ sınırlar içinde ve Allâh içindir. Sevgileri Kur’ânîdir. Şefkatleri Rahmânîdir. Hakk’ın takdîrinden fazla ne üzülür, ne sevinirler. Kadere rızâ gibi büyük bir ilticâgâhları vardır. Yanıp yıkılan mallarına da şükür ve sabır içinde bulunurlar; batmayıp kurtulan gemilerine de… Ölen ve yiten mahbûblarının hasretlerini dindirecek ulvî âb-ı hayât pınarını bulmuşların tevekkülü, her hallerinde görülür. Ne i’dâm sehpâları onları korkutur; ne saltanat koltukları onları neş’elendirir.

Hâsılı, onlar, insanlığın şerefi; iftihâr vesîlesidirler. Nâdir bulunurlar. Kıymetleri madde ile ölçülemez. Onlar bizim yollarımızı aydınlatan, gönüllerimizi ışıtan güneşler, aylar mesâbesinde sessiz ve adsız kahramanlardır.

NAMAZIN ESRARI

Büyük bir sıkıntı olduğu an, bir hafakan gecesinin sabahında sabah ezanını duydum. İntihar etmekten de bir beklentim yoktu. Dedim ki ben bir namaz kılayım, bakayım bu nasıl şeymiş. İki rekât namaz kıldım ve kapkara ilen pespembe olduğumu hissettim ve bu namazda esrar var diye o günden itibaren alnımı secdeye koymadığım hiçbir gün geçirmedim Elhamdülillah.

1999 yılındaki 17 Ağustos Depreminin üzerinden bir kaç gün geçmiştir. Ertesi gün de Cuma. Kıyametin bile Cuma günü kopacağı yönünde rivayetler de var. Şunu da söyleyeyim, her an teslim-i nefese hazırımdır. Ölümü de çok merak ediyorum ayrıca. Nerelere gideceğim, neler göreceğim, kimlerle karşılaşacağım? Doğrusu yapabileceğim seyahatlerin en cazibi. Bu kadar teslim olduktan sonra gerçekten yaşamaya başlıyorsunuz. Oraya kadar ölüm önünüzde bir perde. Yine böyle kuvvetli bir deprem oldu. On yaşındaki kızım Hazal çok korktu. Dudakları yeşillendi. Ben hemen abdest alıp namaz kılalım dedim. Namaz sonrasında derken çok uzun bir duâya başladım. Çocuğun dudakları renklendi ve normale döndü. Duânın esrarını gözlerimle gördüm.”

SABAH NAMAZINDAN SONRA

Camir ibni Semüre (r.a) şöyle diyor:

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazını kıldıktan sonra güneş iyice doğuncaya kadar, çoğu zaman yerinde bağdaş kurarak otururdu. Bu sırada sahabiler, cahiliye devrinde yaptıkları şeylerden söz edip gülerlerdi.

Resul-i Ekrem ise sadece tebessüm ederdi. Güneş doğunca da kalkıp evine giderdi.

ELİF OLABİLMEK

Mevlânâ’dan alınan ve şiirleştirilen “Elif” konulu bir yazı okudum. Elifin mânâ ve önemini gayet güzel ifade etmişler.

Yanında bir gül goncası. Elif gibi dikilmiş. Işık parmaklarla “Bir”i gösteriyor.

Elif, Kur’ân alfabesinin ilk harfi. İsm-i azamdan olan Allah isminin ilk harfi. Mahlûkatın üstüne serilen acizlik ve fakirliğin perdesini yırtıp, yıkılmayan, bükülmeyen, varlıkların istinat noktasını işaret etmektedir elif. Onu bulan her istediğini bulmuştur. Onu kaybeden neyi bulabilir?

Elif, istiklâldir. Başı dumanlı dağlar gibi dik durur. Kendinden sonra gelen hiçbir şeye bağlanmaz. Ancak kendinden öncekine bağlanır. Öncelerin en öncesine… Kula kulluk edenler elif ile arkadaşlık edemezler. İkinci ve üçüncülere bel bağlayanlar elif olma iddiasını kaybederler.

Elife de teklik yaraşır. O müstakil ve tek olmanın sembolüdür. Hiç beli bükülmüşü olmaz. Başı hep dik durur. Ona yaslanan kıymet kazanır. Sırtını ona dayayan bir be harfi baba olur. Ona yaslanmazsa beli bükülmüş ihtiyar haline gelir.

Elif, hürriyettir. Hürriyetin en mükemmel mânâsı Allahtan başkasına kulluk etmemektir. Kullara tavsiyesi, onun temsil ettiği İsm-i azamdan başkasına kulluk etmemek ve ondan başkasının yardımını istememektir. Günde kırk defa Fatiha’da kullara bu hatırlatılır. Elife yaslan ki elif gibi dik olasın. Başın hür ve dik olsun denir.

Yuvarlak dünyada, menfaatin ve şehvanî hislerin önünde yusyuvarlak olabilen insanların arasında elif olmak elbette zordur. Elifin diyarında yaratılmış, elif gibi olmaları istenmiş insanların menfaat ve lezzet karşısında ye’ye kapılanmaları ne kadar affedilebilir bilinmez.

Elif mertliktir. Mert olan yalana, hileye, aldatmaya tenezzül etmez. Aldatan bizden değildir şeklindeki peygamber öğüdünü anlayan ve dinleyen elif gibi dik durur ve mert olur.

“İncecikten bir kar yağar

Tozar elif elif diye

Deli gönül abdal olmuş

Gezer elif elif diye”

1. “Elif” olmak zordur

Çünkü “Elif” olmak,

Yuvarlak bir dünyada dik durmanın

Dik ve önde belki acıyla

Ama vazgeçmeden durmanın

Dünya ne kadar dönerse dönsün,

Olduğu yerde kalmanın adıdır “Elif” olmak.

……

Dostum, bilir misin, “Elif” bağlanmaz kendisinden sonraki harfe…

Sadece kendinden önceki harfe bağlanır;

En önceki’ne belki de;

Sen, dünyana sonradan girenlere sıkıca bağlandığın vakit “Elif” olmaz adın

Sanırsın ki o zaman üzerindeki zorluklar kalkacak;

Ama herkes yüklenir üzerine

Yardımsız yar’lar doluşur dünyana

“yardımıyla gelen yar” gitti diye…

Mevlânâ

M. Jackson’un ardından ölümü evcilleştirme denemeleri

Dünyaca ünlü pop yıldızı M. Jackson’ın “ani” ölümü herkesi şaşırttı. Esasında ölüm hepimiz için ani. Ne doğduğumuz saate randevumuz var ne de öldüğümüz saate. Ama yine de ölüm bizim elimizde zannediyoruz. Yunus’un “gök ekin biçmiş gibi“ dediği genç ölümleri, postmodern faniler için her yaşta geçerli. Ellide ansızın, altmışta orta yaş, yetmişte ne kadar da dinç görünüyordu, seksende ondan öğreneceğimiz çok şey vardı cümleleri eşliğinde gidenin ardından ölümü evcilleştirmeye kalkıyoruz. Yalan oysa. Hepsi yalan. En çok kendimizi kandırmayı seviyoruz. Bunun adı da kendi ile barışık olmak. “Ben dünyanın en muhteşem...” diye başlayan cümleleri kurmamızı istiyor bizden nefsi emmarede kayıtlı kalmamızı hedefleyen modern psikoloji. Ben dünyanın en muhteşem kadını/erkeği diye cümleler kurunca ölüm korkup kaçacak zannediyoruz.

Ölüm hepimiz için neden bu kadar erken! Ölen şöhretli ve zengin olunca medyanın şefliğinde nasıl da baskın çıkıyor koronun sesi.Yüzyıl önce bu soru oldukça ahmak kaçacakken şimdi mü'mininden münkirine herkesi aynı çemberde birleştiriyor: ”Neden tam da şimdi, hayat bu kadar tatlı, bu kadar ışıltılı iken!”

...

Sekülerleşmenin sondan bir önceki durağı, ölümün evcilleştirilmesi.

TUTSAK

Ebu Ali ed-Dakkak: “Sen neyin tutsağı isen, nefsinin kulusun; dünyanın tutsağı isen, dünyanın kulusun” demiş. Allah’ın kulu Ebu Yezid Bistami (r.h) gördüğü bir adama: -San'atın nedir? demiş. Adam: -Ben eşek kuluyum (eşeklere bakarım, yani hancıyım) demiş. Ebu Yezid: -Allah eşeğini öldürsün ki, eşeğin kulluğundan kurtulup Allah’ın kulu olasın, demiş.

“İNSAN, AYAĞA KALK”

Sen: Soru sormaya mahkûm edildin!

Sor: Niçin acımasızca geliyor üstümüze kasırgalar?

Sor: Bu çiçek niye çıldırtacak kadar güzel?

Sor: Hangi gerçek başlıyor bu düş’ün ardından?

Sor: Niçin korkuyorlar, ruhlarını çaldıranlar hırsızdan?

Sor: Bu duvardaki saat mi ölçecekmiş süremizi?”

Sor, Çünkü cevaplar bulunmayı bekliyor...

Sedat TURAN, Hayat Kanatlanmaktır.

GÖRMEK

İki büyük manzara var:

Göz kapaklarımı açar;

Rengi, biçimi görürüm...

Kapar içimi görürüm.

Arif Nihat ASYA

KALBİM ANLIYOR

Habib Acemi ümmiydi. Kur’ân okumasını bilmiyordu. Böyleyken, yanında Kur’ân okunduğu zaman, gözlerinden iplik iplik yaş dökülüyordu.

Sordular:

-Sen Arapça bilmediğin ve zahiri mânâsını anlamadığın halde Kur’ân dinlerken ağlamana sebep ne?

-Lisanım anlamıyor amma, dedi; kalbim anlıyor.

ALLAH’SIZ İNSAN BİR HİÇTİ

İngiliz şair T. S Eliot, vahiy ışığına, vahiy nuruna yönelişte bulur cevabı:

“Bir hiçti Allah’sız insan

Rüzgâra kapılmış bir tohum gibi

O yana, bu yana savrulup duran

Yerleşip çimlenmeye yer bulmayan

Bir tohum gibi

Ve bazıları ışığın

Bazıları gölgenin peşine düştü

Işık yeni ışıklara götürdü

Hayatın ötesinde hayatı

Teni değil, vecdi özlemleyerek

Ve bir ruh dokundu su yüzüne

Ve ışığa koşan ve ışığı bilen insanlar

Semavî dinleri buldular ve semavî dinler

Hepsini ışıktan ışığa götürdüler.”

HASTA ZİYARETİ

Peygamberimiz (asm), tedavi yanında hastalara moral verilmesini de öğütlemiştir: “Hastayı sormaya gittiğiniz zaman onu yaşamaya teşvik ediniz, rahatlatıcı, teselli edici sözler söyleyiniz. Çünkü bu, kaderi değiştirmez, ama hastanın moralini düzeltir.”

(Tirmizi, Tıb: 35; Feydu’l kadir: 1/340)

TEHLİKELİ KELİMELER

ZIKKIM YE

Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Hakim’de mealen buyuruyor ki:

Zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. Pota gibi karınlarında kaynar; sıcak suyun kaynağı gibi. (Duhan Sâresi, Âyet: 43-46)

Zıkkım kelimesinin aslı zakkum’dur. Halk diline zakkum zıkkım olarak geçmiştir. Zakkum, Cehennem’de kâfirlere azap için verilecek olan yiyeceğin adıdır.

Maalesef memleketimizde çok kullanılan tabirlerden biri de budur. Çoğu kere yiyecek söz konusu olduğu zaman söylenilen bu söz bedduâ olarak sarf edilmektedir.

Hasılı, hiçbir zaman hiçbir kimseye söylenilmemesi gereken “zıkkım” ifadesi bir Müslümanın ağzından çıkmamalıdır. Hele de kasten.

Söğüt-Yalova savaşı başladı!

Tarih kitaplarının bilindik ilk cümlesi. ‘Osmanlı Devleti 1299 tarihinde Bilecik’in Söğüt ilçesinde Osman Bey tarafından kuruldu.’ Cümleler birbirini kovalamaya devam eder gider. Son günlerde ise bu ezber bozulmaya başladı. Sonu ne olur bilinmez, ama Söğüt-Yalova savaşı başladı.

Geçtiğimiz Pazartesi günü Yalova Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi birlikteliği ile düzenlenen ‘Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Sempozyumu’ tartışmaların başlamasına sebep oldu. Sempozyuma ilgi oldukça fazlaydı. Ülkemiz üniversitelerinin 35 rektöründen fazlası sempozyumdaki yerini almıştı. YÖK yürütme kurulu üyesi de salondaydı. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan ve bakanlar telgrafları ile sempozyuma katıldılar. Dolu dolu geçen sempozyumun bu kadar ses getirmesinin tek sebebi ise, tarihçilerin kutbu olarak nitelendirilen Prof. Dr. Halil İnalcık Hocanın bu iddiayı ortaya atmasıydı. İsterseniz gelin sürece birlikte bakalım.

Yıl 2003

2003 yılında dönemin belediye başkanı Yakup Koçal, 1993 yılında Girit’te bir konferans sırasında bu tezini ortaya attı. Elinde belgeler bulunan İnalcık’ın en büyük derdi ise, okunmamak ve kendisine efsaneler ile cevap verilmesi. Bunu duyan dönemin belediye başkanı Yakup Koçal, İnalcık Hocayı Yalova’ya dâvet eder ve 150 kişilik salonda 3 saate yakın bir konferans verdirir. Tabi o konferans ses getirmez. Daha sonra İnalcık Hoca ile Başkan Koçal, büyük bir sempozyum yapmaya karar verirler. Sempozyum tarihi olarak da 2004 yılının Temmuz ayı. Araya giren belediye seçimlerinde Koçal başkanlığı kaybedince sempozyum düzenleme 2009 yılına kalır.

Peki bu süreçte ne oldu?

Bu süreçte Yalova Üniversitesi kuruldu. Olay akademik camia tarafından ele alındı ve belediye ile il genel meclisi bunun en büyük destekçisi oldu. Sonuç: Ülke genelinde oldukça ses getiren bu olay, Söğüt- Yalova savaşını da başlatmış oldu.

Prof. Dr. Halil İnalcık’ın tezi ne?

İnalcık Hoca yapmış olduğu araştırmalar sonucu, bilgiye o dönem Bizans sarayında yaşayan Georgios Pachymeres’ın kitabından ulaştığını ifade ediyor. O dönemde devletler, hanedanlık sistemine göre yönetiliyor. Bey olabilmek de üç şarta bağlı: Hutbe okutup sikke bastırmak, rüyada görmek ve Kut inancı.

Osmanlı’nın ilk payitahtı Aşık Paşazade’nin kitabında Karacahisar olarak geçer. Burada halk Osman Bey’den hutbe okutmasını isterler. Bu konuda ısrarlara dayanamayan Osman Bey, hutbeyi okutur fakat ortada hâlâ sikke yoktur. Osman Gazi’nin Edebali’nin evinde gördüğü rüya da beyliğin Osman’a lâyık olduğu söylenegelmiştir.

Ayrıca bir topluluğun beylik olabilmesi resmî statü kazanabilmesi için de üç şart vardır: İl sahibi olmak, emrinde bir ordu bulundurmak ve raiyyet kazanmak. İnalcık Hocanın iddiası da işte tam burada başlıyor. “Osmanlı ilk defa Yalova’nın Altınova ilçesine bağlı Hersek Köyünde Bizans ile yaptığı Koyunhisar (Bafeus) Savaşı sonrası bu resmiyeti kazanıp devlet olmuştur” diyor, İnalcık Hoca. Bunun yanı sıra ilk defa çağdaş bir tarih kaynağında da bu savaşla anılmıştır. Bu konuda gerek Georgios Pachymeres’in kitabı gerek Tehavir-i Ali Osman da aynı savaştan bahsediyor. Kaynaklar da örtüşüyor. Osmanlı, beylik olmanın üç şartı bu savaş sonrası kazandığı için Osmanlı’nın kurulduğu yer bu yüzden Yalova’dır diyor İnalcık Hoca. Bu iddia şimdilik çok su götürüyor. Bakalım ilerleyen zaman ne getirecek?

KİM NE DEDİ?

Yakup Bilgin Koçal (Yalova Belediye Başkanı):

Yalova Belediye Başkanı Yakup Koçal, Osmanlı Devleti’nin Yalova’da kurulduğu iddiasına ilişkin olarak konunun Söğüt ve Yalova arasında şehirler arası bir mesele olarak algılanmaması gerektiğini söyledi.

Osman Güneş (Söğüt Belediye Başkanı):

Tarihi yeniden yazmanın gereği yok. İnsanlar tarihi geriye çeviremez. İnalcık’ın çalışmasında Bizanslı tarihçinin anlattığı bir savaş var. Osmanlı’nın kuruluş yeri Söğüt’tür. Ötesi yok.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz:

Prof. Halil İnalcık’a saygı duymakla beraber, kendisinin bu yöndeki görüşüne katılmıyorum... Bütün Osmanlı tarihçileri Ahmed Cevdet Paşa dahil olmak üzere 1299 yılını veriyorlar. Ancak Tanzimat sonrası yapılan bazı araştırmalar 1300 diyor.

Prof. Dr. Niyazi Eruslu (Yalova Üniversitesi

Rektörü):

Ok belirli bir hedefe giden araçtır. Onu iten arkasındaki yaydır. Biz de burada üzerimize düşen yayı çekme görevini yapıyoruz. Devletler tarih yapanlar, yazanlar ve okuyanlar diye üçe ayrılır. Biz bugüne kadar yapmaktan yazamadık. Burada bir tarih yazacağız.

Prof. Dr. Azmi Özcan (Bilecik Üniversitesi

Rektörü):

Bir şeyi tesbit etmek lâzım. Bu tarihin konusu ise öncelikle tarihçiler arasında tartışılmalıdır. Bilim ‘iki kere iki dört eder’ şeklinde bir hususu ortaya koyabiliyorsa herkes ona tabi olmalıdır. Ama maalesef bu konunun gelişmesi böyle olmadı. Başka mülâhazalarla konu gündeme getirildi ve sanki Bilecik ve Söğüt başka bir vatan parçası, Yalova başka bir coğrafya gibi sunuldu. Bunlar birbirlerine rakip, birbirlerinin alternatifi olan mekânlar gibi takdim edildi. Bilecik, Söğüt ve Yalova bizimdir, bunlar ülkemizin bir parçasıdır. Osmanlı Devleti bizim tarihimizdir, kökümüzdür. Vatan toprağında kök salmış ve dünyaya açılmıştır. Biz tarihçiler bu konuya yaklaşırken öncelikle uzmanlığımızla ilgili hususlarda sözler söylemek isteriz. Tarih disiplini içinde, tarih biliminin malzemelerinin değerlendirilip yorumlanmasıyla görüşlerimizi ortaya koyarız.

Solukbaharda çocuk şehri

1

Sen sonu getirilemeyen öyküler gibiydin

Kartal gözünde kıvranan karıncaydın incinen

2

Bir yakamoz masalı dolaşırdı damarlarında

İçinde güneşi taşıyan mecnunlara karşı

3

Sabaha uyanan hüzünlerinde şebnemler vardı

Hüzün yapraklı solukbahar getirirdi hediye/siz

4

Bölünürdü de ikindiler, çarpılırdı akşamın kuruntusuna

Sevdası alınmış h/ayran yüreklere kızardın sonra

5

Kitaro müziğinde ipek yoluna uzayan kervanlardaydın

Hayat ritmini yitirmiş, denizler konuşmayı unutmuştu; derken

6

Sustun sen de; seni, beni ve ağlamayı unuttun günbatımlarında

Acıyı, acımayı, sevdayı unuttun sonra, unuttun unuttuklarını da.

7

Elinde kırık-dökük bir gençlik düşü şimdi, yoruma muhtaç

Anlamını yitirmiş kelimeler ötesinde kaygan teviller

8

Ellerimle görüyorum seni, ellerim eriyor gözlerine dönüşüyor

Genzimi yakan gurbet kokusunda, gönlümü avutmuyor tüm teselliler

9

Maviye hasret kırmızı kırıntılarında; kavruk gönüllere, savruk sevdalara inat

Sonu getirilemeyen öyküler gibi, şenlik var içimdeki çocuk şehrinde.

MUSTAFA GÖKAY

31.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Elif Eki

  (24.07.2009) - Kara sevdâ: Hicaz Demiryolu

  (17.07.2009) - “Üçüncü madde: Tesettür kalkacak!”

  (10.07.2009) - MÜSTEHCENLİK KADINI ÇİRKİNLEŞTİRİYOR

  (26.06.2009) - ‘Bir alana, Bin bedava’ (!)

  (19.06.2009) - Elif bir harman

  (12.06.2009) - Elif’imiz kemâlini buluyor

  (05.06.2009) - Bir paylaşma san'atı: Evlilik

  (29.05.2009) - Elif ses getirdi

  (22.05.2009) - GENÇ KALEMLERE ÇAĞRI

  (15.05.2009) - Mevlânâ ve Bediüzzaman’ın ortak mesajı: İTTİHAD-I İSLÂM

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.