Dizi Yazı |
|
İnsan asıl vazifesinden uzaklaştıran sebepler çoğalmış |
Her bir nur menzilini gördükçe şevkimiz artıyordu. Bu şevkle gittik Üstadımızın Isparta’daki evine. Üstadın evi çok kalabalıktı. Gruplardan biri giriyor, diğeri çıkıyordu. Samsun’dan, Sivas’tan gelen öğrencilerle Üstadımızın yatak odası olarak kullandığı odayı doldurmuş ve bir vakıf ağabeyin anlattıklarını dinliyorduk. Ağabey, bu evi önemli kılan sebebin, Risâle-i Nur’un eğitim metodunun uygulandığı ilk yer olması olduğunu ifade etti. Evin, sahibesi Fıtnat Hanım’dan alınmasını ve o sırada Fıtnat Hanım’ın gördüğü manidar rüyayı ve Üstadımızın Isparta ile ilgili değişik hatıralarını anlatması, dinleyenlere güzel anlar yaşattı. Ayrıca Üstadın burada Ramazan’ın yarısından sonra talebeleri uyutmadığını naklederek, bu adetin 100-200 kişi ile devam ettirildiğini söyledi. Üstadın evinin çevresinde kurulan pazarlar da çevreye değişik bir güzellik katıyordu. Ispartayı, Üstadı ve hizmetleri hatırlatacak her türlü hediyelik vardı buralarda. Ben İslamköy’de Hasan Ağabeyimizin ‘takke uyarısını’ dikkate alarak kendime hemen bir takke aldım! Bu yerleri, risâlelerden ilgili yerleri okuyarak, ağabeylerin o zaman yaptığı fedakârlıkları anarak gezmek daha güzel olacaktı, ama fazla vaktimiz kalmamıştı. Üstadımızın da namaz kıldığı Isparta Ulu Camiini ziyaret ederek bir sonraki durağımız olan Denizli’ye doğru yola koyulduk…
DENİZLİ Denizli’ye ilk gelişim olacaktı. Bu yüzden etrafı da dikkatle incelemeye gayret gösteriyordum. Denizli dershanemizin teşrifatı bizleri gayet memnun etmişti. Hizmet mekânlarımızın fiziksel olarak yeterliliği yapılacak faaliyetleri de kolaylaştıran en önemli etkenlerden. Kardeşler bulundukları hizmet mahalli olan Mersin’de niye böyle bir hizmet merkezimizin bulunmadığını sordular. Biz de bu görevin yeni nesle ait olduğunu ifade ettik. Yemekten ve namazdan sonra Mehmet Cebe Ağabeyimiz, Denizli Hapsinin bir meyvesi olan “4. Mesele”yi ders olarak okudu. Üstadımızın o sıkıntılar altında yazdığı bu esere günümüzde ne kadar muhtaçtık. İnsanı asıl vazifelerinden uzaklaştıran sebepler o kadar çoğalmıştı ki! Bu derse sık sık ihtiyaç duyuyorduk. Böylece ‘birbirimizi asıl maksada tevcih etme ‘ görevimizi yerine getirebilirdik… Sabahı namazla karşıladık. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Denizli’yi gezmeye çıktık. İlk durağımız Hafız Ali ve Hasan Feyzi Ağabeylerimizin kabirleriydi. Mekânları yeşil bir mezarlıktı. Mezar taşlarında Osmanlıca ibareler yer alıyordu. Bunları okuduk ve ağabeylerimize Fatiha okuyarak hizmetlerini yad ettik. Zaten Denizli Yeni Asya Derneği de 3 senedir bu ağabeylerimizin adına mevlit düzenleyerek ağabeylerimizi yâd ediyorlardı. Sabah sabah rabıta-i mevt hükmünde olan kabir ziyareti gayet hoş oldu. Ardından şehir ormanına gittik. Sabahın serinliğinin havanın temizliğiyle buluştuğu bu mekân Denizli halkının teneffüs yerlerinden biriydi. Ayrıca orman içinde yer alan Hayvanat Bahçesinde yer alan deve, denizli horozu, devekuşu gibi hayvanları gördük. Deve kuşunu görüp de Üstadın devekuşu örneğini hatırlamamak mümkün mü? Eski Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu hatırasına yapılan park da, şehrin görmeye değer yerlerinden. Pamukkale Üniversitesini de yol üzerinden görmüş olduk. Denizli hem hizmetleriyle hem de üniversitesiyle tercih yapılması gereken yerlerden. “Kerahet vakti”nde bizi uyutmamasıyla sünneti netice veren bu gezimizin ardından hizmet merkezimize döndük. Sonra, bürolarımız arasında müstesna bir yer almış olan ‘Denizli Kitap Sarayı’na gittik. Büromuz, müsbet mânâda geniş bir yayın ağıyla hizmet veriyordu. Büro Temsilcimiz, buranın 15 yıllık emekle bu hale geldiğini ifade etti. Neşriyatımız ve hizmetimizi tanıtma noktasında önemli hizmetler ifa eden bürolarımızda sebat ile birçok güzel hizmetler gerçekleştirilebileceğini görmüş olduk. Aslında bu şehirleri bir çok yönden gezmek mümkün, ama zaman ve imkânımız kısıtlı olduğu için genelde en çok meşhur olan yerlere gitmekle iktifa ediyorduk. Bundan sonraki durağımız Pamukkale Travertenleri idi. Burada Kültür Bakanlığımızın Müze Kart uygulamasından bahsetmek istiyorum. Öğrencilerin 10 TL karşısında alabildikleri bu kartla, Kültür Bakanlığına ait her müze ve ören yerini ücretsiz gezmek mümkün. Yetkilileri bu uygulamalarından dolayı tebrik ediyoruz. Pamukkale Travertenlerine girişte müze kartlarımızı temin ettik. Travertenler birçok kardeş için ilk olacaktı. Denizli’den 25-30 km ötede yer alıyordu Pamukkale. Pamukkale sadece travertenlerden ibaret değildi. Daha önce muntazam bir şehir yer alıyormuş burada. Su arklarından, çevrede yer alan tarihi taşlardan bu tarihi dokuyu hissetmek mümkündü. Travertenler, çok kalabalıktı. Yabancı turistlerin çokluğu dikkat çekiyordu. Ayrıca tesettüre olan riayetsizlik biraz moralimizi bozmuştu. Müstehcenliğe bir sınır getirmenin lüzumunu kısaca ifade etmiş olalım. Travertenlere girmeyince anfi tiyatro ve hamamı gezme imkânı bulduk. Bu manevî havası bozuk olan yerden en kısa sürede kendimizi kurtarmakla bahtiyar saydık. Ahiretini düşünenlerin ya kış aylarında gitmesi gerekiyor ya da bu sevinci ahirete bırakmaları. Buradaki tek tesellimiz bir çam ağacının altında ‘Evvel, Ahir, Zahir, Batın’ isimleriyle ilgili yaptığımız ders oldu. Böylece bu sıkıntılı mekândan ebediyete bir menfez açmış olduk. Ayrıca bu derste bahsedilen manidar bir hatırayı da paylaşmak istiyorum. Kardeşlerden birisi sordu: “Hayatın büyük kısmını hevesatla ve günahla geçirerek hayattan her türlü zevki alan bir küfür ehli yaşlı halde iman etse ne olur?” Yani biz o kadar gayretimizle onlarla müsavi mi olacağız mealinde bir soruydu bu. Risâlelerden aldığımız dersle, önce Allah’ın Adl ismi gereği hiçbir kuluna zulmetmeyeceğini nazara verdik. Ayrıca ibadetlerimizi ‘angarya ve ceza’ olarak görmememiz gerektiğini, Eğer farz-ı muhal Allah bizlere ibadeti farz kılmasa bile kalp ve ruhumuzun rahatı için bizim yine ibadet yapacağımızı anlattık. Kâfirlerin zahiren göründüğü gibi hayattan lezzet almadıklarını, ölüm gibi olaylarla perişan olan hayatlarının, kalplerinin huzurunu bitirdiğini ifade ettik. Zaten kendilerini eğlence ve tatile vermeleri bunun bir göstergesi değil midir? Hayatın mânâsını kavrayamayan, hikmet-i hilkati keşfedemeyen mutlu olabilir miydi? Pamukkale’den bu hislerle ayrıldık. Hedefimiz Turgutlu idi. Orada da hizmet merkezimizi ziyaret edecektik. Turgutlu yollarındaki bağların çokluğu dikkatimizi çekti. Bağlar çok bakımlı gözüküyordu. O sıcak havada şöyle bir soğuk salkım üzüm hayal etmedim değil. Ayrıca Üstadımızın ‘Ben de bir kuru çubuk hükmündeyim’ sözünü hatırladık. Bu kuru dallardan bize o tatlı meyveleri yediren Kudreti hatırladık. Böylece salkım salkım üzüm yiyemesek de tefekkürümüzü yapmış olduk. Bu arada günümüzün büyük kısmı yollarda geçtiği için, ya uyumak ya da yeni yerleri görmek olarak bir tercih yapmamız gerekiyordu. Seyahatimizin 3. günü 1000 km. yol katetmemize rağmen etkilenen olmadı. Yolculuk esnasında uyuyabiliyorduk. Turgutlu’da misafir olup, gönül dostlarıyla görüşme imkânı bulduk. Her yerde Medrese-i Nuriyelerin olması ne güzel değil mi? Turgutlu’da fazla kalmadık. Akşam İzmir yoluna revan olduk. İzmir’e akşamın ilerleyen saatlerinde ulaştık. “Kordon” denen sahil kısmında biraz oturduk. Her tarafı kaplamış meyhaneler ve eğlence yerleri dikkatimizi çekmişti. Daha sonra istirahat etmek için hizmet merkezimize yöneldik. Sabah namazımızı, İzmir’de neşriyatımızın dağıtımıyla ilgilenen Muharrem Okur Ağabeyimizin imametinde kıldık. Sabah dersimizin ardından kardeşlerle kısa bir tanışma faslında bulunduk. Kahvaltının ardından İzmir’i kuşbakışı seyredebileceğimiz ‘Kadife Kalesi’ne yöneldik. Kale, bakımsız ve kirli olsa da kaleden görünen İzmir muhteşemdi. Deniz, denizin içindeki büyük gemiler, apartmanlar bu kaleden çok güzel görülüyordu. İzmir geçiş noktamız olduğu için başka bir yere gitmedik. O günkü gazetemizi de yanımıza alarak Çanakkale yoluna revan olduk.
— DEVAM EDECEK — |
31.07.2009 |