Dizi Yazı |
ZÜBEYİR ERGENEKON |
Çanakkale’de tarihimizi tekrar yaşıyorduk |
Rehberimiz Çanakkale Harbi’ne öğrencilerin ve akademisyenlerin de katıldığını ifade etti. Anzak nam mevkiden sonra İlk Şehitler Abidesi denen mevkie geldik. Burada şehit olanların adları ve memleketleri yazıyordu. 22 yaşında gencecik vatan evlâtları da vardı içinde. Burada aşrimizi okuyarak Arıburnu denen mevkie yöneldik. Ayrıca bu tabyaların ve şehitliklerin hepsinde hediyelik eşya dükkânlarının yer aldığını da belirtelim. Arıburnu, bu tepeden denizin bir burun şeklinde göründüğü içinmiş. Arıburnu’ndan bölgeyi bilmeyen askerlerimizin düştüğünü -aşağısı uçurum- bu düşmenin de düşman safında ‘Türkler uçarak savaşıyor’ şeklinde algılanarak düşmanların maneviyatının kırılmasına sebep olduğunu öğrendik. Çevrede Anzaklar adına yapılmış birçok anıt görüyorduk. Ayrıca, o zaman derinliği 2,5 metreyi bulan siperler görünüyordu. Dikkatimizi çeken bir nokta da, yüceltilmek istenen herkesin hatırasına bir heykel dikilmesiydi. Heykel caiz değildi İslâmiyette ve hatırası yaşatılmak istenen kişilere saygı değil, onlar istemediği için hürmetsizlik oluyordu. Arıburnu’ndan sonra Conkbayırı denen mevkie geldik. Buralar metrekareye 6000 merminin düştüğü ve çok muazzam bir savunmanın verildiği yerlerdi. Rehberimiz de hem olayları hem de o zaman yaşanan hatıraları anlatarak gezimize mânâ katıyordu. Rehberimizin anlattıkları ve satın aldığımız başımızdaki Osmanlı Subay kasketleriyle tarihi yaşamaya çalışıyorduk. Cenkbayırı da denilen Conkbayırı’ndan sonra Alçıtepe adı verilen bir mevkie geldik. Gözlemlediğim kadarıyla burası şehitlikleri gezmeye gelenlerin buluşma yeri hüviyetinde bir yer. Dükkânlar, kafeler vs yer alıyor. Burada öğlen namazlarımızı eda ettik. Alçıtepe’de özel bir müze varmış. Buraya girdik. Rehberimiz o dönemde ameliyatların narkozsuz yapıldığını ve bu acıyı dindirmek için askerlerin ağzına ucu keçeyle sarılı bir odun parçası bastırıldığını söyledi. İşte bu müze de o odunu görmüştük. Askerler ona o şekilde bastırıyorlarmış ki çıkarırken dişleri de çıkıyormuş. Üzerinde 3-4 adet diş bulunan böyle bir keçe parçası görmemiz o zamanki yaşanan hadiselerin acı boyutunu kafamızda canlandırmamıza sebep oldu. Bu müze de yer alan kemiğe saplanmış kurşun parçası, misket bombaları, şarapnel parçaları, askerlerimizin kan kaybından ölmesine sebep olan uçaktan atılan 3 bacaklı çiviler ve o zamana ait birçok eşya, hayalen o güne gitmemizi sağladı. Bu müze de ayrıca o zaman ki birçok hadisenin canlandırılması da vardı. Önemli olan ve ecnebi reislerinden birisinin de naklettiği bir hatırayı kısaca nakletmek istiyorum. Savaş olanca dehşetiyle sürerken bir İngiliz yaralı bir halde iki cephe ortasında kalır. Kendi cephesine de dönemiyor, binlerce kurşun geçiyor. Bu arada bir Türk askeri beyaz bayrak sallar ve ortada kalan askeri kucaklayarak kendi askerlerinin olduğu yere götürür ve teslim eder. Bu hadise ve kahramanlığın günlerce düşmanın dilinden düşmediği rivayet ediliyor. Ayrıca 1950’li yıllarda yabancılar bu olayın hatırasına bir anıt dikmişler. Bunun yanında Seyyid Onbaşı’nın düşmana gülleyi atmasını canlandıran figür de yer alıyordu. Alçıtepe’den sonraki hedefimiz Şehitler Abidesiydi. Abide 4 direkten ve üstünü örten bir taş parçasından ibaret olan gayet sade bir yapı. Rehberimiz bunun uzaktan ‘M’ şeklinde göründüğünü ve bunun da Mehmetçiği temsil ettiğini söyledi. Bu uyarıyla tekrar bakınca bu inceliği fark ettik. Abideye giderken rehberimiz kandırılan ve hilâfet elden gidiyor diye Osmanlıya kışkırtılan Senegalli askerlerden de bahsetti. Daha sonra iki tarafın da ‘Allah Allah’ nidaları ve ezan sesleriyle -Afrikalı askerler- işin farkına varırlar ve Türklerle iletişime geçerler. Gerçeği öğrenince savaşmaktan vazgeçen bu askerleri dessas İngilizler kurşuna dizer. Ne hainlikler yaşanmış, Allah’ım! Abidenin önünde şehitlerimizi temsilen yüzlerce mezar yapılmış, adları ve memleketleri yazılmış. Ayrıca bunlar memleketlerine göre taksim edilmiş. Abideye aşağıdan baktığımızda dört direği kapatan taşın altındaki Türk Bayrağı gözüküyordu. Yine Antalya Belediyesi’nin yaptırmış olduğu 70 metre uzunluğunda direğin ucundaki bayrak da dikkati çekiyordu. Bundan sonra gerçek mezarların yer aldığı bir şehitliğe doğru gidiyorduk. Bu arada şunu ifade edeyim ki, her anıtın üstünde hemen aynı ifadeler yazılmış. M. Akif’in ‘Vurulmuş Alnından yatıyor’ ifadesi genelde yer alıyor. Tabi ki Çanakkale Marşı bu hadiseyi en güzel bir biçimde ifade etmiş ama başka ifadeler konarak tekrarın önüne geçilebilirdi. Yol üzerinde Fransız ve İngiliz askerleri için dikilmiş anıtları da gördük. Bunlar, o ülkelerin işgalci olmasına rağmen tarihine nasıl sahip çıktıklarını gösteriyordu. Oysa bizim ülkemizin bir çok insanı daha Çanakkale’yi görme imkânı bulamamıştır. Gerçek şehitlikte bir aşr-i şerif okuduktan sonra yola devam ettik. Askerlerimizin topluca bayram namazını eda ettikleri mevkii gördük. O zaman bazıları cemaatle kılınmasının tehlikesini nazara vermiş, ama irade-i İlâhî ile o gün havayı bir sis kaplamış ve askerlerimiz bayram namazını rahatça eda etmişler. — DEVAM EDECEK— |
ZÜBEYİR ERGENEKON 02.08.2009 |