Dizi Yazı |
ZÜBEYİR ERGENEKON |
Şehitler diyarı Çanakkale’deyiz |
ÇANAKKALE Çanakkale yoluna girdiğimizde, Konya’dan Isparta’ya giderken meydana gelen bir kaza haberini ve neticesinde 5 kardeşimizin şehadetini haber aldık. Bizler de seyahatte olduğumuz için bu haberin ruhumuzda derin bir tesiri bulunmuştu. Kardeşlerin okuma programı gibi ulvî bir yolda bu hadiseyle karşılaştıkları için biraz ferahladık ve Fatihalarımızı okuyarak ruhlarına gönderdik. Menemen’den geçerken burada oynanan ve neticesinde dindarlara baskı vesilesi olan müteessif olayı hatırladık. Ayvalık denen mevkiden sonra Balıkesir’e bağlı Gömeç nam mevkide biraz mola verdik. Asırlık olduğu belli olan çınarlar vardı durduğumuz yerde. Bu şirin yerin pazarından, bahar vagonuyla gönderilen nimetlerden aldık ve bunları bize gönderen Rabbimize şükrettik. Gömeç’ten çıktıktan sonra kardeşimizden birisi ‘Gençlik Rehberi’nden Amazonlar ve bugünkü fitne uyandıran kadınlarla ilgili kısmı okudu. Gerçekten Pamukkale’de bu gerçeği bütün açıklığıyla görmüştük ve gezimiz tarihî yerlerle devam edeceği için bu hakikati hatırlamamız güzel bir ders oldu. Çanakkale birçok kardeş için ilk defa görülecekti. Ayrıca burada tarihimizin en manidar hatıraları yaşanmıştı. Bu yüzden herkes de bir heyecan vardı. Çanakkale’ye yaklaştığımızda vakit öğleyi geçmişti. Önce ana yoldan 5 km uzakta olan Truva şehrini ziyaret etmeye gittik. Truva’ya da müze kartımız olduğu için kolay bir şekilde girdik. Burada yer alan at, 1975 yılında Kültür Bakanlığı’nca yaptırılmış. Truva şehri 9 defa yıkılmış ve 9 defa tekrar yapılmış. Tarihî doku her tarafta hissediliyor. Rehberimiz olmadığı için el yordamıyla geziyorduk ve bir rehberle gezen yabancı turistlerin tarihî yapılara olan dikkati ve ilgisi dikkatimizi çekiyordu. Gezi boyunca bu rehber sıkıntısından ‘Nübüvvet hakikatini’ anlama imkânı bulduk. Bu insanî yapıların anlaşılması için bile bir rehbere ihtiyaç duyulurken, her tarafı mu'cizelerle dolu bu kâinatı anlatan bir rehber olmayacak mıydı? Tarihî eserlere birçok açıdan bakılabilir elbette. Çıkardığım en önemli sonuçlardan bir tanesi de bu insanî yapılara bu kadar kıymet verenlerin ve onu titizlikle koruyanların, insanlara karşı aynı hürmeti ve saygıyı göstermemeleriydi. İnsan ve insandaki kalp ayine-i Samed olduğu için her şeyden daha ziyade hürmete lâyık değil miydi? Truva’da açıkça hissedilen bir his de ‘fena damgasıydı!’ Bu şehirler ve bu şehirlerin muhteşemliğiyle övünenler neredeydiler? 9 defa harap olmuştu şehir ve biz bu harabeleri geziyorduk şimdi. Truva’dan bu tarihî duygularla ayrıldık. İstikametimiz Çanakkale dershanesi idi. Dershanemize vardık, burası da muazzam bir yerdi. Kısa bir Çanakkale turu yapmak istedik. Çanakkale Marşı’nda geçen meşhur “Aynalı Çarşı” ilk durağımız oldu. Burada Çanakkale ile ilgili her türlü hediyelik bulmak mümkündü. Sahile inince sahilin çok kalabalık ve hareketli olduğunu gördük. Amaçsız bir hayatın habercisiydi bu eğlence düşkünlüğü. Sahilde bir Truva atı daha gördük. Çok eski görünen bu at, film için yapılmış ve ahşap gibi görünse de plastikten mamulmüş. Sahil temiz ve çok düzenli gözüküyordu. Akşam hizmet merkezimizde ders olduğunu öğrendik. Gazetemizin yazarlarından Mehmet Kaplan Ağabey hareketli ve dinamik üslûbuyla bizlere gayet şiirsel bir ders yaptı. Ayrıca vurguladığı diğer bir nokta da Çanakkale’nin ‘destan’ olmadığıydı! Çanakkale gerçekti! Çanakkale’nin ‘okuma programları’ için ne kadar mümbit bir zemin olduğunu gördük. Bu şekilde fizikî şartları müsait olan dershanelerimizin tanıtılması gerekiyor. Böylece ‘okuma programları’ daha ferah bir ortamda yapılmış olur. Namazdan sonra ‘Şehitler diyarını’ gözü kapalı bir biçimde gezmek istemediğimiz için istirahata çekildik. Bizleri hayal libasından sıyrılmış, tamamıyla mücessem bir tarih ve hakikat bekliyordu. Tamamıyla safi ve merakaver. Bu yüzden buraları dikkatle gezmeliydik. Sabah namazından sonra kısa bir istirahattan sonra yola koyulduk. Küçük feribotla 15 dakikada karşıya geçilebiliyormuş. İki maviliğin ortası tam bir tefekkürlüktü. Karşıya geçtik ve tabyalara ve şehitliklere doğru ilerlemeye başladık. Rehberimiz Ramazan Ağabey, tarih öğretmenliğinde okuyordu. Buraların rehberliğini yapmanın gönül işi olduğunu ifade etti. Öncelikle niçin Çanakkale Cephesi’nin açıldığını nazarlarımıza sundu. İlk olarak 2 tane alay komutanının olduğu bir şehitlikte durduk ve aşrimizi okuyarak ruhlarına ithaf ettik. Daha sonra Anzak denen mevkiye geldik. Anzak, Avustralya ve Yeni Zelanda askeri birliklerinin kısaltması. Anzaklar buraya büyük umutlarla gelmişler ama sonuçları hüsran olmuş. Her yıl 25 Nisan’da 10 bin kadar insanın buraya gelerek atalarını anmaları, onların ecdatlarına olan bağlılıklarının göstergesi değil mi? Bu mevkide Anzaklara ait bilgilerin bulunduğu 10 bilgilendirme tabelâsı yer alıyor ve o zaman ki fotoğraflarla çekilen acıları belirten yazılar yer alıyor. — DEVAM EDECEK — |
ZÜBEYİR ERGENEKON 01.08.2009 |