03 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Dizi Yazı

ZÜBEYİR ERGENEKON

Ayasofya Camiinde namaz kılacak yer yok

Rehberimiz Osmanlı’nın şehitlerinin tepelere görmediğini ifade etti. Zira tepeler her an bombalanmaya müsait yerler. Ayrıca Osmanlı’nın askerini aç bırakmayacağını ama erzak depolarımızın bombalanması ile sıkıntıya düştüğümüzü ifade etti. Peksimet yemek de karnı şişirip tokluk hissi veriyormuş.

Rehberimiz de gezimizin sonuna geldiğimiz için konuları toparlıyordu. Rehberimizin samimi anlatışı ve Çanakkale Şehitlerine şiirini ezberden okuması hepimizi duygulandırmıştı. Seyid Onbaşı Heykelinin önünde de bazı kardeşler fotoğraf çektirmek istediler. Önce de ifade ettiğim gibi, bu batıl şeylere olan ilgi ve alaka onların yaşamasına vesile oluyor. Oysa İslamiyetçe caiz olmayan bu heykelleri ilgisizlik zindanına hapsetsek bu batıl adetler de zamanla ademe mahkum olur. Batıl adetleri önce zihinlerimizden silmeli değil miyiz? Bilhassa maneviyata önem verenlerin bu konuda hassas olmaları lazım geliyor. Üstadımız Ankara’dan ayrılırken M.Kemal’e verdiği cevaplar hep aklımızda kalmalı. İslamiyetin heykelleri camilerdir, okullardır ve buna benzer binalardır. Gerçekten Çanakkale’de ve ülkemizde bu heykellere harcanan para hesap edilse azim yekûnlar elde edilecektir. Va esefa!

Rehberimiz Çanakkale’ye dönecekleri için onları orada bıraktık. İstikametimiz “Tekirdağ Sosyal Tesisleri” idi. Tekirdağ Gelibolu’dan 195 km idi. Çanakkale ile tarihi gerçeklerimizi hatırlamıştık. Allah için can vermişti ecdatlarımızı anmıştık. Öyleyse onları kabirlerinde memnun etmenin tek yolu idi Allah yolunda olmamızdı. Yoksa ne onları ne de çektiklerini anlamamız mümkün değildi. O zaman cephede maddi olarak devam eden savaş, bugün Çanakkale çarşılarında ve ülke çarşılarında manen devam ediyordu. Zira dinsizlik İslamiyete karşı muhaberesinde yarım çıplak hanımları kullanıyordu! Allah biz gençleri istikametten ayırmasın!

Tekirdağ Sosyal tesislerimiz havuzuyla, bahçesiyle, sahalarıyla gerçekten çok güzel. Bu şekildeki hizmet merkezlerimiz artar inşallah. Tekirdağ’a geldiğimizde Bursalı kardeşlerin okuma programında olduğunu gördük. Ülkemizin hemen her yerinde bu programların olması bizleri çok memnun ediyordu.

Tekirdağ’da bir gece kaldıktan sonra, sabah namazını müteakip İstanbul yoluna koyulduk… İstanbul gibi tarih dolu bir şehri hızlı ve kısa bir sürede gezmek zorundaydık!

İSTANBUL

Kardeşlerin çoğu yorgun olduğu için İstanbul’a uyuyarak girdik. Adnan Menderes’in Anıt Mezarından geçerken bu kahraman vatan evladına Fatihalarımızı gönderdik.

Hedefimiz Süleymaniye’deki Yeni Asya Vakfıydı. İstanbul’u tamamen gezmek için ne zamanımız vardı ne de imkânımız. Beyazid Camii’ne gittik ilk olarak. Üstadımızın ihlâslı hafızları dinlemeye geldiği yerdi burası. Tarih ve huzur kokan şadırvanda abdest alarak sünnet-i Resulullahı ihya için tahiyyetül mescid namazı kıldık. Gezinin bu minvalde başlaması bizleri mesrur etmişti, maneviyatımız tazelenmiş oldu. Daha sonra yabancıların ‘Blue Mosque (Mavi Cami)’ dedikleri Sultan Ahmet camine geldik. Sultan Ahmet, Beyazid gibi değildi, çok kalabalıktı. Öğleye daha 1-2 saat varken bu kadar turistin olması dikkatimizi çekmişti. Bu ecdad yadigârlarını büyük bir titizlikle incelemek lazım. Şimdi bile yüzümüzü ağartıyorlar, yoksa bu perişan halimizle bu ecdad yadigarları da olmasa medeniyet-i İslamiyenin kemalini nasıl göstereceğiz?

Sultan Ahmed’den sonraki durağımız Ayasofya Camiisiydi. Evet burası müze değildi. Cami olarak vakfedilmişti ve Sultan Fatih’in burayı başka amaçlarla kullananlara itabı büyüktü. Ayasofya’ya müze kartımız olmasına rağmen sıkı kontrollerden geçirilerek girdik. Ayasofya ayrı bir hüzün, ayrı bir safha… Fethin sembolü şimdi bir çok batıl adetle inliyor. Ayasofya’nın açılması manevi gelişmelerin habercidir. Nasıl ki kiliseden camiye çevrilerek maddi fethin tezehürleri görünmüştü, tekrar ibadete açılması da manevi fethim müjdecisi olacaktı.

Bu manaları kardeşlerimizle paylaştık. Ne yazık ki müze gibi geziliyor ve birçok insanımız bu manalardan habersiz. Müze olduğunu kabullenmiş haldeler. Bu ehemmiyetli konu niye medyaya yansımıyor? Ayasofya’nın ibadete açılması için elimizden gereken gayreti göstermeliyiz.

İstanbul’da da rehber ihtiyacı zuhur etmişti. Troya’yı anlamamak gibi değildi Beyazid’i anlamamak… Bunun için manevi dinamiklerin farkında bir rehber eşliğinde gezilmesi çok daha faydalı olacaktır.

Ayasofya gerçekten çok muazzam bir yapı. Ama rehberimiz olmadığı hem de zihnimiz buranın müzeye çevrilmesi konusunda takıldığı için bu kıymeti takdir edemedik. Ayasofya’nın camiye çevrilmesi yabancıların da işine gelecektir. Sultan Ahmed’e parasız giriyorlar buraya paralı! Ben de görevliye namaz kılınacak bir yerin olup olmadığını sordum. Olmadığını söyledi. Şu garabete bakın. Cami olarak vakfedilmiş bir yerde namaz kılacak bir yer yok. Burayı kim müzeye çevirdiyse Fatih’in lanetine de o mazhar olmuştur.

Arif Nihad Asya gibi “Ey Ulu Mabed! Niye Hicrana büründün böyle, Fatih’in devrini bir nebzecik olsun söyle” demekten başka elimizden bir şey gelmediği için bu teessürü hallerle buradan ayrıldık.

Ayasofya’nın bu hazin durumu kendini ‘İslamî’ olarak addeden medyada niçin gerektiği gibi yer bulmuyor? Bu içler acısı durum niye gizleniyor? Nesillerin burayı müze olarak kabullenmesinin vebali kimlerde?

Ayasofya’dan sonraki durağımız Topkapı Sarayı’ydı. Müze kartımız olduğu için burayı da ücretsiz gezebilecektik. Topkapı Sarayı da çok kalabalıktı. Saray da çok muazzam ve muhteşem olduğu için her bir yerini gezmek bir hayli zaman alacaktı.

Bu münasebetle, tarihi eserleri gezmek hakkında fikrimi beyan edeceğim. Öncelikle ifade edeyim ki atalarımızdan bize kalan her eser kıymetlidir. Küçük olsa da büyüktür. Yalnız kabuğun özü setretmesini kabul edemeyiz. Manayı anlayalım derken maddenin kesafetinde boğulmak doğru olmaz. Ecdadı anmayı ve anlamayı sadece müze müze dolaşmakla başaramayız. Bu geziler, bizim bu manaları kazanmamızda müşevvik olabilir. Ama temel olamaz, kanaatindeyim.

Bu yerlerin kıymetinin anlaşılması için önce manevi dinamiklerimizin sağlam olması gerekir. Bu, ecdadımızın yaptıklarını anlamamızı sağlayacaktır. Buna örnek olarak, bir kardeşe Zübeyir Ağabeyin iman hizmeti için memuriyetini terk ettiğini söylemiştim. İmani hizmetin kıymetini henüz anlamamış bu kardeş bana ‘aa ! Niye memuriyeti bırakmış, hem hizmet etse hem memuriyet yapsa’ demişti. Tabi ki, KPSS’ye bu kadar yığılmanın olduğu bir ortamda onların fedakârlıklarına dünyevi gözlükle bakarak anlayamayız.

Aynen bunun gibi, ecdadımızın yaptıklarını anlamanın ilk yolu bu manevi terbiyeden geçmektir. Yoksa sadece Fatih’in içtiği su tasını, Yavuz’un kaftanının görmekle anlayamayız o manevi hizmetleri ve fedakarlıları. Bunu hatırlatmamın sebebi, bazı dindarların da bu eserleri dünyevi gözlükle gezmeleri. Alkışlarla, sloganlarla ve boş boş gezmekle Fatih’e layık torun olamayız.

Bu manalarla dolu olmanın verdiği kararlılık nedeniyle sarayı hızlı bir biçimde turladım. Daha sonra bahçede, tarihten ses getiren ulu çınarların gölgesine misafir oldum.

Bu geziden sonra tekrar vakfımıza döndük. Vakfın bahçesinde dinlenirken, kaptanımız ‘Gezi Notları’mıza bir ‘haşiye’ yazdı. Tevafuka baktığı için buraya aynen alıyorum.

—Devam Edecek—

ZÜBEYİR ERGENEKON

03.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (02.08.2009) - Çanakkale’de tarihimizi tekrar yaşıyorduk

  (01.08.2009) - Şehitler diyarı Çanakkale’deyiz

  (31.07.2009) - İnsan asıl vazifesinden uzaklaştıran sebepler çoğalmış

  (30.07.2009) - “CENNET BAHSİ”NİN YAZILDIĞI GECE

  (02.02.2009) - Selanik’te Hürriyete hitap

  (01.02.2009) - Osmanlı izleri silinmek istendi

  (31.01.2009) - İzmir’in ruh ikizi

  (17.01.2009) - Ya biz de Yunanistan gibi olursak?

  (16.01.2009) - Vahşi kapitalizm isyan ettiriyor

  (23.12.2008) - Afrika kimlik değişimi sürecinde

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.