Faruk ÇAKIR |
|
Sıra, Türkiye'deki ‘ajan’larda |
Ülkemizin Avrupa Birliği yolunda yarım asırdır niçin ‘bir arpa boyu’ denilecek kadar yol aldığı çok iyi anlaşılıyor. Demokrasi ve hürriyet yolculuğuna bizden çok sonra başlayan ülkeler, maalesef bizi çoktan geride bırakmış durumdalar. Elbette ki bu durum ilâ nihaye böyle devam etmez, etmemeli. Ümitvarız ki, bizi ‘kağnı arabası’ ile sollayan ülkeleri; şimendifer/tren ve balonla yakalayacak ve belki de geçeceğiz. Tabiî ki bunun yolu da bu yolda samimî adımlar atmak ve gayretle çalışmaktan geçer. Şu sorular herkesin aklına takılıyor: Düne kadar ‘demirperde ülkesi’ olarak adlandırılan ülkelerin bir anda değişmesi, iyiye ve güzele doğru hızlı adımlarla yürümesi nasıl mümkün oluyor? Ya da milletin bunca gayretine rağmen Türkiye aynı yolda ilerlemekte niçin zorlanıyor? Bu soruların uzun uzadıya cevabını vermek de mümkün. Ama kısaca, dünün demirperde ülkeleri iyiyi ve doğruyu gördüğünde hemen tercih edebiliyor. Onların bu tercihini engelleyen bir ‘sistem’leri yok. Ülkemizde ise ekseriyetle milletin tercihini doğru bulmayan bir ‘sistem’ var. Her müsbet adıma engel olan bir anlayış hüküm sürüyor. Şu haberi duymuşsunuzdur: Bulgaristan’da 1989 yılında sona eren komünizm rejimi döneminde siyasî polise ajanlık yapan kişilerin geçmişini araştıran devlet komisyonu, ülkenin elektronik medya kuruluşlarında çalışan 102 komünist ajan gazetecinin isimlerini açıklamış. Parlamento kararı ile kurulan komisyon 273 medya kuruluşunda çalışan 2 bin 366 gazetecinin durumunun araştırmış. Ajanlar listesinde ülkenin ünlü özel radyolarının sahipleri de varmış. (AA, 4 Ağustos 2009) Komşumuz Bulgaristan’da var olan ‘ajan gazeteci’ler Türkiye’de yok mu? Daha doğrusu geçmiş yıllarda olmamış mı? Peki, dünkü demirperde ülkesi bu listeyi tesbit edip yayınlayabiliyorsa Türkiye niçin böyle bir çalışma yapmıyor, yapamıyor? Tabiî ki buradaki mesele ‘ajan avcılığı’ değildir. Türkiye’de bu ölçüde ‘ajan’ olmayabilir. Fakat yaptıkları yalan yanlış haberler ve yayınlarla; ülkeye ve millete ‘ajan’lardan daha fazla zarar veren gazeteciler, medya patronları yok mudur? O halde bu kişiler niçin tesbit edilip deşifre edilmez? 28 Şubat örneği başta olmak üzere geçmişe doğru bu gözle yapılacak bir araştırmada çok önemli bilgilere ve belgelere ulaşılabilir. “Andıç”larla insanların damgalandığı, esnafın ve iş adamlarının ‘liste’lendiği günleri unuttuk mu? Aynı şekilde 12 Eylül ve 27 Mayıs darbe sonrası yapılan yayınlar ve yazılan yalanlar da incelenmeli. O günlerdeki ‘andıç’ları kimlerin nasıl hazırladığı ve kimlerin gazetelerinde bu yalanları manşet yaptığını bilmeliyiz. Böyle bir çalışma, Bulgaristan’daki ‘ajan gazeteciler’i tesbit etmekten daha önemlidir. Bulgaristan medyasındaki ‘ajan’lar tesbit edilip deşifre olduğuna göre; sıra Türkiye’deki ‘yalan haberlere imza atanlar’a gelmelidir... 22.08.2009 E-Posta: [email protected] |