Ali FERŞADOĞLU |
|
Ahlâk ve namus yapısını bilmediklerinizle evlenirseniz… |
“Hulk” kelimesinin çoğulu olan ahlâk; seciye, huy, tabiat, yaratılış, davranış, tutumlar ve tavırlar anlamındadır. Terim olarak ise insanın doğuştan veya sonradan kazanılan zihnî ve ruhî halleri ile bu hallerinden doğan iyi-kötü tavır ve hareketlerini ifade eder. Ahlâk; san’at, mimarî, hatta teknik ve teknoloji gibi din kaynaklıdır. İnsanın hem yaratılışı, tabiatı veya fıtrat kanunları anlamında hem de peygamberler aracılığıyla gönderilen vahiy kaynaklı ilkeler, kurallardan doğmuştur. Bediüzzaman Kur’ân’ın insanları terbiye ettiğini, nefisleri tezkiye ve kalpleri tasfiye ettiğini, ruhlara inkişaf ve terakki, akıllara istikamet ve nur sağladığını, hayata hayat ve saadet verdiğini ifade ederek güzel ahlâkın kaynağının Kur’ân olduğunu vurgulamaktadır. Din, insanî değerleri ortaya koyar ve insana o değerlere bağlı kalarak yürüyebilme iradesi kazandırır. İnsan o değerleri kendi özünde ve vicdanında bulur. Dinin kazandırdığı irade ile o değerleri hayata geçirme bilincini ve gücünü kazanır. Dinin ahlâkla olan ilişkisinin başladığı yer de esasen burasıdır. Yaratıcı, vahiy aracılığıyla insanların kuvve halindeki duygularını tekâmül ettirmek için onların iradelerini uyarır. Bu emirler kâmil bir insan olabilmek için, gereken eylemler ve duygularla bezenmeyi sağlayacak olan ilkelerdir. Bu hedeften sapma sonucunda ortaya çıkan ahlâkilikten uzaklaşma durumu ise, hem ferdi hem de toplumsal huzursuzluğu ve mutsuzluğu doğurmaktadır. Peygamberler sadece inanç bakımından değil, ahlâken de ölçüyü kaçırmış topluluklara gönderilmiştir. Hz. Peygamber’in (asm), “Benim Allah tarafından gönderilmemin ehemmiyetli bir hikmeti, güzel ahlâkı tamamlamak ve insanlığı ahlâksızlıktan kurtarmaktır” şeklindeki sözleri İslâm dininin ahlâka verdiği önemi göstermektedir. Eğer böyle bir ahlâka sahip bir eş seçerseniz, huzur ve mutluluğu yakalarsınız. Aksi halde, dünyanız da, sonsuzluk ülkesindeki hayatınız da mahvolur! Bu, sadece sadırdan atılmış, hamasî bir nutuk değil, asırlarca tecrübe edilerek ortaya çıkarılmış bir hakikattir. Halen de herkes çevresine baksa bu gerçeği gözlemleyebilir…
Evlilik hayatında tartışmaların sebebi Genç evliler, kendi arzu ve istekleri istikametinde bir hayat sürdürmek istiyor. Eşler, vazifelerini ve biribirine karşı haklarını bilmiyor. Bilse de o eğitim ve terbiyeyi almadığından uygulamıyor. buradan ağız kavgaları ve tartışmaları çıkıyor. Her meselede, “Bence, sence”ler giriyor. Oysa, “Bence, sence” olunca, bu işkence çekilmez oluyor. Yani, bu hayat, “Kur’ân’ca ve Sünnet-i Seniyye’ce” yaşanmalıdır. Herhangi bir anlaşmazlıkta hakem, Kur’ân ve Sünnet olmalıdır. Aksi halde, hissî, indî ve nefsî olarak verilen kararlar adil olmuyor. Dolayısıyla ağız dalaşları, tartışmalar daha büyük problemleri ve kavgaları doğuruyor. Ve ne yazık ki, ayrılıklara gidip, yuvalar yıkılıyor, boşanmalara kadar dayanıyor! Bu arada okuyan bayan, “kariyer” ile çalışarak, “ekonomik özgürlüğünü” kazanmak istiyor. Duruma feminizm anlayışı da müdahil oluyor. Ekonomik özgürlük, cesareti ve cömertliği getiriyor. Halbuki, “Ahlâk ve faziletler, hüsün ve hayır çoğu nisbîdirler. Nev’den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir. “Meselâ, cesaret, sehavet, erkekte gayret, hamiyet ve muavenete sebeptir. Kadında, nüşuza, vakahate, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir.” 1 Son paragrafı açıklarsak, cesaret ve cömertlik eş olarak erkekte olursa gayret, fedakârane çalışma ve yardımlaşmayı getirir. Bu hasletler eş olarak bayanda olursa, nuşuze, yani, kadının eşine itaat etmek istememesini, geçimsizliği, kötü muameleyi; vakahata, yani, küstahlığa ve arsızlığa sebep olabilir. Feminizmin fert, aile ve toplumdan götürdüklerine temas edeceğiz. Ama, ondan önce de, sağlıklı bir yuva kurmanın yolunun; kendimizi, yani, ruhumuzu/duygularımızı ve kalbimizi keşfetmekten geçtiğini ortaya koymaya çalışacağız.
Dipnot: 1. Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, Aralık 2007, s. 44. 22.08.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |