Cevher İLHAN |
|
"Tefrika" değil, demokratik açılım... |
Ankara haftalardır tartışıyor. Ne var ki tartışmalar baştan beri esassız “esaslar” üzerine bina edildiğinden sığ ve ihâtasız kalıyor. Öncelikle şunu belirtelim ki mânevî dinamiklerden, inanç birliğinden ve din kardeşliğinden yoksun bir “proje”nin çâre olmayacağı seksen senelik yakın tarihle ortada. Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletini ve milliyetini zehirleyen” dinden tecrid zihniyetin ecnebî ya da “ladinî Kürdî” türevleri, çözümü değil, fitneyle ihtilâfı, çatışmayı, türetiyor. Çeyrek asrı aşkındır kırk bin insanın katliyle akan kan, bütün bölgeyi mahveden, yüzmilyarlarca dolar zarara uğratan kavga ve terör bunu gösteriyor. Bu bakımdan meseleyi, bölge insanını öldüren, köyleri, evleri basıp yaşlıları, kadınları, çocukları, bebekleri katleden terör örgütünün ya da terörist başının “önerileri”yle ele almak, “yol haritası”nı tartışmak, demokratik açılımları peşinen çıkmaza sürüklemektir. Ve ne yazık ki Türkiye’de “karşıt” ve “yandaş” medyanın âdeta elbirliğiyle sürüklendiği ve İmralı’dan üretilen “paket” üzerine yoğunlaştırılan “Kürt açılımı”, bir asır önce olduğu gibi “hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına zemin hazırlanması” intibâını verdiriyor. Emperyalislerin hegemonya ve çıkarları uğruna, Osmanlıyı da tıpkı Avrupa’nın başına belâ olan ırkçılıkla yıkıp yakan ”frenk illeti”yle tüketme ve teslim alma projesinin yeni bir versiyonu olduğu görülüyor.
BELİRSİZLİK, İSTİFHAMLARI ARTTIRIYOR… Tam bir belirsizlik var. Cumhurbaşkanı’nın “tarihî fırsatı” ile hükûmetin “açılımı”nın hangi anlama geldiği hâlâ belirlenmiş değil… Başbakan’ın “Kürt açılımı”ndan dem vuran oldukça iddialı sözlerine karşılık hükûmetin “çözüm önerileri” arayışında olduğunu belirtmesi, muammayı daha da arttırıyor. Bu sebeple muhalefet, hükûmetin ortada hiçbir “proje” olmadan ve neyin yapılacağı bilinmeden “destek talebi”nden şikâyetçi. En vâhimi ise “Kürt açılımı”nın “tamamen yerli-millî bir yaklaşım ve fırsat olduğu” iddiasına rağmen “ecnebî komplosu”-“Amerikan projesi” olduğu yönündeki istifhamlar. Ve bu yüzden “açılım” daha baştan kapanıyor; peşinen “fiyasko” sinyallerini veriyor. Bu açıdan DTP Eşbaşkanı Türk’le “Kürt yemeği”nde “Kürt konusu”nu görüşen ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in, Ankara’ya “kültürel, etnik ve dinî farklılıklar temelindeki hakları sağlama” hatırlatması, düşündürücü. Amerikan Büyükelçisi’nin, bu “büyük çaplı, karmaşık sorun” hakkındaki önerilerle Türkiye’nin “küresel kurumlarla entegreyle bölgesel aktör olma” talebi, bu konudaki tereddütleri arttırıyor. Amerikalıların, bu “iç mesele”ye fazlasıyla müdâhil olup âdeta “Kandil’in istekleri”ni ya da “İmralı’nın yol haritası”nı seslendirerek, “dille ilgili haklar ve PKK’nin silâh bırakıp dağdan inmesine karşılık genel af”ı gündeme getirmeleri, bu husustaki tepkileri haklı kılıyor. ABD’nin Irak’ı “özgürleştirme” işgalinin akıbeti, iki milyona yakın insanın katledilmesi, halen hergün onlarca, yüzlerce insanın öldürülmesi, işgali altındaki Afganistan ve Pakistan’ın dehşetli bir kargaşa ve kaosa sürüklenmesiyle ortada. Bundandır ki meselenin “Washington boyutu” felâketi herkesi ürkütüyor. İktidar ile muhalefet arasındaki güvensizliğin ve kördüğüme dönüşen tıkanmışlığın önemli bir nedeni bu…
“AÇILIM”, “ÖZERKLİK”LE SAPTIRILMAKTA… Bütün bunlara karşılık, Kandil’deki terör örgütü fiilî lideri Karayılan’dan, İmralı’daki terörist başı Öcalan’dan ve kendilerini “Kürtlerin temsilcisi” ilân eden partinin sözcülerinden, Ankara’ya iletilen “öneriler”, daha baştan “demokratik açılım”ı kapatıyor, fırsatı hebâ ettiriyor. Zira Öcalan’ın İmralı’da hazırladığı ve özetini ilettiği “istekleri”nde, demokratik açılım saptırılmakta. Demokratikleşme ve özgürlüklerin ötesinde, “federasyon”u da aşan ve ayrılık fitnesine giden “Kürt Özerk Bölgesi” üzerinden tam bir tefrikayla menhus fitne ve ayrılık tuzağına iten gizli plâna zemin hazırlanmakta. Dahası, Kürtlerin Türklerle ve diğer Osmanlı bakiyesi Müslüman milletlerle aynı inancı paylaştıkları, bin sene birlikte yaşadıkları, omuz omuza cihad ettikleri ve en son Çanakkale Harbi ve İstiklâl Mücadelesinde olduğu gibi yanyana şehid düştükleri ve “İslâmî bir milliyet” teşkil ettikleri nazara alınmadan, “ırkçılık” damarının tahrikiyle menfî bir surette istimal edilmekte. Neticede dünün “muhtariyeti” yerine bugün hâriçten hazırlanan “model”ler ve “proje”ler perdesinde, bölünüp parçalanmayla iftiraka varacak adı konmamış bir “otonom bölge”den bahsedilmekte. “Federasyon istemiyorum” diyen Öcalan’ın arkadan dolanarak kelime oyunlarıyla istediği bu. Aynı “ecnebi projesi”nin tekrarı… Oysa Türkiye’nin “tefrika”ya ve “özerklik”le bölünmeye değil, Doğusuyla Batısıyla topyekûn demokratikleşmeye ve özgürlüklere ihtiyacı var. Aman dikkat! 26.08.2009 E-Posta: [email protected] |