Cevher İLHAN |
|
Eğitim ve YÖK (2) |
28 Şubat postmodern darbeden kalma onbir yıldır dayatılan meslek liselerindeki “katsayı haksızlığı”, Türkiye’nin en çok ihtiyacını duyduğu meslekî ve teknik eğitimle birlikte en çok imam hatip liselerini vurdu. Bu okullarda öğrenci mevcudu 700 binlerden 150 civarına indi. Meslek okulları “üvey evlâd” muamelesi gördü. Bütün ikazlara rağmen iktidarlar seyretti… 28 Şubat sürecinin antidemokratik uygulamalarına taşeronluk yapan siyasî aktörleri Anasol-D ve Anasol-M koalisyonlarının AB’nin de baştan beri dikkat çektiği bu antidemokratik vâhim yanlışı düzeltmeleri beklenemezdi. Ne var ki AKP de yedi yıldır bu irâdeyi göstermedi. Hükûmet bundan böyle en azından meseleye siyasî bir hava verip toplumun belli bir kesimini aleyhe sevketmeden bu süreci iyi yönetmeli; gerekli yasal tahkimatı yapıp YÖK’ün kararından müsbet netice alınması sağlanmalı. Yalnız “katsayı konusu” değil, eğitimi kısırlaştıran diğer olumsuzluklar için de âcilen tedbir alınmalı. Zira Türkiye’de bütün kademelerde eğitim dökülüyor. Ortaöğretimden başlanarak yüksek öğretime uzanan vetirede eğitimin durumu hiç de içaçıcı değil. ÖSS’de sıfır çeken öğrencilerin sayısı geçen yıla göre artmakta. Bizzat ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Yarımağan’ın itirafıyla, bu yıl ÖSS’ye başvuranların sayısı 190 bin azalmasına rağmen 30 bine yakın öğrenci sıfır çekmekte.
EĞİTİM SİSTEMİ MUALLEL Diğer yandan sınava giren bir milyon 510 bin 300 adaydan sadece 2 bin 954’ünün ÖSS’nin ilk bölümündeki Türkçe testini çözmesi; ancak 377 adayın Sosyal Bilimleri, 7 bin 661 adayın Matematik ve Fen Bilimleri sorularını doğru cevaplaması, vaziyetin vahâmetini ortaya koymakta. ÖSYM Başkanı bunu, “Tablo ilginç; adaylar 180 sorudan hiçbirine cevap vermiyor veya ikisine cevap verip çıkıyor. Bu araştırmaya değer bir konu” diye açıkça başarısızlığın ikrarında bulunmakta. Bir tek matematikte 230 bin kişinin sıfır alması, yüksek eğitimin “karnesi”ni okutturmakta. Bu arada OKS’den SBS’ye geçilen ve ilköğretimin son üç sınıfında yapılan, yap-boz tahtasına dönen sınav sistemi de bir yığın ârıza ile muallel. Eğitimciler daha ilkokulu yeni bitiren ve tek öğretmenden birçok öğretmenle karşı karşıya kalan çocukların hiçbir hazırlığa tabi tutulmadan yarış atı gibi üç yıl boyunca üstüste “seviye belirleme” adı altında sınavlara girmelerinin öğrencilerin beyinlerinde ve ruhlarında büyük örselenmelere yol açtığını belirmekteler.Bu durum, birçok sosyal yaraya da sebebiyet verdirmekte, eğitim ve öğretimde tahribata ve başarısızlığa yol açmakta. Bunun yerine (lisenin üç sınıfa indirilerek) ilköğretim beşinci sınıftan sonra “ortaokul”a tekâbül eden dönemin başına yabancı dilin de öğretildiği bir hazırlık sınıfının eklenerek ortaöğretim bitişinde peşpeşe iki veya üç sınavla öğrencilerin lise için seviyesinin belirlenmesinin daha faydalı olacağını ifâde etmekteler.
YÖK’ÜN KARAKTERİ DÜZELTİLMELİ Kısacası ilköğretimden başlanarak üniversiteye kadar topyekûn bir zâfiyet ve çürüme içinde. YÖK Başkanı ve Millî Eğitim, her ne kadar bazı rakamlarla “eğitimin sıfır çekmesi”ni te’vil etse de, gittikçe derinleşen başarısızlık oranları ve laçkalaşma ortada. Türkiye’nin millî eğitim meselesine biran önce el atması gerekmekte. Millî Eğitim ve YÖK yetkilileri eğitimdeki çöküşe te’viller getireceklerine, daha çok vakit kaybetmeden gerekli yasal düzenlemelere çabalamaları icâb ediyor. YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, YÖK’ün demokrasiyi katleden, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in kapısına kilit vurup meşru hükûmeti alaşağı ederek Anayasayı silâh zoruyla ilga eden 12 Eylül ihtilâlinin döneminin siyasî özelliklerini yansıtan bir kurum olan YÖK’ün baskıcı, kontrol altına alıcı karakterinden şikâyetçi. Oysa YÖK Başkanı’nın görevi “şikâyet” değil, sicili bozuk olan YÖK’ün karakterini düzeltmek. YÖK’ün bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi akademik özgürlüğe ilişmeden yüksek öğretimin plânlamasını ve koordinasyonunu yapacak demokratik statüye kavuşturmak. YÖK’ü eğitim seviyesinin yükseltilmesinde, adaletsizliğin giderilmesinde, araştırma çalışmalarının arttırılmasında, öğretim ve bilim elemanlarının yetiştirilmesinde, kaynakların verimli kullanılmasında, üniversiteler arasındaki her türlü bilimsel ve akademik irtibatın temininde bir koordinatör kurum haline getirmek… Bunun için başta Anayasa’nın yükseköğretimle ilgili 130. ve 131. maddeleri olmak üzere gerekli bütün anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmalı. Millî Eğitim ve YÖK buna çalışmalı… 28.07.2009 E-Posta: [email protected] |