S. Bahattin YAŞAR |
|
Yanımızda olmayanın yanında olmalı ve ona yardımcı olmalı |
Yerinde söylenmeyeni başka yerde söylememek esastır
İnsanların bir kısmı, ne acı ki, Kur’ân’ın men ettiği bir davranış olan gıybeti çok rahat yapabiliyorlar. Kendilerine durumun vehameti bir şekilde iletildiğinde ise, ‘Ben bu işlerin kitabını yazmışım, bana gıybetin dersini verene bak’ kabilinden tavırlar sergiliyorlar. Gıybet etmekten sakınma konusunda, belki en fazla duyarlılığı öğreten fakülteler okumuş insanlar, bir de bakıyorsunuz ki, bu konularda çok rahat konuşan insanlar olarak karşınızda. Bu, maalesef çok ciddî bir sorundur. Yani nasihatına başvuracağınız insanların, insanlar hakkında gıyabında–rahatsız edici boyutta–çok rahat konuşuyor olmaları, oldukça iç karartıcı bir durumdur. Böyle gıybetli konuşmaların, bir guruba yapılmasının tahribat boyutunu düşünebiliyor musunuz? Böyle insanlar, yapılanın gıybet olabileceğine dikkat çeken kardeşine karşı, ‘kardeşimizden Allah razı olsun, omuzumdaki akrebi bana gösteriyor’ inceliği yerine, ‘kardeşimiz son zamanlarda ‘gıybet’ konusuna çok çalışmış her halde...’ gibi gayr-i ciddî cümlelerle, konuyu saptırarak ele alabilmeleri, çok daha vahim bir durumdur. Bunlar toplumda görülebilen manzaralar… Her doğruyu söylemenin, her yerde doğru sonuç vermeyeceğinden hareketle, “Kim yaparsa yapsın” yapılan şey yanlışsa, ‘yanlış’ demek ve ‘doğru’ ise ‘doğru’ demek, hakkın hatırıdır. Ama bu, doğruyu söylememek değil, yerinde söylemektir. Hatta yerinde söylenmeyeni başka yerde söylememektir. Konuya eğilmem, sadece bazı insanların yanlış tavırları değildir. ‘Kötü örneğin örnek olmadığını’ bilerek, amaç, konuya duyarlı insanların duyarlılığına devam etmesi ve gıybet edenlerin ise, ‘alan daralmasına’ muhatap bırakılmalarıdır. Yani gıybetçilerin, kendilerine iyi gözle bakılmadığının farkında olmaları gerekir. Yoksa zaman zaman gıybete katılarak, güle oynaya gıybetleri dinlemek, yanlışa ortak olmak demektir. Gıybet etmeyenlerin, gıybet edenlerden daha cesur olmaları gerekiyor.
Yanımızda olmayanın yanında olmak Sosyal ve dinî bir kural olarak, yanımızda olmayan birisi hakkında, onun duyduğunda rahatsız olacağı şekilde konuşmak, çirkin bir davranıştır. Hakkında konuşulan kişi, kendisini savunacak bir pozisyonu olmadığı için, böyle konuşmalar acizlik ve zayıflıktır. Nitekim bu davranışın dinen de çirkinliği, “İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?” cümlesiyle, ‘ölü etini yemek gibi’ ifadelerle zemmedilmiştir.
Yerinde konuşulmayan, başka hiçbir yerde konuşulmamalıdır Gıybetin ne olduğunu bildiği, yapılan davranışın günah, çirkin, yanlış, ahlâk dışı olduğunu anladığı halde gıybet etmek, şeytanın maskarası olmak demektir. Böyle insanlara gerçekten acımak, bu çirkinlikten kurtulması için duâ etmek gerekir. Yapılan fiilin doğru olmadığını paylaşmak ve kendisine hiç yakışmadığını bir şekilde ifade etmek, kardeşliğin gereğidir. Onun için ne yapıp edip, ciddî bir toplumsal duyarlılık içerisinde, gıybetin zeminini yok etmek gerekir. Yani gıybet eden kişiye, kendisinin çok ciddî bir bozulma içerisinde olduğunu, kendisine çevresindeki insanların acıyan gözlerle baktığını ve bu hastalıktan kurtulması için duâ ettiğini bir şekilde, ‘gerek lisan-ı hal ve gerekse lisan-ı kal’ ile paylaşmak gerekir.
Gıybetin zemini yok edilmelidir Gıybet, bir manevî hastalık olduğu halde, çok ciddî bir problem de, gıybet edeni dinleme hastalığıdır. Onun için bu hastalık, sürekli bulaşan ve yayılan bir hastalıktır. Oysa birkaç kaş çatma tavrı ya da ‘sizi bu halinizde dinlemek istemiyorum’ mesajı, gıybet edenin cesaretini kıracak iken, bunu yapmamak, gıybetin devamına onay vermek ve dinleyerek iştirak etmek, en az gıybet kadar tehlikelidir. Bu günahın yaşı yoktur. gıybet eden yaşlı bir kimse olunca, kimse ona, ‘Efendim bu yaptığınız gıybet olmaz mı, hakkında konuştuğunuz kişi şu an yanımızda yok.” demiyor. Hakkın hatırı, kişi hatırına feda ediliyor. Ama üslûbu içerisinde bunun yanlış olduğu paylaşılmalıdır. Başlangıcı olmasa da, gıybetin devamını sağlayanlar, dinleyicilerdir. O zaman dinlemek durumunda kaldığımız bir konuşmanın, ne mahiyette olduğunun şuuru içerisinde olmak gerekiyor. Hatta çoğu yerlerde böyle konuşmalar, ‘normal’ sayılıyor. “Efendim onu konuşma, bunu konuşma, gün mü geçer” deniliyor. Bu, o çirkin davranışı basite indirgemektir. Çünkü kimse kendisi hakkında öyle ileri geri konuşulmasını istemez. Nitekim zaman zaman öğreniyoruz ki, bir küçük gıybetli konuşma, iki kişi arasında, iki aile arasında, iki aşiret arasında çok ciddî boyutlarda kavgalara, cinayetlere sebep olabilmektedir. Bu aslında, Kur’ân’ın emrine muhalefetin henüz daha dünyada iken, acil bir cezasıdır.
Gıybet eden kadar, zemin hazırlayan da sorumludur “Senin de içinde bulunduğun bir toplulukta bir adama dil uzatılırsa ona yardımcı ol, onları bundan vazgeçir veya yanlarından uzaklaş. (Hadis-i şerif, Camiü’s- Sağır, s. 508)” ‘Senin içinde bulunduğun bir topluluk, orada olmayan bir adama dil uzatıyorsa -duysa rahatsız olacak- o olmayana yardımcı ol, yani o orada imiş gibi mukabele et, kendini onun yerine koy, bu dil uzatmayı kestir, yani o hakkında konuşanları bundan vazgeçir, bunu da yapamıyorsan, oradan uzaklaş, ortak olma’ demektedir. Gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır. Zaif, zelil ve aşağılara da bu silâhı kullanma fırsatı, ortamı verilmemelidir. Böyle ortamlardan gıybet eden kadar, gıybete zemin hazırlayan da sorumludur. 26.07.2009 E-Posta: [email protected] |