Ahmet DURSUN |
|
Bize neler olmuş? |
Kürt sorununun neden hemencecik çözülebilemediği, son günlerde Güneydoğu’da ortaya çıkan, insanlık onurunu ve tasavvurlarını ortadan kaldıran görüntülerle daha iyi anlaşıldı. Mevlânâ’nın hoşgörüsünden, Yunus’un sevgisinden dem vuran bu toprakların çocukları, kana susamış katillere dönüşmüş de bizim haberimiz yokmuş. Genelleme yapmasak da, tarih boyunca mertliğiyle anılan askerimizin nasıl böylesine insanlık dışı namertçe işlere bulaştığı sorusunun cevabını, aslında biraz da modern Türkiye’nin inşasında var olan zihinsel yapıda aramak gerekiyor. Çocukluk yıllarımda gazetelere yansıyan PKK’nın köy katliamlarıyla tanıştığım bu sorun, o zamanlar kafalarına kurşun sıkılmış bebeklerin yürekler acısı görüntüsünün dışında beni pek fazla ilgilendirmemişti. Sonra, ilkokulla birlikte başlayan ve lise yıllarında artarak devam eden devletin kutsallığı türküsü, PKK terörüne karşı benliğimizin parçası olmuştu adeta. Okuduğumuz her kitabın temel kurgusuydu devletin kutsallığı. Bu kutsallık için neler yapılamazdı ki… Kurşun da sıkılırdı, kurşun da yenirdi. Türkiye’de kurulu düzenin böyle istediğini, bu düzeni kuranların böyle arzuladığını nereden bilebilirdik ki… Elitlerin kendi toplum algılarında belli ki bizler sadece birer piyonduk. Seçkin büyüklerimiz eğitimsiz köylülerle birlikte aynı düzenin eşit bireyleri olacak değillerdi ya! Onların hedeflediği muasır medeniyetin gayri ahlâkiliğin medeniyeti olduğunu, pozitivizme dayanan bu olgunun dinine sımsıkı bağlı bir şark toplumuna tahammül edemeyeceğini nereden bilebilirdik ki… O zamanlar çocuktuk ya… Bediüzzaman’ın yüz yıl öncesinden başlayan çabalarını, pozitivist seçkinler sınıfının Türkiye’yi götürmek istediği çıkmaz sokakları fark edip canhıraşane uğraşlarını neden sonra bizler öğrendik de, çağdaş Türkiye’nin alicenapları bir türlü öğrenemedi, bir türlü öğrenmek istemedi. Bu cehaletin faturasını da yine masum insanımıza ödetti. Güneydoğu’da bir askerî yetkili emrindekilere emirler yağdırarak infazlar gerçekleştiriyor. Yargısız infaza uğrayanların kimlikleri yok ediliyor. Birileri küçük dağları ben yarattım havasında, kimileri köy basıyor, köy yakıyor, kimileri maktullerini asit kuyularında yok ediyor. Mezalim kokan bu fotoğraftan Türkiye’nin Kürt meselesiyle beraber diğer temel meselelerini neden çözemediği daha iyi anlaşılıyor. Türkiye’nin temel problemi de burada yatıyor. Türkiye, topluma ve kurumlarına hakim olan seçkinlerin oluşturduğu bürokratik vesayeti ortadan kaldıracak, onların kurguladığı ve uyguladığı rejime dur! diyecek toplumsal olgunluğa ve güce bir türlü kavuşamıyor. Türk toplumu buna karşı koyacak ahlâkî disipline ve demokratik olgunluğa da sahip değil. Meselenin ahlâkî yönü çok daha derin problemlere işaret ediyor. Diğer yönü de biraz siyasetin tavrıyla ilgilidir. Peki siyaset bunu istiyor mu? Ahlâken dejenere olmuş bir toplumun siyaset kurgusu da fazla şeffaflığı kabullenemiyor. Bu yüzdendir ki, şeffaflaşmayı, demokrasiyi ve ahlâklı siyaseti dillerinden düşürmeyenler, nedense iktidara geldikten sonra, kendi kendilerine bu yoldaki manevra alanlarını rahatlıkla daraltabiliyorlar. 21.07.2009 E-Posta: [email protected] |