Recep TAŞCI |
|
Treni kaçırmadan |
Türkiye İstatistik Kurumunun her ay açıkladığı, enflasyon, ithalat, ihracat ve büyüme gibi verilerden hareketle ekonominin gidişatı hakkında yorum ve eleştirilerde bulunurken, dünyada da neler olup bittiğini yakından takip etmeliyiz. Aksi takdirde medeniyet yarışında nal toplamak zorunda kalırız. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde İtalya’nın L’Aquila şehrinde düzenlenen G-8 zirvesinden söz etmek istiyoruz. G-8 nedir? Petrol krizinin yaşandığı 1970’li yıllarda ekonomik sorunları çözmek amacıyla ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Kanada tarafından kurulmuş zengin ve gelişmiş ülkeler topluluğu. Gruba 1998 yılında Rusya da dahil olunca ülke sayısı sekize çıkıyor ve G-8 adını alıyor. İşte bu ülkeler yolsuzluk, istihdam, enerji tasarrufu, karbon salınımı, kriz gibi konuları görüşmek üzere toplandılar. Toplantıya daha sonra BRIC diye tanımlanan ve yükselen piyasaların ağır topları Çin, Hindistan, Brezilya’nın yanı sıra Meksika ve Güney Afrika da çağrıldı. Bunlar da G-5 diye adlandırıldı. Bir de G-20 var. Türkiye’nin de dahil olduğu bu grupta G-8 ve G-5’teki 13 ülkeye ilâveten Arjantin, Suudi Arabistan, Avustralya, Endonezya, Güney Kore ve AB yer alıyor. Bu ülkeler de zirvenin son gününde gıda güvenliği ile ilgili oturuma katıldılar. Türkiye’yi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği toplantıda, yoksul ülkelere 3 yıl içinde 20 milyar dolar tutarında maddî yardım yapılması kararlaştırıldı. Bunun 5 milyar doları acil olarak tarım yatırımları ile açlıkla mücadelede kullanılacağı söyleniyor. Söyleniyor diyoruz, çünkü verilen sözler ne kadar gerçekleşir bilemiyoruz. Zira, 2005’te Gleneagles’de yapılan G-8 zirvesinde, 2010’a kadar Afrika ülkelerine 50 milyar dolar yardım yapılması sözü yerine getirilmemiştir. Bu kısa bilgilendirmeden sonra zirveyi değerlendirirsek manzara şu: Dünyada güç dengeleri değişiyor, yeni merkezler doğuyor. İnsanlığın kaderini belirleyen kararların 8 ülke tarafından alınması tepki çekiyor, G-5 ülkeleri de zirveye dâvet ediliyor. G-8 yerini G-13 alıyor. Çin, Hindistan, Brezilya yeni güç odakları oluşturuyor. Kasası ABD dolarlarıyla dolu olan Çin, IMF’ye 50 milyar dolar verecek. Karşılığında yönetimde etkin bir konuma gelmek için pazarlık yapıyor. Doların tahtı sallanıyor, yeni rezerv para birimi üzerine kafa yoruluyor. Doları altına endekslemekten vazgeçen ABD, 1971’den beri karşılıksız para basmanın keyfini sürüyor. Birleşmiş Milletler yapısında reform talepleriyle birlikte Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip daimî üyelerin statüsü tartışılıyor. Böylesine hareketli ve dünyanın yeniden şekillendiği bu dönemde Türkiye lüzumsuz ve verimsiz yapay sorunlarla enerjisini tüketmemeli, uluslar arası arenada söz sahibi olmak için aktif roller üstlenmeli ama her şeyden önce ekonomisini güçlendirecek köklü reformlara vakit geçirmeden girişmelidir. Treni bari bu sefer kaçırmayalım. 20.07.2009 E-Posta: [email protected] |