S. Bahattin YAŞAR |
|
İmânî sofralarda Hz. Peygamber de var |
Nurs Konağı, okumaya, düşünmeye, tefekkür etmeye ve fikir çalışmalarına oldukça müsait bir ortamdı. Bu hem iklim olarak böyle, hem de mekânın şartları olarak böyleydi. Programımız üzerinde oldukça iyi düşünülmüş, önceki yıllarda yaşanan tecrübeler dikkate alınmıştı. Bunun çok büyük faydasını gördük. Programımızdan biraz bahsetmek, uygulamalara örnek olabilir.
OKUMA PROGRAMLARI, KİŞİLERİN KENDİLERİNİ KEŞFETTİKLERİ ORTAMLAR Program ilerledikçe, programdaki incelikler ve uygulamadaki aksaklıklar kendini gösteriyordu. Tabi bu arada programa katılan farklı farklı şehirlerden, kültürlerden gelmiş kardeşlerin farklı ve orijinal özellikleri kendini gösteriyordu. Zaten programların en renkli taraflarından birisi de, böyle farklı özelliği olan kardeşlerle tanışmak ve onlardan istifade etmek olmaktadır. Yani bu yönüyle programlar kişilerin kendilerini daha yakından tanımayı ve sosyal yönlerini keşfetmelerini netice veriyor. Programın en dikkat çeken özelliğinden birisi de, eğitimcilerin çalışmış oldukları özel konuları talebelere takdim etmeleri idi. Öğrenciler bu programa sorularla iştirak ettiler ve konular istifadeye medar oldu. Özellikle, işlenen konular daha çok ihtiyaç duyulan mevzulardan seçilmişti. Bu konulara öğrencilerin ilgisi görülmeye değerdi.
GEZİLER, PROGRAMLARIN VAZGEÇİLMEZLERİ Program ilerledikçe önceden planlanmış geziler uygulanıyordu. Şanlıurfa’dan Rize’ye kadar gelip de buralardaki güzelim yaylaları gezmemek, görmemek düşünülemez. Bir de program içerisindeki geziler, programın işleyişine hız katıyor. Yani geziden döndükten sonraki gün okumalar daha bir hız kazanmış oluyordu. Bu vesileyle geziler özellikle dikkate alınması gereken unsurlardandır.
İLK GEZİMİZ, AYDER YAYLASINA Hüseyin Ağabeyler, yörenin yerlisi olarak bizi bilmediğimiz ve pek de gidilmemiş olan özel dinlenme ve piknik mekânlarına götürdüler. Ayder Yaylasından çok daha yukarılardaki piknik alanları oldukça bâkir yerlerdi. Piknik alanında yanıbaşımızda akan derenin sesi, yıl boyu kulaklarımızda çınlayacak cinstendi. Özellikle de Şanlıurfa’dan katılanlar için Ayder Yaylasındaki görüntüler oldukça unutulmayacak cinstendi. Onun için de kardeşlerimiz, fotoğraf kayıtlarını bolca burada aldıkları manzaralar ile doldurdular. Ayder Yaylası aynı zamanda pek çok sportif aktivitelere de oldukça müsait bir mekân. Onun için biz de pek çok arkadaşımızla kabiliyet durumuna göre aktiviteler yaptık. Bunlardan birisi de ata sporumuz güreşti. Hatta küçük çaplı bir futbol ve dağ eteklerinden dik yamaçlardan kayma yarışmaları yapıldı. Tabiî kendini kontrol edemeyip, tepe takla gidenler de yok değildi. Ayder Yaylasından dönerken, Pazar ilçesinde bir deniz safhası da yaptık. Tabiî bütün aktiviteler içerisinde denize girmenin yeri oldukça farklı. Biz de ondan geri kalmadık. Hem de oldukça müsait ve güzel bir ortamda.
KARADENİZ BÖLGESİ PİKNİĞİNDEYİZ Program içerisindeki ikinci gezimizi, Karadeniz Bölgesi ve Mezunları Pikniğine Uzungöl’e yaptık. Böylece bölgedeki ağabey ve kardeşlerimizle de tanışma, konuşma imkânı bulmuş oluyoruz. Burada bize misafirler adına bir konuşma hakkı tanıyorlar. Biz de buradaki konuşmamızda, iman kardeşliğinin birlik ve beraberlik, dayanışma, müfritane irtibat ve muhabbet gibi kavramları gerektirdiği üzerinde durduk. Ve bu dâvete icabetimizin, müfritane irtibat dersinin uygulamasını yapmak anlamına geldiğini ifade ettik ve okuma programlarının artık hayatın bir vazgeçilmezi olduğu üzerinde durduk. Ayrıca Uzungöl’de, program içerisinde geçen derslerin izlerini kardeşlerimizde görmek mümkündü. Derslerimizden biri, Sünnet-i Seniyye idi. Burada, "Her yaptığımız işte, Hazret-i Peygamberi (asm) yanı başımızda oturur düşündüğümüzde, o işteki tavrımız güzelleşecektir. Onu hep yanıbaşımızda hissettiğimizde, o zaman dilimleri ibadetleşiyor" demiştik. Bir kardeşimiz de ikindi namazını kıldıktan hemen sonra, kulağıma eğilip, ‘Ağabey, dikkat, Hazret-i Peygamber şu an yanımızdadır’ diyordu. Ben de, yaptığımız konuşmada, bu muhteşem ayrıntıya yer verdim ve ‘Şu an bu mütevazî topluluğun içinde, Hazret-i Peygamber (asm) bulunuyor’ dediğimde, duygusal anlar yaşandı. Hakikaten de böyle imanî sofralarda Hazret-i Peygamberin (asm), Hazret-i Üstad’ın olmaması düşünülemez.
UZUNGÖL'DE, İNSAN OLMANIN HAZZINI YAŞIYORUZ Bu program sonrasında Uzungöl’ü yakından tanıyoruz. Uzungöl, gerçekten Rabbimizin san'at harikalarından bir mekân. Bu mekân, insanın pek çok uyuyan duygularını uyandırıyor ve insanı tefekküre sevk ediyor. Özellikle arkadaşlarımızın kaydettikleri fotoğraflar, hayata derin izler bırakacak nitelikte idi. Bu programın ve etrafında olan gezilerin, hayat boyu kardeşlerin hayatlarında derin izler bırakacağı anlaşılıyordu. Uzungöl dönüşünde Bursa’da yaşayan Paşalıoğlu ile Rize’ye dönüyoruz. Dönüş yolunda Sultan Murat Köyünde bir şehitliğin olduğunu öğreniyoruz. Epey bir tırmanma şeridinden sonra, Sultan Murat Köyüne ulaşıyoruz. Burada akşam yemeği hazırlıklarından sonra, biraz ilerideki şehitliğe hareket ediyoruz. 75 şehit, başlarında komutanlarıyla birlikte bu toprağı nuranîleştirmişlerdi. Doğrusu şehitliğe girer girmez bütün kardeşlerimizin hissettiği bir şey oldu. O da şehitlerin bizi mânevî esintileriyle karşılamaları idi. Çünkü bir anda biz büyük bir mânevî rahatlık hissettik. Duygularımız hareketlendi. Duâlar ettik. Onlar bu vatanda maddî şehitler, Nur Talebeleri de talebe-i ulum olarak mânevî şehit yolunda ilerlemekte idiler. Sonra öğreniyoruz ki, buradaki şehitler, Rus savaşında, yanlış istihbarat sonucu bizim askerlerimiz tarafından topçu atışlarıyla şehit olmuşlar. Allah hepsinin mekânını Cennet etsin ve bizleri de onların şefaatlerine mazhar etsin. Rize Hemşin’e, son günümüzü burada geçirmek üzere geri dönüyoruz. Doğrusu buralardan ayrılmak kimse için kolay olmuyordu. Fotoğraflarımızı, bu karelere zaman zaman dönmek üzere kaydediyorduk. Şükran, Türkan ablalar ve Hüseyin ağabeylerle tekrar görüşmek dileklerimizle helâlleşiyoruz. "Ne olur konağımızın hiç değilse temizlenmesi için kullanılmak üzere alın" diye takdim ettiğimiz ücreti, "Biz kardeşlerimize bir hizmette bulunamadık, onlara gittiğiniz yerlerde bu paraya bir yemek ısmarlayın" diyerek, bunca manevî kazanımların yanında maddî ücretlerin oldukça basit kaldığı dersini bize veriyorlardı. Programa katılanlardan tek tek geri dönüşüm düşünceleri aldık. Başarılı olunan noktalar, olması gerekenler, geliştirilmesi gerekenler bir bir ifade edildi. Ama geri dönüşüm notlarından en dikkat çekeni ise, programın oldukça dolu ve neşe içerisinde geçmesini ifade edenler idi. Tabiî tanışmaların, konuşmaların verdiği sıcaklıklar da notlarda gereken ifadeleri bulmuş. Özellikle gençlerin çalışılmış dersler olarak eğitimcilerin yaptıkları derslere notlarda geniş yer vermeleri dikkat çekici.
SÜMELA MANASTIRI'NIN HATIRLATTIĞI Gidişimiz gibi dönüşümüzü de renklendirmek istiyoruz. Farklı şehirler görerek gezi mekânlarını tefekkür etmek istiyoruz. Bu vesileyle Trabzon’da Sümela Manastırına uğruyoruz. Manastırın kuruluş amacı kadar, kurulduğu yer de apayrı bir özellik arz ediyordu. Dinini yaşamak isteyen insanlara hiçbir şeyin mani olamayacağının tarihî bir vesikası gibiydi burası. Üniversiteli kıymetli Yunus Emre, Ender, Burak ve Semih kardeşimizle burada yollarımız ayrılıyor. Kardeşlerin birbirleriyle kucaklaşmaları görülmeye değer bir manzara idi. Yolculuğumuz boyunca, Gümüşhane, Bayburt şehirlerinin de havasını teneffüs ediyoruz.
DÖNÜŞ YOLUNDA ERZURUM'DAYIZ Erzurum’da yine Nur kardeşlerimiz bizi karşılıyorlar. Kardeşlerimiz dershanelerimizde ve evlerde bizi ağırlıyorlar. Bu özellik bu memleketin bir karakteristiğidir. Misafirin özel konumu bu memlekette aynı. Bir de, aynı dâvâda kardeşler misafir olunca, yaklaşım daha bir hassasiyet kazanıyor. Ertesi sabah, öğleye kadar Erzurum’u geziyoruz. Yakutiye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Kümbetler, Ulu Cami gibi tarihî mekânlara bir bir uğrayıp bilgiler topluyoruz. Erzurum’un tarihî kimliği adeta insanların simalarına yansımış bulunuyor. Çay ocağı önünde çay içen dadaşlar bizimle kardeşane selâmlaşıyorlar ve sımsıcak gülümsüyorlar. Erzurum’un tarihte yaşadıkları şehir merkezine adeta nakşedilmiş. Savaş figürleri, yaşanan tarihî hatıralar, Nenehatun olgusu insanlara adeta işlek caddelerde kendi varlığını ve mücadele güçlerini hissettiriyor. Bu hassasiyet dünün unutulmamasını sonuç veriyor. Çok güçlü duygularla ayrılıyoruz serhat şehrimiz Erzurum’dan. Burada özellikle dershanede kardeşlerine hizmet etmekten zevk alan Nur Talebelerini ve kardeşlik duygusunu gençlere çok iyi nakşeden Dr. Ömer kardeşimizi ve şu an okuyucularımızdan duâlar bekleyen Gürbüz Dinçer Ağabeyimizden bahsetmeden geçemeyeceğim. Erzurum’dan tatlı hatıralar toplayarak, Şanlıurfa’ya geri dönüyoruz. Sırada Bingöl şehrimiz var. Tabiî yol güzergâhında pek çok tatlı özellikleri olan ilçelerden geçiyoruz. Ve Diyarbakır’a geldiğimizde artık gezimizin sonuna geldiğimizi hissediyorduk. Çünkü bazı kardeşlerimiz buradan kendi şehirlerine ayrılıyorlardı. Onlarla kucaklaşırken tatlı bir birlikteliğin izleri kendini gösteriyordu. Ayrılanlar, bir dahaki programlarda görüşmek üzere kaydı düşmeden edemiyorlardı.
TÜRKİYE'Yİ, BİN KEZ DAHA SEVİYORUZ On günlük Rize okuma programının bize hissettirdiği bir şey daha oldu. O da, bir şehrimizde 40 derecelerde sıcaklık yaşanırken, başka bir şehrimizde aynı tarihlerde sağanak yağmurlar vardı. Özellikle Kaçkar Dağları ile Erzurum’un Palandöken Dağlarına bakıldığında karlı görüntüleri değerlendirmek mümkündü. Şimdi Uzungöl yakınlarında, Sultan Murat Köyündeki bir dağ yamacında yatan 75 şehit ve komutanlarını daha iyi anlıyoruz. Risâle-i Nur okuma programımız bir sonuç daha veriyor ki, Türkiye’yi ve Türkiye’de yaşayan bütün insanları bir kez daha çok seviyoruz. Bir başka programda görüşmek ümidiyle.
—SON— 18.07.2009 E-Posta: [email protected] |