Mehmet KARA |
|
Meseleye yanlış yerden bakmak |
Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı her yıl yeni mağdurlar oluşturarak devam ediyor. Başörtülüler üniversite sınavına giremiyor, okuyamıyor, kamuda çalışamıyor. Hem de kanunsuz bir şekilde… En kötüsü de artık “kabullenilmiş” gibi yasağın kaldırılması için de bir adım atılmıyor. Geçtiğimiz hafta “Ayşe karşı mahallede” spotlarıyla Hürriyet yazarı Ayşe Arman “başörtüsünü” magazin boyutu ile ele alıp, halkın inanç ve değerlerini de hafife alan bir yazı dizisi yayınladı. Başörtülü kadınlara kendi üzerinden “Ninja kaplumbağa” diyecek kadar götürdü işi… Sonradan özür dilemiş olsa da bir anlam ifade etmedi. Çünkü başörtülüleri rencide edici ifadeler bununla da sınırlı değildi. Başını örtüp zengin semtlerde gezmiş, mini etek giyip muhafazakâr ilçelere gitmiş. Tesettür mayosu giyip otellerin havuzlarına girmiş. Sonra da bunları alaycı bir üslûpla gazetesinde yazmıştı. Başörtüsü takıp her yere girdiğini söyledikten sonra da şöyle bir sonuç çıkarmış: “Mahalle baskısı sıfır… Yandık… Bunun haber değeri yok… Ya da var mı? Birilerinin bağırıp, çağırması lâzımdı… ‘Gidin, defolun, sizi istemiyoruz’ demesi… Demediler… Neyse ne, olan bu…” Gerçeği geç de olsa görmesi yazı dizisinin tek önemli tarafı oldu. * * * Arman, başörtüsünün magazin boyutunu yazdı, ama bir de yasak boyutu var. Bunu görmezden gelirken başörtülülerin yaşadığı sıkıntıları yazmadı ya da yazamadı. Yasak mağduru insanlarla sohbet etse, onları anlamaya çalışsa daha hayırlı bir iş yapmış olurdu. Bazı sivil toplum örgütleri tarafından Türkiye’nin bazı illerinde kurulan “Başörtüsü özgürlük platformları”nın toplantılarına bir kez katılsa daha önemli bir gazetecilik yapmış olmaz mıydı? Bu platformlar kar, yağmur, sıcak dinlemeden yaptıkları eylemlerde; Kocaeli’nde 222, Sakarya’da 201, Ankara’da 182, Van’da 142, Akyazı’da 128, Konya’da 97 hafta geride kaldı. Bu insanlar her hafta Cumartesi günleri toplanarak ne söylüyorlar? Bunların dertleri nedir? Bunları hiç mi merak etmedi gazeteci refleksiyle… Her yere girdiğini sadece bir “gece kulübü”ne giremediğini söyleyen Arman’a sormak lâzım: Başörtüsü örtüp, asker bir yakınının yemin törenine katılabilir miydi? Orduevine girebilir miydi? Başını açmadan herhangi bir üniversitenin kampüsünden içeri girebilir miydi? Başı örtülü olarak bir devlet büyüğünden ödül alabilir miydi? Herhangi bir sınava girebilir miydi? Bu soruları uzatabiliriz… Ama soruların cevabı hep “hayır” olur. 10 çeşit baş bağlama modelini gazete sayfalarında yayınlamak yerine bu uygulamaların yanlışlığını yazması daha faydalı olmaz mıydı? Arman “haber gereği” örtünmüş. Başörtülüler ise inançları gereği başlarını örtüyorlar. Başörtüsü öyle aç-kapa işi değildir. Konu hafifletilemez. Çünkü, İslâm’ın bir emridir. Bir gün, müstehcen pozlar vereceksiniz, ertesi gün tesettüre bürüneceksiniz. Buna ne dendiğini de kendisi bulsun… * * * Arman’ın “bu derin araştırması”yla ilgili birçok şey yazıldı çizildi. Meşhur olmak istediği, gazetenin yaz dolayısıyla tiraj kaybını önlemek için bu yola başvurulduğu söylendi. Biz de belki muhatap alarak yazı yazmakla reklâmını yapıyoruz ancak bunlara da cevap verilmesi gerekiyordu. Özet olarak kendisine şunu söyleyelim. Başörtüsü yasağı kanunsuz. Başını örtenler okuyamıyor, kamu hizmetlerinde çalışamıyor, seçilme hakkını kullanamıyorlar… Bir de şunu unutmasın, başörtüsü öyle hafife alınacak, magazinleştirilecek bir konu değildir. Yıllardır çözüm bekleyen ülkemizin en önemli sorunlarından birisidir. Başörtüsü Diyanet İşleri Başkanlığının da açıkladığı gibi “Dinimizin emridir.” En temel insan hakkıdır. Eğer iyi bir gazetecilik yapmak isterse acizâne tavsiyemiz başörtüsü mağdurlarının sıkıntılarını dinlesin. O zaman hayırlı bir iş yapmış olur. Bu “inceleme”nin kendisine tek faydası ne başörtülüler mahalle baskısı yapıyor, ne de milletimizin başörtüsü ile bir problemi var. Bunu “karşı mahalle”yi gezerek öğrenmesi onun için çok büyük kazanç olmuştur! Taraf gazetesinin başörtülü yazarı Elif Çakır’ın şu sözleri Arman’a en güzel cevap oldu. “…Ve bu ülke maalesef örtülü insanlarına, Kürtlerine, Alevilerine her gün parmak sallayarak ‘ötekileştirme’ reaksiyonları gösteriyor. Dolayısıyla bazen empati kuracağım derken ‘ortalık karıştıran’ olursunuz. Daha doğru bir deyimle ‘fitne’ çıkartırsınız? Bu açıdan bakıldığında Ayşe ‘empati’ kurmak yerine ‘ortalık karıştırmak’ için düşmüş yollara. Bu macerasında Ayşe’nin aklı tatil meselelerine ermiş sadece. Senin eğlence konuların değil bunlar Ayşe.” (14.7.2009) Ders almayı bilene… 18.07.2009 E-Posta: [email protected] |