Suna DURMAZ |
|
İsrail’in temeli (1) |
Theodore Herzl’in öncülük ettiği Politik Siyonizm Hareketi, emperyalist güçlerle menfaat işbirliği yaparak Filistin toprakları üzerinde “Ulusal Yahudi Devleti” olarak vasıflandırdığı İsrail’i kurduğunda, uluslar arası kamuoyuna kuruluş bildirisini 14 Mayıs 1948’de şöyle açıklamıştır: “Tarih sahnesinde ilk olarak İsrail toprakları (Filistin) üzerinde görülen Yahudi halkı, burada kendi kültürel, dinî ve siyasî özelliklerini belirlemiş; millî ve evrensel boyutlarda bir kültür değeri oluşturarak bağımsız bir hayat sürmüştür. Ezelî Tevrat’ı da buradan dünyaya tereke olarak bırakmıştır. Kendi topraklarından zorla kovulduktan sonra, dağılmış oldukları bütün ülkelerde hatıralarına imanla sadık kalmış; vatana geri dönüp yeniden siyasî bağımsızlıklarını almak için duâ etmeyi asla bırakmamışlardır. Bu kültürel ve tarihî bağların dışında; asırlar boyunca, her Yahudi nesli tarihî vatanlarına geri dönüp yerleşmeye çabalamıştır. Ve nihayet, bu son nesil büyük kitlelerle vatana dönmüştür. Gizlice hicret edenler; ilk öncüler ve koruyucular, çölü çiçekli bir bahçeye çevirmişlerdir. İbraniceyi canlandırmış, şehirler ve köyler inşa etmiş, gelişmekte olan bir toplum oluşturarak kendi ekonomi ve kültürlerinin patronu olmuşlardır. 1897 yılında toplanan ilk Siyonist Kongre, Thedore Herzl’in başlatmış olduğu ‘Yahudi Devleti’ vizyonundan esinlenerek Yahudilerin kendi millî vatanlarında yeniden varlık bulmaları hakkını açıklamıştır. Bu hak; 2 Kasım 1917’de açıklanan Balfour Deklarasyonuyla tanınmış; Milletler Cemiyeti de, Yahudi halkı ve İsrail toprağı arasında tarihî bir bağ olmasına binaen, Yahudilerin kendi vatanlarına dönüp yeniden yapılanma hakkını onaylamıştır. 2. Dünya Harbi esnasında, Yahudi halkı barışı ve özgürlüğü seven milletlerle beraber şeytanî Nazi Kuvvetlerine karşı mücadele yürütmüş; savaşta sergilediği üstün çaba ve askerlerinin kanıyla Birleşmiş Milletler üyesi olmayı hak etmiştir. 29 Kasım 1947’de toplanan BM Genel Kurulu İsrail toprakları üzerinde bir Yahudi devletinin kurulmasını öngören kararı kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler’in Yahudilerin devlet kurma hakkını tanımış olması verilen yeni bir hak değildir. Yahudilerin diğer milletler gibi bağımsız ve egemen bir devlet sahibi olmaları tabiî haklarıdır.” (Benjamin Beit- Hallami, Original Sins, s. 51) “Halksız olan topraklar, topraksız olan halka” (Arzun bila Şa’ab, li Şa’bin bila arz) diye kökünde zulüm yatan bir sloganla yola çıkan Siyonistler, Filistin’i ele geçirmek için adam öldürme, gasp, hırsızlık gibi vesilelere başvurmayı meşrû saymışlardır. Bir ateist olan İsrail’in demir yumruklu kadın başbakanı Golda Meir, 1970 yılında bir grup Yahudi yazarla yaptığı sohbette, 1920 yılında Filistin’i ziyaret etmiş olan bir Polonyalı Yahudinin izlenimlerini “Gelin çok güzel (Filistin)! Ama ona sahip olan bir damat var” diye dile getirdiğini, kendisinin de bu söze karşılık olarak “Allah’a şükür olsun ki damat çok zayıf ve gelin kolayca kaçırılabilir” diye cevap verdiğini söyler. (Original Sins, s. 78) Golda Meir daha sonraki yıllarda yaptığı bir açıklamada ise, “Bu ülke, Tanrı tarafından yapılmış olan bir vaadin yerine gelişidir. Onun yasallığını tartışmak gülünç olur.” (Roger Garaudy, Siyonizm Dosyası, s., 81) diyerek kendisi ateist olmasına rağmen Filistin’in gaspla ele geçirilmesine din kisvesi giydirmekte sakınca görmemiştir. İsrail’in kuruluş bildirisinden ve Golda Meir’in sözlerinden anladığımız kadarıyla Yahudi Devleti kurulurken iki şey esas olarak alınmıştır. 1- Dinî haklar. 2- Tarihî haklar. Bilindiği gibi, Filistin’in ilk sahipleri Arap Yarımadasından buraya göç etmiş olan Kenanlılardır. Peygamberlerin babası sayılan Hz. İbrahim, bir müddet Filistin’de yaşadıktan sonra Mısır’a gitmiştir. İsrailoğullarının Peygamberi Hz. Musa ise, rivâyetlere göre Filistin’de hiç yaşamamıştır. Mısır’da yaşayan İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarmak isteyen Hz. Musa, Allah’ın emriyle kavmiyle beraber Kızıl Deniz’i geçerek Filistin topraklarına doğru gelmiştir. Cenâb-ı Hak, İsrailoğullarına Kudüs’e girmelerini emretmiş, onlar ise Amâlika dedikleri Filistin halkından korktuklarından, Rablerinin Kudüs’e girme emrine itaat etmemişlerdir. İşte bu itaatsizlikleri yüzünden, Cenâb-ı Hak tarafından cezalandırılmışlar; kırk yıl boyunca Sina Yarımadasında kaybolup gitmişlerdir. Hz. Musa bu kayboluş yıllarında Sina’da vefat etmiştir. Tarih boyunca Asurlular, Babilliler, Persler, Makedonyalılar ve Romalıların hükmü altına giren Filistin toprakları; Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçmiş, on üç asır boyunca da İslâm hakimiyeti altında kalmıştır. 60 yıldır Filistin toprakları üzerinde hüküm süren İsrail’in kuruluş temellerini inceleyip; Siyonistlerin Filistin toprakları üzerindeki dinî ve tarihî haklar iddiasının esasına inmeye ve önce dinî haklar iddiasına açıklık getirmeye çalışacağız. Bu konuda www.christiananswers.net/turkish/bible-tr adresinden aldığımız Muharref Tevrat âyetlerine sıklıkla başvursak da, ana referans kaynağımız Natık-ı bil Hak sıfatıyla Kur’ân-ı Kerim olacaktır şüphesiz. Zira, İsrailoğulları tarihinin gerek akidevî, gerekse sosyal yönleri konusunda bizleri aydınlatan Kur’ân-ı Kerim, Yahudilerin iddialarına da cevap vermektedir.
KAYNAKLAR:
1- Benjamin Beit- Hallami, “ Orijinal Sins- Reflactions on the History of Zionism and İsrael,” Olive Branch Press, 1993., 2- a.g.e., 3- Roger Garaudy, “Siyonizm Dosyası,” Pınar Yayınları, 2000. 20.07.2009 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |