20 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

AKP, halka verdiği sözü tutmadı

Gündemdeki konuları değerlendiren Taraf gazetesi yazarı Elif Çakır, AKP’nin halka verdiği sözleri tutmadığını söyledi. 1982 Anayasasına yama yapmaya çalışan AKP’yi eleştiren Çakır “Âcilen anayasanın değişmesi gerekiyor. AK Parti’nin en büyük handikapı tekme vursanız çökecek olan 82 Anayasası üzerinde değişiklikler yapmaya çalışmasıdır. 22 Temmuz’da insanlar darbe istemediklerini göstermiştir. Ancak AK Parti halka verdiği sözü tutamamıştır” diye konuştu.

Dindar erkeklerin 28 Şubat’tan sonra ihale

peşinde koşmaları üzücü

Geçtiğimiz hafta, Hürriyet yazarlarından Ayşe Arman başörtüsü meselesinin toplumda nasıl tezahür ettiğini görmek için arkadaşıyla birkaç günlüğüne tesettüre girerek laik kesimin uğrak yerlerine gitti. Reina’ya tesettürlü alınmayan Ayşe Arman diğer mekânlarda bir hakaretle karşılaşmadığını yazdı. Tesettüre girerek “Bir top kumaşa dönüyorsunuz” diyen Ayşe Arman konunun dinî tarafını hiç değerlendirmedi. Biz de başörtülü kadınlar meselesini Taraf Gazetesi’nin başörtülü yazarı Elif Çakır’a sorduk.

Ayşe Arman başörtüsü takarak bir yazı dizisi

hazırladı. Yazı dizisini okuduğunuzda ne gördünüz?

Ayşe Arman’ın yazı dizisinin anonsunu gördüğüm zaman ortaya nasıl bir çalışma ve sonuç çıkacağını tahmin etmiştim. Nitekim yazı dizisi yayınlanmaya başladığında yanılmadığımı gördüm. Zira yıllardır bu ülkede baş örtüsüne nasıl bakıldığını ve nasıl tahminler yürütüldüğünü biliyoruz. Peki, tebdil-i kıyafet yaparak böyle çalışmalar yapılamaz mı? Elbette yapılabilir. Nitekim Alman gazeteci Günter Wallraff, Almanya’daki Türk işçilerin uyum sorunu ve karşılaştıkları haksız önyargıları araştırmak için Ali ismiyle inşaatlarda çalışmıştı. Türkiye’de de böyle çalışmalar yapılabilir, ancak bu “Rüzgâr gibi geçti” şeklinde yapılmamalıdır. Zaten yapılan çalışmaların satır aralarında “Bu bez parçası mıymış bu milleti bölen, örtününce bir top bez parçasına dönüyorsunuz. Nişantaşı’nda kafede otururken kimse saldırmıyor. Burdan istediğimiz gibi bir haber çıkmayacak” yaklaşımı niyetini ortaya koyuyor. İyi niyetle yapılmış bir çalışmaya önyargılı bir yaklaşımımız yok yani..

Zaten Ayşe Arman yaptığı haberden önce “Karşı mahallenin kadınlarını anlamamız mümkün değil” demiş...

Arman’ın yaptığı çözüm odaklı bir çalışma değil. Gönül isterdi ki bir eşcinselin hakkı ve evde özürlü bir çocuğu olan anne için imza kampanyası başlatan Arman başörtüsü sorunu konusunda da ciddî bir çağrıcı olabilirdi. Bu konuyu olumlu mânâda işleyebilirdi. Üzücü olan şu, siz Türkiye’nin ekseriyetine hitap eden bir gazete olacaksınız, o gazetenin yazarı olacaksınız, bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan insanların yaşam tarzlarına da bu kadar yabancı kalacaksınız. Bu insanları uzaydan inmiş bir yaratığı gözlemliyormuşsunuz gibi yaklaşacaksınız.

Arman’ın başörtülülere hakaret edilmesini

beklemesi de insanları zan altında bırakan birşey değil mi?

Bu bakış açısının hâlâ kırılmadığını görüyoruz. Belli bir görüşte olan bu insan bu ülkenin Kürtlerine, Alevilerine, dindarlarına öteki gözüyle bakıyorlar. Başörtülü kadınlar için “Ninja kaplumbağa” benzetmesinde bulunan bu zihniyet sahipleri, aklı olan bir kadının örtünmeyeceği, bunu ancak koca-baba-çevre baskısıyla yapacağı şeklinde bir düşüncedeler.

Örtünmenin inanç boyutu akıllara getirilmiyor

galiba?

Katı laik kesimin meseleye böyle bakmadığı belli. Sanki “Ayşe Arman gibi güzel bir kadın tesettüre girince ne kadar çirkin oldu” görüşü, örtülüler üzerinde “Örtünmek çirkinleştirir” kanaatini meşrûlaştırıyor...

Bazı kesimler, başörtüsüne siyasî simge dışında bir anlam yüklemiyor galiba?

Başörtüsüne AK Parti’yle birlikte bakarsanız bu düşünceye kapılırsınız, ancak başörtünün bütün siyasî partilerin ötesinde bir anlamı ve geçmişi var. Başörtüsüyle Reina’ya girmenin ötesinde girilmesi gereken daha elzem yerler var. Reina’ya girmek keyfi birşey. Başörtülü insanlar kamusal alanda çalışamıyorlar, okullarına gidemiyorlar. En doğal haklarını elde edemiyorlar siz kalkmış Reinaya girmekten bahsediyorsunuz. “Başörtülülere mahalle baskısı yok” diyerek yasakları meşrûlaştırıyorsunuz.

Başörtüsünü, kadınlar koca baskısıyla mı takıyor? Meselâ siz niye takıyorsunuz?

Burada dine ve dindarlığa bakış açısındaki sakatlıktan kaynaklanan bir algı var. Bu düşüncedeki insanlar için başörtüsü eşittir; çirkinleşmek, köylüleşmek, koca baskısı... Aşkın ömrü üç yıldır denir, öyleyse başörtülü kadınlar kocalarından ayrıldıktan sonra tesettürden çıkmaları gerekirdi. Bunun yanında üniversiteye gelen kızlar ailelerinden uzakta oldukları için açılmaları gerekirdi. Örtünmek başkası için yapılabilecek birşey değil. Sürekli birileri yargı makamında başörtülüler de sanık sandalyesinde. “Siyasî simge taşımıyoruz, inancımız dolayısıyla takıyoruz” diye sürekli savunma pozisyonundalar. Ancak ne anlatırsanız anlatın, yargı makamındakiler bir türlü inanmak istemiyorlar.

Peki tesettür kadınları kısıtlıyor mu?

Bir dine inanıyorsanız onun gereklerini yerine getirmeniz lâzım. Tesettürlü bir kadın tesettürsüz bir kadın kadar rahat olamaz. Kadının doğasında süslenmek, kendini göstermek olabilir, ancak örtü kadınların nefsinin aşırılıklarını törpüleyen birşeydir. Yoksa Arman’ın dediği gibi “Başörtüsü taktım duyamıyorum, kumaş topuna döndüm” gibi birşey değil.

Aslına bakarsanız İslâm erkeklerin de giyiminde aşırıya kaçmamalarını öğütler. Gösteriş olan her durumdan sakınmamızı ister...

Bu ülkede dindarlığın da, modernliğin de tanımı kadınlar üzerinden yapılıyor. Bir erkeğin görüntüsüne bakıp bu erkek dindardır diyemezsiniz ancak ya onunla konuşmanız lâzım, ya camiye giderken yakalamanız lâzım, ya da yüzüğünün gümüş olması lâzım. Artık beyaz altın diye birşey var. Onun için gümüş yüzük de geçerli olmuyor. (gülüyoruz)

Peki erkeklerin de İslâm dinini simgeleyen şeyleri daha görünür şekilde yaşamasını ister miydiniz?

Aslında ben olaya erkek-kadın mevzuu olarak bakmıyorum. Sorumluluğu erkekler üstlensin, kadınlar geride dursun diye birşey yok. Bütün âyetler “mü’min kadın ve erkeklere” diye hitap eder. Bunun yanında kadın ve erkeğin kendilerine özel sorumlulukları vardır ve herkes kendi sorumluluklarını üstlenmesi lâzım.

Erkeklerin ne gibi eksikleri var sizce?

Feminist bir bakış açısıyla değerlendirme yapamam... Laik kesimin dindar kadınları köşeye sıkıştırdıkları gibi, dindar erkeklerin başında bulunduğu kuruluşlar da dindar kadınları sıkıştırıyor. “Başörtülüsün ve bizden başka kimse seni işe almaz. Onun için vereceğimiz maaşla yetin” mantığının doğru olduğunu düşünmüyorum. Dindar erkeklerin başında bulundukları kuruluşların da daha düzgün, daha adil bir mü’mine yakışır tarzda hareket etmesini isterim. Radikal bulduğumuz “Şu partiye oy vermek küfürdür” diyen erkeklerin 28 Şubat süreciyle ani bir değişimle ihale peşinde koşan insanlar haline dönüşmeleri üzücü...

Sizce kadınlar inançları dolayısıyla daha mı fazla bedel ödüyorlar?

Bunu söylemeye gerek var mı her şey ortada? Kadınlar daha görünür oldukları için bu bedeli ödüyor. Bir dindar erkeğin işe başlamasıyla, başörtülü bir kadının işe başlaması arasında büyük farklar olabiliyor. Doğan Grubuna bağlı bir gazetede dış haberleri takip edecek birine ihtiyaç duyuluyor. Daha sonra gelen cv'ler içinden en öne çıkanı seçiyorlar ve cv sahibini görüşmeye çağırıyorlar. Gelen başörtülü bir bayan. Genel yayın yönetmeni ne yapacağını şaşırıyor. Kendisini böyle işyerine alamayacaklarını söyleyerek dışardan çalışabileceklerini belirtiyor. Dindar bir erkek böyle birşeyle karşılaşmaz.

Kadınların çalışması konusunda da tartışmalar var, sizin görüşünüz nedir?

Öncelikle başörtülü kadınların eğitimleri önündeki engeller kaldırılmalı, bu daha sonraki bir tartışma. Ben kadınları agresifleştiren, erkekleştiren, duygularını törpüleyen işlerde çalışması taraftarı değilim. Ancak ya çalışmak, hayatını idame ettirmek zorundaysa!

Örtünmek sizin hayat enerjinizi etkiliyor mu?

Arman böyle bir tesbitte bulunmuş...

Herkesin keyif aldığı, ciddîye aldığı meseleler farklıdır. Sizin hayata bakışınızla benim hayata bakışımız ayrıdır. Bu açıdan bakıldığında insanların hayata tutunmak için aldıkları enerjinin kaynağı da farklıdır. Eğer sizin hayatta enerji kaynağınız Reina’ya gitmekse Reina’ya alınmazsanız durum farklılaşır. Arman’ın başörtülüleri anlamlandırması için illa tesettüre girmesi gerekmiyordu. Başörtülü arkadaşlarıyla zaman geçirebilir, onların düşüncelerini dinleyebilirdi. Kaldı ki Tempo dergisinde çalışıyorken yayın yönetmenimiz Murat Sabuncu, Bebek Lucca ile ilgili bir haber yaptığımızı ve benim orda gözlem yapmamı istedi. Ancak başörtülü olmam dolayısıyla beni içeri almadılar. Aslına bakarsanız bunlar çok önemli meseleler değil. Bir noktadan almazlarsa almasınlar diyebiliyorsunuz ancak devlet temel haklarınız olan eğitim hakkını engelleyince böyle söyleyemiyorsunuz.

Başörtüsü sorununda gelinen son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu rejim başörtülü evlâtlarını küstürdü. Bir noktadan sonra haksızlığa karşı haykırmak yerine çözüm yolları bulmaya çalışıyorsunuz. Katsayı ve başörtüsü sorunu yüzünden yurtdışında eğitim almak zorunda olan çocukların bu ülkede kalsalar daha kaliteli bir eğitim alamayacaklarını düşünüyorum. Yurtdışına çıkıyorlar, iyi yetişmiş insanlar olarak geri dönüyorlar. Bu çocukların bu ülkeye fazla geldiklerini düşünüyorum.

”Ak Parti iktidara geldi başörtüsü eylemleri durdu. Demek ki bu insanlar başörtüsüne siyasî açıdan bakıyorlarmış” eleştirilerine ne dersiniz?

Eylemlerin gereksiz olduğunu düşünmüyorum. Son zamanlarda Hakan Albayrak, Mehmet Şeker, Özlem Albayrak'ın yazılarına baktığınızda Ak Parti iktidarıyla birlikte kendi muhaliflerini oluşturmaya başladığını görebilirsiniz. Daha sağlıklı tartışmaların, daha serinkanlı seslerin çıktığını görüyoruz.

Sizin Ayşe Arman’ın tabiriyle karşı mahalleden arkadaşınız var mı?

“Benim şu kadar başı açık arkadaşım var. Bu kadarı laik, şu kadarı ateist” demek çok sığ bir anlayış. Halkın böyle bir sorunu yok. Geçenlerde Nazif Zorlu’nun bir gazetede röportajı çıktı. Kızlarından biri açık, diğeri tesettürlü ancak biz bunu yeni öğrendik. Ancak bazı gruplar toplumu ayrıştırarak bunun üstünden rant elde etmeye çalışıyor. Bunun için de medya kuruluşları da var. Dindarlık tanımı İsmailağa üzerinden yapılıyor. Eğer siz Nişantaşı’nın karşısına İsmailağa’yı çıkarırsanız bu doğru bir karşılaştırma olmaz. Dindar deyince neden üniversiteye alınmayan genç kızlar veya modern yaşam içinde dinini yaşayan insanlar gösterilmiyor? Amerika’da İsmailağa’ya benzeyen otuz semt var. Avrupa’da ise yirmi semt. Bırakın İsmailağa öylece kalsın.

Sizce insanların haklarını elde etmesi için ne

yapılabilir?

Acilen anayasanın değişmesi gerekiyor. AK Parti’nin en büyük handikapı tekme vursanız çökecek olan 82 Anayasası üzerinde değişiklikler yapmaya çalışmasıdır. 22 Temmuz’da insanlar darbe istemediklerini ve AK Parti’nin arkasında olduğunu göstermiştir. Ancak AK Parti halka verdiği sözü tutamamıştır. 82 Anayasasının onarılacak yeri kalmamıştır. AK Parti’nin halkla birlikte yeniden bir vatandaşlık sözleşmesi imzalaması gerekiyor. Halk yapılacak reformların arkasındadır, kaldı ki laik kesim içinden de AK Parti’nin yapacağı değişikliklere büyük destek vardır.

Ancak milletin bedel ödemeye razı olmadığı ifade ediliyor...

Bu millet bedel ödemeye razı olduğunu 27 Nisan muhtırası karşısındaki duruşuyla göstermiştir. Menderes döneminde halk bu kadar bilinçli değildi, ancak bugün halk darbelere dur diyebilecek güçtedir. Ya AK Parti iki ileri bir geri attığı adımları halka izah edecek ya da cesur davranacaktır. Eğer bunlar yapılmazsa halk AK Parti desteğini çekeceğini yerel seçimlerde göstermiştir. Halk AK Parti’ye seni uyarıyorum dedi Başbakan “Halkın verdiği ikazı aldık” dedi.

Başörtüsü meselesine dönersek insanlar “Bülent Arınç gibi bir insanın gelininin başı nasıl açık olur” diye büyük eleştiriler yönelttiler. Bu doğru bir eleştiri mi?

Benim de 16 yaşında bir kızım var. Örtünmek istemedi. Ben de kızımın kendi isteğiyle örtünmesi taraftarıyım. Baskıyla başörtüsü örtülmesine karşıyım. Bülent Arınç’a yapılan başka bir mahalle baskısı değil mi? Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan marka giyindiklerinde “İslâm dininin sadeliğine aykırı hareket etmek”le suçlanıyorlar. Sade giyindiklerinde ise köylülükle suçlanıp “Avrupaî değiller” deniliyor. Ne yaparsanız yapın eleştiriye maruz kalıyorsunuz. Bülent Arınç gibi iddia sahibi bir insanı başı açık birine âşık olmasından dolayı eleştirebiliriz. Ancak bir insanı kızıyla, oğluyla yargılamak doğru bir davranış değil. Her insan kendi dindarlığından ve imanından sorumludur. Yıllardır söylenen “Babalarının zoruyla yapıyorlar” ezberi bu durumda bozulmuş oluyor. Bunun yanında benim dikkat çekmek istediğim bir hususta ateistlerin nüfus cüzdanında "Dini İslâmdır" yazması. Devletin dini olmaz insanların dini olur. Ateist bir insan için nüfus cüzdanında İslâm yazması bir züldür. Burda insan hakları ihlâli var. Ayrıca nüfus cüzdanında İslâm yazan insanlar İslâmiyeti yaşamaya çalıştığında ise “Hopp yaşayamazsın” deniyor.

Siz Ayşe Arman’ı eleştiren yazınızda daha çok Arman’ın çirkin olduğu yönünde bir yazı kaleme aldınız. Daha bilimsel bir eleştiri yapamaz mıydınız?

Başörtüsü meselesinin değerini anlayamayacak kadar sığ bir yazı dizisine “Bak bizim kızlarımız üniversiteye giremiyor. Ciddî sorunlarımız var” demek meselenin özüne haksızlık olur diye düşündüm ve pencereden bakmaya çalışarak bir yazı kaleme aldım. Sanırım maksat hasıl oldu.

Yeniden, örtünmenizdeki amaç ne, demek

istiyorum?

Örtü kadını cinsel bir nesne olmaktan çıkarıp insan olarak ortaya koymanın bir yoludur. Erkekler kendini göstermek isteyen kadınla örtülü bir kadına başka bakarlar. Kadınlar örtüyle kendilerini rahatsız eden bakışlardan korurlar.

Sizin bu tesbitinize bir takım eleştiriler geleceğine emin olabilirsiniz.

Bütün erkeklerin makyajlı kadına bakışıyla makyajsız kadına bakışı aynı mı? Saçı uzun kadına bakışıyla saçı erkek kesimi olan kadına bakışı aynı mı? Bir mankene bakışıyla bir akademisyene bakışı aynı mı? Erkekler ve kadınlar açısından ister dindar olsun ister olmasın öz değişmez. Ben Kur’ân’ın tesettür âyetlerine iman ediyorum..

Tesettürlü kadınların da, erkeklerin dikkatini

çekmek için renkli giyindikleri ifade ediliyor...

Bu bir insanın dünyayla imtihanıdır. İnsanın nefsiyle mücadelesidir. Nefisle mücadele kolay değildir. Burda insanların takva derecesi önemlidir. Ancak örtülü kadınları bu tür argümanlarla yargılamanın doğru olduğunu düşünmüyorum.

Genç dindar erkeklerin tesettürsüz kadınlarla

evlenmesini “Ne olacak bu tesettürlü kızlar” sorusuyla eleştiren yazanlar var. Sizin görüşünüz nedir?

Bence sorun tesettürlü kadınların evlenme sorunu değil. Dindar erkeklerin kendi sorunudur. Takva sahibi bir kızın kaybedeceği birşey yoktur. Meseleye dindar kızlar, hangi erkeklerle evlenecek diye bakmak daha doğru olur diye düşünüyorum. “Tesettürlü kızlara yazık oldu” değil, meselenin özü kızların tercih edeceği erkek. Bunları feminist bir bakışla söylemiyorum. Kaldı ki Hazreti Peygamberimize evlilik teklifi yapan Hz. Hatice’dir. Dinin özünde kadınların edilgenliği diye birşey sözkonusu değil.

H. HÜSEYİN KEMAL

20.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (17.07.2009) - BURSA’DA İKAMET EDEN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ MUSTAFA ŞAHİN:

  (13.07.2009) - Ordu siyasetin göbeğinde

  (12.07.2009) - MAO'DAN SONRAKİ BÜYÜK DEĞİŞİM

  (07.07.2009) - Yeni Asya; her zaman rotayı düzgün tutar!

  (06.07.2009) - Başbakan yargılanıyorsa, G. Kurmay Başkanını da yargılayabilmeliyiz

  (29.06.2009) - Bediüzzaman erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısına kızıyor

  (22.06.2009) - SADECE KÜRTLERE KARŞI DEĞİL

  (21.06.2009) - İZMİRLİ OKUYUCULARIMIZDAN FERHAT ÖĞMEN:

  (17.06.2009) - 40 YILLIK TRABZONLU OKUYUCUMUZ ADNAN GÜRSOY:Mesai arkadaşlarım da Yeni Asya’yı takdir ediyor

  (16.06.2009) - Yeni Asya’yı her gün baştan sona kadar okurum

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.