Cevher İLHAN |
|
“Özerklik talebi” ve “iftirak projesi” (1) |
Son haftalarda garip olaylar oluyor. Bir yığın iç ve dış gündem arasında içte ve dışta yeniden “federasyon talepleri” seslendiriliyor; Türkiye’nin “iftirak projeleri”yle bölünüp parçalanmasının âdeta temrinleri yapılıyor. PKK terör örgütünün Kandil Dağındaki “bir numarası” Karayılan’ın gazeteci Hasan Cemal’le yaptığı “kerpiçten köy evinde dört saatlik görüşme”de “paradigma değişti” diye mesaj göndermesinin ardından DTP’de de bu yönde rapor ve söylemler ortaya konulmakta. Karayılan’ın, Bush döneminden beri “terör örgütünün silâh bırakması ve dağdan inmesi” önerisine, “eşitlik ve özgürlük” perdesinde koştuğu “demokratik özerk Kürdistan” şartı, sözkonusu “paradigma”yı açıkça ortaya koymakta. (Milliyet, 6 Mayıs. 2009) Cemal’in, Karayılan’la Ankara arasında “gazetecilik görevi”yle mesaj taşıması tartışması bir yana. Terör örgütünün fiilî lideri, her ne kadar, bağımsız Kürt devleti kurmanın artık geçmişte kaldığını ve daha mâkul çizgide olduklarını iddia etse de; ve “bu özerklikten kasıt, federasyon değildir” dese de, neticede demokratikleşme ile sağlanacak temel hak ve hürriyetlerin ötesinde “özerklik”le ayrılığa ve bölünmeye zemin hazırladığı görülüyor. Bu sürecin, önce 1993’te ve devamında 1999 ile İmralı’da başladığını, “Öcalan’ın tâlimatı”yla bu taktiğe başvurduklarını itiraf eden Karayılan’ın bu ifâdelerinin peşinden, DTP’nin hazırladığı raporda da açıkça “İskoç modeli” ile Türkiye’nin bayrakları ayrı ve ayrı ayrı parlamentoları bulunan 23 ayrı özerk bölgeye taksimi teklifi kayda değer. Zira bu “teklif”te de İmralı’daki terörist başının “Kürtlerin yegâne temsilcisi” kabul edilip serbest bırakılması ve Ankara’nın kendisiyle diyalog kurması ve bölge meselelerinin siyasallaşan örgütün inisiyatif ve politikalarıyla şekillenmesi önerilmekte…
“FEDERASYON” TAKTİĞİ… DTP’nin eş başkanı Ayna’nın, “Nevruz olayları”ndan bu yana her fırsatta Ankara’nın Öcalan’ı muhatap alması gerektiğini bildirmesi ve Öcalan’ın mesajını iletip “rapor istediği”ni aktarması, bunun ifâdesi. Diğer eş başkan Türk’ün, partisinin milletvekili ve belediye başkanlarıyla toplantısında ve Marksist örgütün lideri Öcalan’ın resimleriyle dolu pankartları altında yapılan mitinginde, “PKK’nın eylemsizlik sürecinin 1 Eylül dünya barış gününe kadar uzattığını” ve bir nev'î “tek taraflı ateşkes ilân ettiklerini” duyurup sözkonusu teklifleri için âdeta şantajda bulunması dikkat çekici… Kısacası İmralı, DTP ve Kandil’in son dönemde “federasyon taktiği”nde buluştuğu olayların arka plânında okunuyor. Ayna’nın, özgürlük ve demokrasi isteklerinin akabinde savurduğu, “terör örgütüne yönelik operasyonlar devam ederse daha kanlı bir süreçe başlar” tehdidinde açıkça anlaşılıyor. Buna, geçtiğimiz hafta DTP’li belediye başkanlarının randevu bekledikleri Cumhurbaşkanı Gül’e sunacakları “öneri paketi”nde, “eyâlet sisteminin tartışılması ve İspanya’daki Bask modeli ile İskoçya modelinin birebir uygulanması isteği”nin tekrarlandığına bakıldığında, DTP’nin Kandil’deki Karayılan ile İmralı’daki Öcalan’ın taleplerini sıraladığı görülüyor. (a.g.g., 9.7.2009)
“TAVAİF-İ MÜLÛK” İKAZI… Keza Öcalan’ın, Kürt sorununun çözümü konusunda Ağustos ayında bir yol haritası açıklayacağı ve güya bağımsızlıktan vazgeçip Ankara’dakilerin de hoşuna gidecek bir makyajla, “üniter devlet yapısı içinde çözüme inandığı”nın belirtilmesi, aynı amacı taşıyor. Yine “proje” kapsamında petrol ve mâden gibi bölgedeki tabiî kaynaklardan belediyelere hak tanınmasının “öneri paketi”nde yer alması, “özerkliğin” gerisindeki maksadı deşifre ediyor. Bazı demokratik hak ve özgürlük taleplerinin yer aldığı “demokratik özerklik projesi”nde demokrasiyi katleden 12 Eylül darbesi lideri Evren’in, “Türkiye yedi eyâlete ayrılabilir” sözüne atıfta bulunulması, kaderin bir başka garip cilvesi olarak raporlara yansıyor. Ve bütün bunlar, Bediüzzaman’ın Prens Sabahattin Bey’e yazdığı cevapta, “adem-i merkeziyet fikriyle veyahut onun kardeşioğlu gayr-ı mahlut (tek ırktan oluşan) siyasî kulüpler (partiler) sirâyetinde” başvurulacak bir “muhtariyet”in, sonra “istiklâliyete (bağımsızlığa)” ve “tavaif- mülûk (memleketin küçük küçük devletlere parçalanması) suretini giyeceğini” ikazını hatırlatıyor. Bunun ırkçılığı tahrik ederek “meyl-i iftirak (ayrılma ve bölünme meyli)”ni azdırıp bölünme ve parçalanmaya götüreceği yanlışının tekrarı olduğunu gösteriyor. (Eski Said Dönemi Eserleri, 183-184) 20.07.2009 E-Posta: [email protected] |