Şükrü BULUT |
|
Kurbağalar Darwin’i kuşattı... |
Bu başlık bana ait değil. Bir Avrupa dili bilen herkes, internet haberleri arasında, Avustralya’daki Darwin şehrinin kurbağaların muhasarasında olduğunu ve şehrin kale kapılarını tutan zehirli kurbağa ordusunca tutulduğunu öğrenecektir. Yaratılışı sebeplere, tesadüfe ve tabiata vererek Allah'ı inkâr etmeye çalışanların bayraktarlarından Darwin'in ölümünün 150. sene-i devriyesini, Batılı saldırgan ateistler iyi kullanıyorlar. Bir taraftan bilimsellik, diğer taraftan tarihî vefa veya psikolojik ilgilerle Darwin'i hortlatmaya yeltenenlerin çalışmaları hakikaten göz dolduruyor. Köln'ün meşhur çiçek ve ağaç bahçesinde sergilenmiş levhalarda, evolusyon teorisinin o meşhur bildik resimleri alt bilgileriyle ziyaretçilere sunuluyor. Çeşitli bilimsel mahfillerde, müzelerde ve halka açık yerlerde Darwin üzerinden dinsizlik propagandaları gözle görülür halde yapılıyor. Gerçi birkaç sene önce de yoldaşı Freud'un böyle bir sene-i devriyesi bahane edilerek, hayli agresif ateist saldırılara Müslüman ve Hıristiyanlar hedef olmuşlardı... Karl Marx'ın, Darwin'in ve Freud'un bayraktarlığını yaptıkları inkâr-ı ulûhiyet, yani tevhid karşıtı düşmanlıkların günümüz Avrupa’sında aynen devam etmekte olduğunu şu vesile ile tekrarlamış olalım. Dinsizlerin arasındaki sıkı irtibatlar cemaat şeklini aldığından, Latin Amerika'dan Avustralya'ya kadar, dünyanın her yöresindeki dinsizler, en küçük bir hadisede ittifak ederek bize saldırıyorlar. Kitap, gazete, gözlü medya, internet ve diğer aletlere bu nazarla baktığımızda; semavî dinlere ve insanî değerlere sıra sıra dizilmiş müttefikleri taarruz halinde görüyoruz. Tahrip çok kolay olduğundan, fikren galip ya da mağlûp olmak onları fazla kaygılandırmıyor. Hâlâ bilimsellik örtüsüne bürünerek patırtı gürültü çıkarmaya çalışıyorlar. Onların temelsiz gürültülerine karşı, hem İslâm âleminden, hem de Hıristiyanlardan çeşitli cevapların medyada yer aldığını da belirtmiş olalım. Fakat bizim bu yazıdaki maksadımız iki asra varan, yaratılış teorisi üzerindeki mâlûm iman küfür çatışması değil. Dinsizliği ve sefaheti dünyaya pazarlayan İngiliz milletinin “Darwin” diye isimlendirdiği bir şehrin trajikomik hikâyesini vermek istedik. Kıt'anın kuzeyinde, tropikal çizgiye yakın sahillerdeki Darwin’i işgale yönelen meşhur zehirli kurbağaların hikâyesini bütün Batı dünyası ekranlardan gözleriyle takip etti. Darwinlilerin evlerini, bahçelerini ve şehrin her cihetini kuşatan kurbağa muhasarasına karşı, şehrin politikacıları halkı seferberliğe çağırmış. Zehirli kurbağalara karşı nasıl savaşılacağına dair “harp eğitim merkezleri” kurulmuş. Korku ve endişe içinde akibetlerini bekleyen Darwinlilerin bu mücadeleden pek ümitli olmadıkları da gelen haberler arasında. Zira nereden, ne zaman ve nasıl hücuma geçecekleri pek tayin edilemeyen bu düşmanla nasıl başa çıkılacağını kimsecikler bilmiyormuş. Dedelerinin üç yüz küsur sene önce James Cook kumandasında Aborjinleri modern silâhlarla avladıklarını bilen bir kısım İngilizler, bu musîbete sebep olarak cetlerini gösteriyorlar. Olayı zavallı Aborjinlerin intikamı olarak düşünenler olduğu gibi, Allah'a savaş açan dinsizlerin bir bayraktarının isminin bu şehre verilmesinin bu musîbete sebep olduğunu söyleyenlerin sayısı da az değil. Deneylerde en çok zulme uğrayan milletin bir kısım temsilcisinin, Allah'ın askerleri olarak, saldırgan ateistlerin biyolojik kumandanı Darwin'den intikam almaları tarzındaki değerlendirmeler de ilginç. İnkârcıları bazen karınca, bazen sinek ve bazen çekirge ile cezalandıran Rabbimiz, görülüyor ki bu defa da kurbağa ile Darwinlileri, Darwinistleri ve İngilizleri ikaz ediyor. Dinsizliğin sembol isimlerinden birinin adının bu şehre verilmiş olması, belki de musîbetin önemli sebeplerinden birisini teşkil ediyor. Şu bilgilerden sonra, Darwinlilerin kurbağalarla nasıl bir anlaşmaya gidecekleri az çok tahmin edilebilir. Şayet Darwinliler sulh u sükûnet içinde yaşamak istiyorlarsa, evvelâ Darwin ile alâkalarının olmadığını, onun sapık yalanlarına inanmadıklarını medya aracılığıyla ilân etmeleri gerekiyor. Sonra da cetlerinin işlediği cinayetle bir alâkalarının olmadığını ve bugünkü Aborjinlerle eşit şartlarda barış içinde yaşamak istediklerini evvelâ Londra'ya, sonra da Canberra'ya temsilcileri aracılığıyla bildirmeleri lâzım. Musîbetzede Kuzey Avustralyalılara, her şeyden önce bu güzel sahil şehrinin ismini değiştirmekle işe başlanması gerektiğini de bilvesile hatırlatalım. 20.07.2009 E-Posta: [email protected] |