Fatma Nur ZENGİN |
|
Yo no busco, encuentro…* |
Yazılarıma sadece sınav dönemimde ara vereceğimi düşünürken, şimdi neredeyse iki aylık bir ara vermiş olduğumu gördüm. Mısır’daki sıcak günler, yoğun iş ve sınav temposu, toplanma ve kısmen taşınma telâşesi gibi yorucu nedenler, üç haftalık sınav dönemimde neredeyse iki aylık ara vermeme neden oldu. Ama bir şekilde yakalayıp devam etmek gerekiyor. Kahire’de birbirinden yoğun günler geçirirken, sanki benim gidecek olduğumu herkes anlamış ve giderken üzülmememi isterlermiş gibi, elbirliği yapmışçasına birçok Kahireli ve Mısırlı beni çok üzerek hayal kırıklığına uğrattı. Hatta uçağa binerken, “Fırsat olsa da, kaydımı başka ülkeye alsam” diye derin düşüncelere bile daldım. Ama zaman herşeye iyi geliyor… Zor anlar gitti şimdi, benim de küskünlüğüm, kırgınlığım bir nebze hafifledi. Yine de, hava sıcaklığının 50 dereceleri bulduğu bu günlerde, Mısır’da olmayı pek istemem sanırım. Mısır’a ilk gittiğim yılın yaz tatilinde Türkiye’ye geldiğimde, komşuların ve seyyar satıcıların sesi olmadan, “Türkçe” bir kahvaltı edebilmeyi umarak balkona çıktığımda, komşuların Arapça konuştuğunu duyunca hayrete düşmüştüm. Sadece kulak alışkanlığı olduğunu düşündüm, ama cidden komşular Arapça konuşuyordu. O sırada kardeşim, üst komşumuzun evini körfez ülkelerinden gelen Araplara kiraya verdiğini belirtti. Sanki bir ısrarla, nereye gitsem beni takip ediyorlardı. Dün de bir mağazada kıyafet denemek için kabin sırası beklerken, sırada karşılaştığım ve kısaca sohbet ettiğim Kuveytli genç kızı görünce bu olay aklıma geldi. Bir şekilde, beni tüm yabancılar çekiyordu yahut ben onları çekiyordum. Nerede konuşulacak, yardım edilecek bir ortam var yahut nerede elinde haritayla gideceği yeri arayan bir turist var, beni buluyordu. Ben de artık bundan şikâyet etmeden, sosyolojik incelemeleri de sevdiğimden, kısa kısa röportaj halinde sohbetler gerçekleştirmeye başladım. Dün konuştuğum genç kız, Mısır’a ve Türkiye’ye sayısız kere geldiğini, fakat benim mutlaka Kuveyt’i ziyaret etmem ve kesinlikle Kuveyt’i Mısır ile mukayese etme gafletine düşmemem gerektiğini söyledi. “Kuveyt, çok daha temiz, modern ve gelişmiş bir ülkedir” dedi. Eh, nüfusun az olmasının bunda gözardı edilemeyecek bir etkisi olduğunu söylesek haksız sayılmayız. Bu kısa konuşmanın ardından, alışveriş merkezinin hemen hemen her katında çok sayıda Arap turistle karşılaştım. Bu yaz için çok olağandışı bir durum değil, ama Arap turist sayısında fark edilir bir artış olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Artık İstanbul’u ve hatta Bursa’yı benden daha iyi bilen Mısırlılarla konuştuğumda pek şaşırmıyorum. “Şurada mutlaka şunu ye” yahut “Şu caddede şöyle bir mağaza var” gibi öneriler, benim de aslında gittiğim ülkelerde bazı şeyleri o ülke insanından daha iyi bildiğim gerçeğini hatırlatıyor bana. Mısır’dan geldikten hemen sonra Türkiye’de girdiğim yoğun tempo ve ilk haftaları yabancı misafirlerle geçirmiş olmam, beni Türkiye’de olduğum gerçeğinden biraz uzak tutarken; hemen ardından, Türkiye gerçeğiyle yüz yüze geldiğim Erzurum’da, kendimi tüm uzak kalışlarımdan arınmış buldum. İlk gittiğim günlerde “Burada da çok Türk var” gibi yorumlara uzanan gurbetçi psikolojisinden kurtulup, Erzurum’un daha önce görmediğim yerlerinden başlayıp, doğduğum eve uzanan ziyaretler serisi gerçekleştirdim. Tertemiz ve oldukça serin dağ havası, çok kalabalık olmayan nüfusu ve özlenmiş Anadolu misafirperverliğiyle bizi kucaklayan Erzurum’da, Kahire’de neredeyse hiç göremediğim masmavi bulutları gördüm. Görebilmek için çöle gitmek zorunda kaldığım yıldızları izledim. Her gün, insanların “O kadar yol yürünür mü” yorumları arasında şehir merkezine, gidilecek yerlere yürüdüm. Kahire’nin 45 derece kavurucu güneşinin ve upuzun köprülerinin, 24 milyon insanının, yürünemez sokaklarının ardından, Erzurum’da yürünemeyecek yer olmadığını fark ettim. Halbuki ne garip, küçükken o mesafelerin hepsi bana çok uzun gelirdi. Bir yere gidebilmek için saatlerce bir akrabanın gelip arabayla götürmesini beklerdim. Ama artık, Kahire sonrası Erzurum’da her yere yürünebildiğini öğrendim. Şimdi, yine bir Slovenya seyahati öncesindeyim. Artık Mısır mektubu değil, dünya mektubu yazıyor olacağım. Ve inşallah aramadığım, ama karşılaştığım insanları, ülkeleri, şehirleri, olayları, gerçekleri ve dostlukları burada yazmaya devam edeceğim… *”Ben aramıyorum, karşılaşıyorum”Picasso. 21.07.2009 E-Posta: [email protected] |