Şaban DÖĞEN |
|
Hayatın zevkine varabilmek için |
Bir fabrikanın yüzde yüz kapasite ile çalışma imkânı varken yüzde üç kapasite ile çalışsa ya verim arttırılır, ya da kapatılır. Bir işyerinden yüzde yüz ürün alınabilecekken yüzde beşe düşse o işyerinin işine son verilir. Canlı bir fabrika gibi harika yetenek, organ ve duygulara sahip olan insanın kendisine verilenlerden yüzde doksan, hatta yüzde yüz sonuç alma imkânları varken atıl kalsa, zarar etse veya yüzde beş-on gibi düşük bir kapasiteyle çalışsa her halde o insandan da bunun sorgusu sorulur. İnsan denen bu canlı makine Resûl-i Ekremin (a.s.m.) eğitimi ve Kur’ân’ın terbiyesiyle Asr-ı Saadette en ideal mânâda istenen sonucu vermişti. Sonraki dönemlerde de bu hakikate uyulabildiği ölçüde insanlar ideal insan ve Müslüman olmayı başarmışlardı. Demek ki bu canlı makinenin kataloğunun özünü Kur’ân ve kılavuzu Hz. Muhammed’in (a.s.m.) belirttiği esaslara uymak teşkil ediyor. İnsan eseri bir makine bile kataloğuna uygun çalıştırılamadığında bozuluyor, arızalar yapıyorsa İlâhî kataloğa uymayan insanın da sıkıntılardan kurtulması mümkün değildir. Yeteneklerin çarptırıldığı, hislerin şirazeden çıktığı bir dönemde yapılacak iş orta yol olan dosdoğru yolda gidebilmektir. Öfkenin şecaat, şehvetin iffet, aklın hikmet ve bütün duyguların vasat üzere olmasıdır orta yol. Allah’ın razı olduğu yoldur orta yol. İnsanın verimliliği, tam kapasite ile çalışması, huzur ve mutluluğu buna bağlıdır. Eğer günümüz insanı stres ve ıztıraplar içerisinde yuvarlanıyor bir türlü gerçek huzur ve mutluluğu bulamıyorsa bunun temelinde işte bu fıtrattan, istikametten kopma vardır. “Rabbim beni terbiye etti. Ne güzel terbiye etti” buyuran Allah Resûlünün (a.s.m.) terbiyesi içerisine giren insan yaratılış maksadına uygun hareket ediyor; kabiliyet, organ ve duygularını yerli yerinde ve ideal anlamda kullanıyor demektir. Bu yol Sahabe yoludur. Doğrudan doğruya dersini Kur’ân ve Resûl-i Ekremden (a.s.m.) alan asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursî de Asr-ı Saadeti günümüze getirirken sahip olduğumuz kabiliyet ve duyguları doruk noktada çalıştırma yollarını göstermiştir. Merak onun eserlerinde tam yerinde kullanılır; hayret ideal anlamda mecrasını bulur; heyecan nerede ne kadar kullanılanacağının şuuruyla zirveye çıkar; şevk doruğa ulaşır; gayret bıkma usanma bilmez noktalara yükselir. Şu geçici dünya mutluluğunun ebedî mutluluk yanında bir anda çakıp sönen şimşeğe karşılık sürekli yanan güneş gibi olduğunu bilen insan hiç her bakımdan en güzel bir model olan Allah Resûlünün (a.sm.) talimatları doğrultusunda hayatını canlandırma ve renklendirmeyi gaye edinmez mi? 21.07.2009 E-Posta: [email protected] |