Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Türkiye beklemede |
Türkiye haftalarca birbiriyle yakından irtibatlı hassas konular etrafında hararetli ve gergin tartışmalara sahne oldu. Özellikle mâlûm “belge” eksenindeki gelişmeler birtakım taşların oynadığı izlenimi uyandırdı. Ama henüz kesin bir neticeye varıldığı söylenemez. Ve gelinen son nokta itibarıyla Türkiye bir defa daha “bekleme modu”na girmiş durumda. Belge tartışması bitti; Albay Çiçek dışarıda. Konu gündeme geldiğinde Baykal başta olmak üzere bazı çevreler tarafından “Belge doğruysa Başbuğ görevden alınmalı” görüşü seslendirilmişti. Ancak Genelkurmay Başkanının, izlediği strateji ile bu yöndeki talepleri boşa çıkardığı söyleniyor. Başbuğ, hem Çiçek’e sahip çıkan, hem de belgeyi “kâğıt parçası” olarak niteleyen bir tavırla baskıları savuştururken, Erdoğan, beklentisini “Silâhlı Kuvvetlerde ne gibi çalışmalar yapılması gerektiğini başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere hepsi gayet iyi biliyor” diye ifade etmişti. Sonuç olarak ortaya çıkan izlenim, hükümetle asker arasında yeni bir dengenin kurulduğu ve YAŞ toplantısının böyle bir ortamda yapılacağı yönünde oluştu. Ancak bilâhare yargı cenahında yaşanan gelişmeler, bu izlenimi hayli zedeledi. Bilhassa HSYK’da, Ergenekon başta olmak üzere bazı kritik dâvâ ve soruşturmalarda görevli hakim ve savcıların değiştirilmesine yönelik ısrarlı bir talebin gündeme getirilmesi ve bu ısrarın arkasında yine asker silüetinin bulunduğuna ilişkin iddialar, havayı bir defa daha bulandırdı ve bozdu. Söz konusu talebin başını çektiği söylenen kurul üyesinin, kanlı cezaevi operasyonlarındaki tartışmalı rolünden dolayı beş sene önce AKP iktidarı tarafından ödüllendirilmiş; düzenlenen törende “üstün hizmet beratı,” dönemin Meclis Başkanı Arınç, “üstün hizmet madalyası” da Adalet Bakanı Çiçek tarafından takdim edilmişti. Yine AKP döneminde Yargıtay üyesi yapılan bu kişinin HSYK üyeliğine getirilmesi de geçen yıl Cumhurbaşkanı Gül’ün imzasıyla olmuştu. Şimdi HSYK’da patlak veren kriz için “dokunaklı” yorumlar yapan Çiçek ve Arınç, bu olayda başrolü üstlenen ve başka birçok marifetleri de gözler önüne serilen kişinin bu hızlı yükselişine sağladıkları katkı için de birşeyler söyleyecekler mi? Tabiî, aynı sual Gül için de geçerli...
Reformlara dönülebilecek mi? Öte yandan, “askere sivil yargı” yasasının iptali başvurusu Anayasa Mahkemesinde görüşülmeyi bekliyor ve haberlere bakılırsa bu hafta “ivedilikle” ele alınacak. Bakalım, eşi “Ergenekon şüphelisi” sıfatıyla ifade verip yargılanan Başkanvekili Paksüt hakkında, “görülmekte olan dâvâlarla ilgili olarak dışarıya bilgi sızdırma” iddialarının doğru olduğunu tesbit ettiği halde, işlem yapılmasına gerek olmadığı gibi, 1’e 10 oyla alınan garip bir karara imza atan AYM, bakalım bu dâvâda nasıl bir tavır sergileyecek? AYM’den bahis açılmışken, belgeyi gündeme getiren Taraf gazetesinin, bu konuda AKP’nin ortaya koyduğu tavır için yaptığı “İktidar partisi belgeyi yeni dâvâ işareti olarak görüyor” yorumu da hayli ilginç. Özellikle, hayli zamandır “Bu Eylül’de AKP’ye bir kapatma dâvâsı daha açılacak” söylentilerinin alttan alta seslendirildiği dikkate alınırsa... Peki, iktidar partisi de bu endişeyi taşıyorsa, böyle bir ihtimale karşı hangi hazırlığı yapıyor? Nerede anayasanın en azından bu hususla ilgili maddelerinin değiştirilmesini öngören bir çalışma ve nerede AB sürecindeki demokratikleşme reformları? Yine Taraf’ın yazdığına göre, Erdoğan’ın söz konusu “irtica planı”na karşı telâffuz ettiği mukabil plan şuymuş: “AB yasaları hızla çıkacak...” Keşke öyle olsa ve keşke yapabilseler... Son dört buçuk yıldaki bütün sıkıntılar, 17 Aralık 2004’te Brüksel’den müzakere tarihi alındıktan sonra, anlaşılmaz bir mantıkla AB reformlarının askıya alınmasının zincirleme neticeleri değil miydi? Şimdi “Zararın neresinden dönülse kâr” anlayışıyla, geç de olsa reformlara dönülebilir mi? 21.07.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (19.07.2009) - Cemaatleşme ihtiyacı (17.07.2009) - Men dakka dukka (16.07.2009) - Yine HSYK krizi (15.07.2009) - Darbe ve demagoji |