M. Latif SALİHOĞLU |
|
Duman yasağı gevşetilmesin |
Sigara içme yasağı, bir kademe daha genişletildi. Bundan böyle kamuya açık binalarda, bar, kahvehane ve lokantalarda da sigara içilemeyecek. Yasağı ihlâl edenlere ceza kesilecek. Nitekim, çeşitli merkezlerde ilk cezalar kesildi bile. Dünkü gazete haberlerine göre, bazı yerlerde tiryakilerle zabıta ekipleri arasında köşe bucak kovalamaca halleri yaşanmış. Umarız, konulan yasak hiç gevşetilmeden aynen devam eder. Umuma açık mekânların havasını zehirlemeye, başkasının sıhhatini bozacak davanışlarda bulunmaya hiç kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır. Fakat ne yazık ki, bilhassa sigara yasaklarına ciddiyetle riayet edilmediğine şahit olmaktayız. İlk günlerde yasağın üzerine az–çok gidiliyor, yer yer cezalar da kesiliyor; ancak, sonradan iş gevşetiliyor, yasak savsaklanıyor. Hatta bazı yerlerde yetkililer kendi aralarında anlaşarak konulan yasakları bir güzel çiğneyip geçiyorlar. Okullarda ve devletin sair resmî dairlerinde buna defaatle şahit olmuşuzdur. Zira, müdürün kendisi de tiryaki, yahut sigara bağımlısı olduktan sonra, yapacak fazla birşey kalmıyor. Yasak olmasına rağmen, yere atılan izmaritlerin ise, haddi hesabı yoktur. Bu da gösteriyor ki, kâğıt üstündeki yasak ve ceza tek başına işe yaramıyor. Ciddî sûrette takip ve tatbikatı gerektiriyor. Bu da yetmez, işin bir de eğitim, yani terbiye yönü var. Sigara gibi zararlı alışkanlıklara karşı, küçük yaşlardan itibaren yeni nesillerde kuvvetli bir irade terbiyesinin kazandırılması gerekiyor Evet, sadece yasak ve ceza işe yarasaydı, Sultan 4. Murad sigaranın kökünü kazımış olurdu. Demek ki, daha başka tedbirlere de ihtiyaç var. Bunları bir bütün ve paket tedbirler halinde düşünmek icap ediyor. Yine de, konulan yasakları basit görmediğimizi ve hafife almadığımızı ifade etmek isteriz. Bunların da mutlaka bir faydası vardır. Meselâ, eskiden otobüs, minibüs ve dolmuşlarda da serbestçe sigara içilirdi. Hele, şehirlerarası 40–50 kişilik otobüslerde geceli–gündüzlü içilen sigaranın kokusu ve dumanı, içmeyenlere tam bir işkence hali yaşatırdı. Düşünün ki, İstanbul'dan hareketle Van'a, Erzurum'a, Diyarbakır'a gidiyorsunuz. Üstelik, mevsim kış, hava soğuk ve otobüsün ya havalandırması yok, ya da bozuk vaziyette. Yani, yaklaşık 24 saat boyunca dumanaltı olmaya mahkûm durumdasınız. Üstelik, küllüklerde biriken izmarit ve döşemeye sinen tütün kokusu, burnunuzun direğini sızlatıyor. Böylesi bir yolculuğa nasıl dayanılır, nasıl katlanılır? Hele, bir de otobüste yaşlı, hasta, yahut kucakta bebeklerin olduğunu düşünün... İşte, bu tarz yolculuklar, zamanla cidden çekilmez bir hale geldi ve sonunda mecburen yasaklandı. İyi de oldu. Zira, vatandaş ekseriyetinin iştirakiyle, o yasağa uyuldu ve uygulanmasında büyük çapta muvaffak olundu. Ümit ederiz ki, yeni konulan sigara yasağında da böylesi muvaffakiyetli neticeler sağlanır. Tarihin yorumu Padişaha bombalı sûikast Belçika asıllı Eduard Joris isimli bir Ermeni terörist tarafından, Sultan II. Abdülhamid'e karşı bombalı bir sûikast düzenlendi. Bu menfur teşebbüsün arkasında kanlı Taşnak örgütünün bulunduğu tesbit edildi. Hadise 21 Temmuz 1905 Cuma günü yaşandı. Yıldız Camiinde Cuma namazı kılındıktan sonra dışarı çıkan Sultan Abdülhamid, yakında bekleyen atlı arabasına binecek ve kendisini alkışlarla istikbâl eden halkı selâmlayarak Yıldız Sarayına doğru gidecekti. Padişahın bu safhalardan geçişi adeta saniyesi saniyesine hesaplanmıştı. Saatli bomba, onun tam da arabasına bineceği saniyeye göre ayarlanmıştı. Ne var ki, cami çıkışında hiç umulmadık bir aksama yaşandı. Sultan Abdülhamid, orada Şeyhülislâm Cemaleddin Efendiye birşeyler sordu. Ayaküstü bir–iki dakikalık sohbette bulundular. İşte, tam o esnada saatli bomba infilâk etti. Caminin önü savaş alanına döndü. Ortalık kan revan oldu. Asıl hedef, Padişahı berhava etmekti. Ancak, takdir–i İlâhî araya başka sebepler koyarak hadisenin seyrini değiştirdi. Patlama esnasında, Sultan Abdülhamid'in dirayetini, metanetini koruduğu ifade ediliyor. Ne var ki, telefat çok büyük oldu. Çeşitli kaynakların bildirdiğine göre, patlayan bombanın tesiriyle en az 26 insan vefat etti. Yaralıların sayısı ise, 58 kişi olarak tesbit edildi. Bu arada, telef olan hayvanların adedinin de 20'den fazla olduğu tahmin ediliyor. Atların çektiği arabaların birçoğu orada enkaz haline geldiği, yine görgü şahitlerinin ifadeleriyle sabit. Bu kanlı dehşetli hadisenin fâili yakalandı; ancak idam edilmeyerek, basit bir cezalandırmadan sonra serbest bırakıldı. Hatta, affedilerek devlet işlerinde çalıştırıldığı da rivayet ediliyor ki, Sultan Abdülhamid'in bu noktadaki tutumunun sebebini anlamak, hiç de kolay görünmüyor. 21.07.2009 E-Posta: [email protected] |