Cevher İLHAN |
|
Kördöğüşü... |
Meclis içi ve dışı muhalefetin ve kamuoyunun büyük ekseriyetinin karşı çıktığı “mayın yasası”nın Suriye sınırındaki toprakların mayınlardan temizlenme karşılığı yabancı firmalara kiralatmasına dair “yap-işlet-devret”in yürürlüğünü durdurdu. Henüz konuyu esastan görüşmeyen Anayasa Mahkemesi, en azından iktidarın bu hususta halktan gelen infiâle kulak asmayarak ısrarla çıkardığı “yasa”nın bu kısmının “iptal” edileceği sinyali verildi. Madde metnindeki “taşınmazların temizleme karşılığında tarımsal faaliyetlerde bulundurulması” hükmü hususunda verilen karar, Ankara siyasetinin kördüğüşünü de ortaya çıkardı. Böylece, Türkiye’nin AB sürecinde demokratikleşme ve özgürlüklere dair bir dizi uyum yasasını çıkarması gereken süreçte iktidar partisi milletvekillerinin önemli bir bölümünün itirazına rağmen, Başbakan’ın tâlimatıyla bir ay boyunca inadına Meclis’in meşgul edilmesinin anlamsızlığı ortaya çıktı. Hatırlanacağı üzere yasayı hararetle savunan Başbakan, “Yasanın neresinde İsrail var? Neredesinde yabancı firmalar?” diye soruyor; mayınların temizlenmesi gerektiğini söylüyordu. Halbuki kimse mayınların temizlenmesine karşı değildi ve herkes yarım asrı aşkındır sınırdaki bâkir toprakların bir an önce tarımda kullanılmasını istiyordu. Tepki, yasanın üçüncü maddesinde yer alan “mayınları temizleme karşılığı 44 yıla ecnebilere kullandırılması”na idi. Zira “hizmet karşılığı” ihâle yapılamaması halinde, Hatay’dan Nusaybin’e 510 kilometre uzunluğunda, yer yer beş kilometre derinliğe varan huduttaki büyük arazi parçası ile bu taşınmazlarla bütünlük teşkil eden Hazineye ait diğer taşınmazların ihâle edileceği firmalar dünyada sayılıydı; ve bunların çoğunu İsrail ve ABD firmaları teşkil ediyordu.
GÜNÜBİRLİK KARADÜZEN POLİTİKA… Ankara’nın son demde saplandığı diğer bir husus, DTP’nin terör örgütü başı Öcalan’ın 15 Ağustos’ta açıklayacağını duyurduğu “yeni yol haritası” oldu. Cumhurbaşkanı Gül’ün, son aylarda seslendirdiği “tarihî fırsat”ın altı bir türlü doldurulamayıp muallakta kalırken, hükûmetin bunca zamandır bu konudaki suskunluğunun ardından tam da terörist başının İmralı’dan açıklama yapacağı haberleri öncesindeki “Kürt açılımı”, dikkat çekici. Anlaşılan o ki siyasî iktidar karadüzen içinde günübirlik politika yapıyor. Suriye ziyareti öncesi sorular üzerine Başbakan’ın, “Bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık” cevabı, bu mesele henüz ciddî bir çalışma yapılmadığını açığa çıkarıyor. Bu “açılım”ı, parti programındaki birbuçuk sayfalık bölüme atıfla açıklayan Erdoğan’ın, “Şu anda hükûmet olarak bundan bir hafta önce MGK üyesi arkadaşlarımla bu konuda bir çalışma başlattık” demesi, son günlerde tartışmaların alevlenmesi üzerine hükûmetin yeni yeni konuya eğildiğini gösteriyor. Başbakan’ın, “İçişleri Bakanlığımız görüşmeleri yapıyor, yapacak, hazırlıklarını yapacak; Bunda Genelkurmay’dı, MİT’ti ve saire tüm bunlarla görüşmelerini yapmak suretiyle, bölge milletvekilleriyle görüşmelerini yapacak” ifâdesi, bunu ele veriyor. Diğer yandan, “Ben şahsen partimin milletvekillerinin söylem birliğini zedeleyecek açıklamalara hoş bakmam” diye milletvekillerini medya yoluyla ikaz eden ve henüz partisi içindeki görüş birliği sağlanamadığını itiraf eden Başbakan, belli ki daha işin başında. Birçok önemli gündem gibi bunu da yedi yıldır hep “teğet” geçmiş. Yumurta kapıya dayandıktan sonra meseleye “eğiliyor.”
TERÖR ÖRGÜTÜ ŞANTAJI… Bu arada, “belli bir mesâfe aldıklarını” ve “Tabiî biz siyasetçiler olarak nerede neyi yaptığımızı, kimle neyi yaptığımızı, yapmakta olduğumuzu açıklamak durumunda değiliz” cümlesi, “açılım”ın arka plânında olup bitenlerin, iç ve dış mihraklara ve aktörlerle sürdürülen gizli temasların âdeta itirafı oluyor. Oysa AKP iktidarı bunca zaman geç kalıp daha belirli bir politika tesbit edemezken, terörist başı, bir kısım medyanın propagandasıyla, Ankara’dakileri kafasını çelmek için “laikliğe” ve “Atatürkçülüğe” vurgu yapıyor; “Atatürkçülüğün Kürt versiyonu”dan, “dinden tecrid program”dan dem vuruyor. DTP eşbaşkanları ile birlikte koro halinde özellikle M. Kemal’in, “Kürdlere özerkliği” önerisini ileri sürüyor. Bir yandan, evvela “federasyon”a, sonra “konfederasyon”a ve peşinden de ayrılığa, bölünmeye ve parçalanmaya götürecek “özerkliği” ve Türkiye’nin etnik ayırımla eyâletlere bölünmesini önerirken, diğer yandan terör örgütü adına Türkiye’ye “şartlı “ateşkes” öneriyor. Terör örgütünün “kayıtsız-şartsız silâh bırakmayacağı”nı ve “teröristlerin dağdan inmeyeceği”ni peşinen açık açık iletiyor. En vâhimi de “özerklik” istediği Türkiye’ye karşı PKK terör örgütünü ve terörü bir şantaj olarak kullanıyor. Kandil’deki Karayılan ve DTP de Öcalan’la aynı ağzı kullanıp terörist başının siyasî sözcülüğünü yapıyorlar… Ankara’nın kördüğüşü politikadan kurtulması, buna karşı ciddî bir hazırlığı ve projesi olması gerekir… 25.07.2009 E-Posta: [email protected] |