Cevher İLHAN |
|
“Özerklik” ve “iftirak” (3) |
Cumhurbaşkanı Gül’ün ısrarla “tarihî fırsat” söyleminin ardından İmralı’daki terörist başı Öcalan’ın önümüzdeki ayın ortasında avukatları aracılığıyla “çözüm için “yol haritası”nı duyuracak olması, beraberinde yeni yeni tartışmaları getirdi. Bilindiği gibi Kandil’deki Karayılan ve DTP de “özerklik talebi”yle “İskoç ve Bask modeli”ni önermekte ve her fırsatta Öcalan’ın “muhatap alınması”nı tekrarlamakta. Bu durum, terör örgütünün ve hatta DTP’nin terörist başının “tâlimatı”yla hareket ettiğinin yanısıra, Ankara’nın “bölgedeki Kürt vatandaşların temsilcisi” olarak “terörist başı”nı muhatap alacağı izlenimini vermekte. Marksist - Leninist örgütün başı Öcalan’ın ikide bir “Atatürk”ü büyük önder kabul ettiğini söylemesi, laik ve lâdini sistemi esas alan tek parti devrindeki dinden tecridi önermesi ve “Atatürkçülüğün Kürd versiyonu”na vurgu yapması, bu hususta ipuçları veriyor. Öcalan’ın her defasında “devletle uzlaşabileceği” imajını iletmesiyle, en son Karayılan’ın Kandil’den yolladığı ve DTP’nin raporlarıyla ve “özerklik projesi”yle ortaya koyduğu ülkenin eyâletlere bölünüp “federasyon sistemi”ne geçilmesi teklifiyle birlikte düşünüldüğünde, Ankara’nın tıpkı Özal zamanındakine benzer bir çizgiye kaydığının işâretlerini veriyor. Bölge halkının bile büyük bir yekûnunun oy vermediği ve tasvip etmediği DTP’nin, dolayısıyla Öcalan’ın “bölgedeki bütün vatandaşlarının ve Kürtlerin sözcüsü” sıfatıyla muhatap alınması yanlışı, görünen o ki Türkiye’yi mâlum mahfillerin “federasyon oyunu” tuzağının içine çekmeyi hedefliyor. SEVR GİBİ SU-İ KASDA DİKKAT… Ve ne yazık ki Ankara’nın, Washington, Londra ve Telaviv’deki hâircî ifsad merkezlerinden üflenen politikalarla sözde “siyasallaşmış” ve “ehlileştirilmiş” laik PKK ve “Atatürkçü Öcalan”ı “muhatap” almaya müheyya ve sisteme katmaya teşne olduğu gözleniyor. Bir yandan Doğudan Batıya Anadolu’nun muhtelif şehirlerine şehidlerin naaşları ardarda gelirken diğer yandan Ankara’dakilerin örtülü bir biçimde PKK’nın “silâh bırakmak ve dağdan inme” şartı olarak koştuğu demokrasi ve özgürlükler ötesindeki “siyasî talepleri”nin karşılanmasına “kapı açılacağı” sinyalleri verilmekte. Bunun hükûmeti de aşan bir “devlet projesi” haline getirilmek istendiği anlaşılmakta. Gül’ün, her vesileyle dile getirdiği “büyük fırsat”ı, “kurumlar arasında hiç bu kadar uyum olmamıştı” cümlesiyle açıklaması, bu açıdan dikkat değer…Vaziyet ortada. Ankara, teröristleri dağdan indirmek için “örtülü af” dahil bir dizi “tâvize” başvurma eğiliminde. Çeyrek asrı aşkındır akan kanın durması, terörün durdurulması isteniyor. Bu aklı başında herkesin ciddî temennisi… Ne var ki Kandil’den ve DTP’den gelen “çözüm önerileri” ve Öcalan’ın açıklamasına psikolojik ortam hazırlanan “yol haritası”nda demokratik hakların ve özgürlüklerin çok ötesinde ecnebilerin yaktığı fitne ateşini alevlendiren ve tefrikayı tahrik eden “talepler” sıralanıyor. Ülkenin ıkrî ayırımlar üzerinde 23 bölgeye taksimine zemin hazırlanıyor… Bediüzzaman’ın tefsir ve tespitiyle, “Sevr Muahedesiyle âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete (Osmanlıya) ihânet eden ve Avrupa zâlimlerinin devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle -tertipledikleri- müthiş su-i kast plânı”yla Osmanlının bâkiyesi Anadolu toprakları bir defa daha bölünüp parçalanmak isteniyor. (Kastamonu, 17; Şuâlar, 619) YOL HARİTASI; MÂNEVÎ BİRLİK OLMALI… Terör belâsını Türkiye’nin başına sararak maddî ve mânevî gücünü harcatan, iktisadî ve sosyal zaafa düşüren “gaddarâne plânları” dayatan ecnebilerin ve ifsad şebekelerinin, bölgenin ve bütün Müslümanların zararına ırkçılığa dayalı “projeler”le esir alınması stratejisi yürütülüyor. Senaryosu sahneleniyor. DTP eş başkanı Ayna’nın, Anadolu’nun Doğusu ve Güneydoğusu ile ilgisi, tarih boyunca zulüm ve baskıda bulunan, 68 bin insanını hâlâ hapishanelerde işkence altında tutan ve dinlerini, kimliklerini, kültürlerini tamamen yok edip yerine “şamanî şintoizmi”ni ikameyi dayatan Çin’le Doğu Türkistan’a benzetmesinin amacı bu… Şüphesiz devletin hiçbir sâikle “mâkul çözüm”den geri kalmaması gerekiyor. “Mâkul çözüm” ise, iftirakı getirecek, fitne ve kavgayı daha da derinleştirecek ve azdıracak, bölünmeye ve parçalanmaya kapı açacak, “özerklik” ve ülkeyi “eyâletle ayırım”la tefrikanın makyaj adı olan “federasyon sistemi” değil, demokratik hak ve hürriyetlerin kemâliyle sağlanmasıdır. Bediüzzaman’ın, yaklaşık bir asır önce ehemmiyetini nazara verdiği “milyonlarla şühedanın (şehidin) bahasına kanlarını akıttığı İslâm kardeşliği”yle tesis edilen “ittihad ve muhabbet-i millîdir. “Kürt sorunu”nun çözümünün “yol haritası” ve “büyük fırsat”ı, “mücadele-i keşmekeşi” netice veren ve “zenb-i azim (büyük günâh)” olan “adem-i merkeziyet”le “ırkçılığı ve fitneyi ihya” edecek “özerklik” ve “federasyon önerisi” değil, birliği ve bütünlüğü tesis edecek inanç ve mâneviyat birliğidir. (Eski Said Dönemi Eserleri, 25, 109, 183) Çözüm, “İskoç modeli”nde değil, Bediüzzaman’ın, “Hâmiyet-i İslâmiye ile Türk - Kürd, tam birleşmiş İslâmî ve dinî milliyetle ahlâkın tekemmül ve teâlisinde (yücelmesinde.) 22.07.2009 E-Posta: [email protected] |