Mehmet KARA |
|
‘Kürt sorununda yeni dönem’ |
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir yurtdışı gezisinden dönerken uçakta söylediği “Kürt sorununda iyi şeyler olacak… Kürt sorunu Türkiye’nin birinci sorunudur. Sorunu kendi inisiyatifimizle çözeceğiz” sözleri üzerinden yaklaşık 80 gün geçmesinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan, “Kürt meselesi ile ilgili çalışma başlattıklarını” açıkladı. Hükümetin soruna ilişkin çözüm getirme konusunda alternatifli iki aşamalı plân hazırladığı söyleniyor. Hafta başında Kürt meselesinin çözümü için “kapsamlı yollara” ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesi gerektiğini, çözümün anahtarının silâh değil, demokrasi de olduğunu söylemişti. *** TOPLUMU AYAKTA TUTAN DEĞERLER Sözün burasında geçtiğimiz ay yayınlanan “Kürt sorununda yeni dönem” başlıklı bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Gazeteci Aslan Değirmenci, 11 aydınla 11 soruda “Kürt sorunu”nun nasıl çözülebileceğini araştırarak, bunu bir kitapta topladı. Bir süre önce konuşmaktan dahi korkulan; ama şimdilerde devletin en tepesindeki ismin dahi “Kürt sorununda iyi şeyler olacak” sözü ile konuşulmaya başlanan Kürt meselesini farklı düşünceye sahip 11 aydın, düşüncelerini ortaya koydular. Ekonomik çözümlerin önemini ortaya koyan aydınlar, “din bağının” son derece önemli olduğunun altını çiziyorlar. “Dinî ve ahlâkî değerlere baskılar, sorunun derinleşmesine yol açtı mı?” şeklindeki soruya verilen cevaplar, meselenin çözümünde din bağına ne kadar çok ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarıyor. Meselenin sosyal, ekonomik, kültürel birçok boyutu var. Burada meselenin “dinî yönü” ile ilgili cevaplardan birkaç örnek aktaralım. Kırıkkale Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Acar, “Dinî ve ahlâkî değerler aslında bir toplumu bir arada tutan, kardeşlik bağlarını güçlendiren, hoşgörüyü teşvik eden değerlerdir; dolayısıyla söz konusu değerler toplumsal barış ve huzurun sağlanmasına büyük katkıda bulunurlar. Bu açıdan bakınca iç barış ve konusunda sıkıntı yaşayan toplumlarda bu değerlerin öne çıkarılması beklenir.” Din ve Hürriyet Araştırmalar Merkezi Direktörü Doç. Dr. Bilâl Sambur, “Geleneksel dindarlıklarıyla bilinen Kürtlerin, dinî hayata yapılan müdahalelerden mutlu olmadığı açıktır… Dine ve milliyete müdahale etmekten vazgeçerek işe başlamalı, Kürt sorununun çözümü için iyi bir başlangıç olacaktır.” Özgür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fikret Başkaya, “1923 sonrasında rejim dine hep müdahale etti ve duruma göre manipüle etti. Oysa devletin ve siyasetin her türlü inanç, din ve düşünce karşısında tarafsız ve hepsine eşit mesafede durması gerekiyordu.” Cumhuriyet eski savcısı Gültekin Avcı: “Kürtleri din ve maneviyatından koparmak, mukaddesatına baskı yapmak, onları anarşizme sevk etmekle eşdeğer olmuştur.” Doç. Dr. Selçuk Özdağ, “Danimarka’da Peygamber Efendimizi hedef alan karikatürlere karşı en büyük mitingin Güneydoğu’da yapıldığını hatırlamalı ve insanımızın gönlüne açılan kapının nereden geçtiğini artık anlamalıyız.” ASDER Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, “Dinî kimliğe tanınacak özgürlüğün, etnik kimliğe tanınacak özgürlükten daha etkili bir şekilde sorunların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyorum.” Bu cevaplardan da görüleceği gibi Güneydoğu ya da Kürt sorununun çözümünde din faktörü kardeşliği pekiştirmesi açısından son derece önemli. *** ÇÖZÜMÜN ANAHTARI: SAN’AT, MÂRİFET VE İTTİFAK... Yazar Değirmenci’ye kitapta eksik olan bir hususu hatırlattım. Güneydoğu sorunu konuşulurken, başvurulacak en önemli kaynak Risâle-i Nur’dur. Bediüzzaman Said Nursî’nin bu mesele karşısındaki çözüm teklifleri dikkate alınmadan çözümün bir ayağı hep eksik kalır. Çünkü Bediüzzaman bu sorunu 100 yıl önce görmüş ve “çareleri”ni de açıklamıştır. Bediüzzaman önce üç problemi ortaya koymuş. Bunları “cehalet, zarûret (fakirlik) ve ihtilâf (ayrılık)” olarak açıklamış, çaresini ise “san’at, mârifet (ilim) ve ittifak (birlik ve beraberlik)” olarak saymıştır. Bu meselenin çözümü noktasında da özellikle eğitim meselesi üzerinde durmuş, Diyarbakır, Bitlis ve Van gibi merkezlerde Medresetü’z-Zehra adıyla bir üniversitenin kurulması için büyük çaba göstermiştir. İşte çözümün anahtarı da budur. Eğer Bediüzzaman’ın bu projesi hayata geçirilebilmiş olsaydı, şimdi ne bu sorunu, ne de terörü konuşuyor olurduk. Risâle-i Nurlarda konuyla ilgili daha birçok çözüm teklifleri yer alıyor. Meseleye çözüm aranırken, bu görüşlere yer vermek gerekliliği vardır. Türkiye artık sorunlarını tartışmaktan korkmamalı. 30 yılı aşkındır bir sorun varsa, bu sorunla yüzleşmeli. Sorun görmezlikten gelindikçe, çözüm yanlış mecralarda aranıyor ve dolayısıyla da terörün beslendiği kaynak oluyor. Daha fazla hak ve özgürlüklerden, daha fazla demokrasiden artık kaçınılamaz. Kürtçe dershaneler açıldı, Kürtçe TV yayına başladı. Bu kadar bir açılımın bile çözüme katkısı olduğunu ve olacağını unutmamak lâzım. 25.07.2009 E-Posta: [email protected] |