Rifat OKYAY |
|
Ne kaybedersin? |
Mümkün olabildiğince, elimizden geldiği kadar, birazda ısrarlı ve inatçı olarak kaşlarımızı hiç çatmasak… Yüzümüzde bir tatlı bakışı, merhamet ve şefkat karışımı gülümsemeleri hiç eksik etmesek… Ne olur? Bence saadetin, mutluluğun ve huzurun her an her yerde ilk adımını atmış oluruz diyorum. Hani hep adreslere gidilir, aranır, soruşturulur ve bulunmaya çalışılır. Bu günün ve dünün insanının hayatında birçok kavram böyle ortaya atılmıştır. Araya araya, sora sora, takip ede ede bulunabilen temalar, kavramlar ve fikirler… Şöyle düşünsek mutluluk, saadet, huzur da böyle midir? Aranarak bulunup sahip çıkılan bir mânâ mıdır? Elbette ki hayır… Elde etmek için birçok gayret ve himmetin, çalışmanın yapılmadığı bir mutlulukla, saadet ve huzura kavuşulamaz. Zaten işin aslına bakarsak bu kavramlar yaşanır ve elde edilir. “Huzurluyum, saadet içindeyim” diyen bir kimsenin, bunu bir anlık değişme ile elde ettiğini ifade etmek biraz zor görünüyor. Kolay elde edilebilen her kavram kolayca insan zihninden silinebilir, kaybolabilir. Emeğin ve alın terinin ise her zaman geçerliliği olduğu gibi, herhangi bir hücum ve mağlûbiyette hiç olmazsa tesirleri, izleri kalır. Yani huzurlu bir ortam, saadetli bir fikir dünyası hemen her şeyi kucaklayan bir mutluluk illa ki, bir zahmeti ister de, kalıcı olma yolunda temelden kuvvetli bir adım atılmış olur. Huzur ve saadet ortamlarını istemek önemli olduğu gibi, bunun gereklerini ve şartlarının oluşumunu yakalayabilmek gayreti; çalışması ve uğraşası içinde olmakta en az istemek kadar önemlidir. Durduğum yerde duruyorum, başıma birdenbire bir saadet ve huzur geldi… Bunu hayal etmek bile fikri terkini ve kanunlara zıttır, muhali talep etmektir… Evet, içimizdeki öfkeyi bastırabilmeliyiz. Hayatın yükünü, tekâlifini tebessümleriyle hafifletirken, yaygara yapar gibi kahkahalarda boğulmamalıyız. Bizim için lâzım olan mutluluğun, saadetin, huzurun çevremizdekilerle daha çok lâzım olduğunu, bunun suiistimaller, yanlış anlayış ve tatbikatlar ile bozulmaması lâzım geldiğini çok iyi bilmeliyiz. Kaybederken kazanılan bir yoldur mutluluk, saadet ve huzur. Yani gülsende gülmesende ne kaybedersin… Çok konuşsanda az konuşsanda ne kaybedersin… Bağırmasan da yavaş söylesen ne kaybedersin? Kızmasan da mülayim olsan ne kaybedersin? Gürlemeden önce dinlesen ne kaybedersin? Haksızlık karşısındakine sende alet olabilirsin desen ne kaybedersin? Allah için bazı vakitler sus, sussan ne kaybedersin? Allah için bazı vakitler konuşsan ne kaybedersin? Peygamberin yolunda, karşındakilere de bir hak versen ne kaybedersin? Onun sünnetine uygun olarak hayatın her halini mülâyemetle, merhametle, şefkatle, ümmet ve edeple yaşamaya çalışsan ne kaybedersin? Gelin Allah için huzuru, saadeti, mutluluğu aramaya, kovalamaya, söylemeye, dinlemeye ve yazmaya değil, yaşamaya bakalım… 25.07.2009 E-Posta: [email protected] |