Mikail YAPRAK |
|
Gurbette sıla, sılada gurbet |
Ve nihayet yine Van’dayım. Artık ara sıra yazamamaktan tutun, tatil havası estiren esprilere, manzum nesir tarzındaki “çeşni”lerimize kadar meşrû tercihlerimiz olacaktır. Müsaadenizle.. Geldim geleli, berzaha göçenlerimizin kabirlerini hâlâ ziyaret edemeyişimin cezası olmalıdır ki, sılaya intikal edip sıla-i rahim etmeme rağmen içimdeki gurbet hissinin ruhumu sarmasına mani olamıyorum. Berzaha intikal eden sevdiklerimizden başka burada kalanlar da hatırı sayılır bir yekûn teşkil ediyor. Avusturya ve Almanya’daki evlâtlarımız darılmasınlar, ama sıla kavramında hâlâ burası ağır basıyor. Ancak Van Mevlidi münasebetiyle Avrupa’dan gelen muhabbet erlerini, umum Avrupa’dakiler namına hasretle kucaklıyorum.
«««
Avusturya’da “alış veriş”le barışık değilim. Adı geçtiğinde daralır, nefes alış verişini sıklaştırırım. Bu yük, bütün detaylarıyla fedakâr ve vefakâr eşimin omuzlarındadır. Alış veriş çantalarını taşımaktan omuz kaslarının sertleştiği sadece onun iddiası değil, buna ben de şahidim. Bari Van’da buna biraz ısınayım diye, gelir gelmez listeyi alıp çıktım. Koca alış veriş merkezleri dururken, köşedeki tavukçuya giriverdim. Kürt kardeşime tavuğun neresini istediğimi anlatıncaya kadar akla karayı seçtim. Kargaşaya sebep de, tezgâhın camına kargacık burgacık bir yazıyla yapıştırılan “göğüs-but” yazısı oldu. Bir yazıyla biribirine yapıştırılan göğüsü buttan ayırmak bir hayli zor oldu. On dokuz yıllık Avusturya macerasıyla kendi yöreme ne kadar yabancılaştığımı ilk defa bu kadar fark ettim.
«««
Dadaş kardeşimize sormuşlar, Erzurum’un nesi meşhurdur? Cevap şöyle gelmiş: - Gargadir guşi, şalgamdır yemişi, sekkiz ay gışi.. Bir diğeri atılmış: - Çaşırı, çirişi unuttun. Soruyu soran yabancı, bu son ifadeyi “çarşının girişi” olarak anlamış.
«««
Ah benim berzahtaki şanlı dostlarım ah! Ah Molla Hamid, ah Celal Alıcı, ah Erol Kuralkan, ah Müştak Zernekli, ah Muzaffer Küçükyıldız, ah Seraceddin Yazıcı, ah Süleyman Öztürkçü, ah İsmail ve Celal Ağabeylerim ah! Ah hâlâ dünyada olup da, 12 Eylül fesat komitelerince aramıza mesafeler bırakılan dostlarım ah! 28 Şubat münafıklarının hâlâ (but’un göğüs’e yapıştırılması gibi) yakamızı bırakmadıkları, sizlerin de keskin nazarlarından kaçmadığı kesindir.
«««
Van’daki hareket alanımı daraltarak, fikren ve hayalen dünyaya ve ukbaya açılmak, kalemimin bu yöndeki ihtizazına ihtimam göstermek, en azından şimdilik makbulümdür. Hane-i saadetimden teknoloji nimetiyle dünyaya açılmayı, siz değerli okurlarımla ve muhabbet fedaileriyle manen, fikren ve hayalen sohbet ederek mutlu olmayı, en azından bu tatil havasında tercih ediyorum. Ne de olsa, “Bizim gibi hakikat ve ahiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez.” Ama bu arada risâle derslerine iştirak ve dâvetlere icabet etmemiz, bizim mezkûr tercihimize aykırı düşmez, bilâkis duruşumuzu kemale erdirir.
«««
Bilhassa görücü usûlüyle evlenen kızlar için, sımsıcak baba ocağından, yabancı bir yuvaya uçmak, ilk etapta garip duygular yaşatır. İşte söz akdinin hemen akabinde evlerinin önündeki dereye bakarak ağlayan kızcağızın imdadına babası yetişir. O da derdini babasına açar: -Babacığım, bir an düşündüm, evleniyorum, çocuğum olacak, buraya oynamaya gelecek, ya bu dereye düşüp boğulursa.. İşte bunun için ağlıyorum. Bazılarımız, mizacı bozulmuş çocuk gibi, bahane ararız ki, ağlayalım. Böylelerine yardımcı olmak, ehl-i hamiyet ve muhabbetin şanındandır. Muhabbet fedaisi olanlar, kin ve adavetin mü’mine yakışmadığını çok iyi bilirler ve bunu gösteren mü’min kardeşlerine acıyarak, ondaki o fena hasleti gidermeye çalışırlar.
«««
Tanımadığı ve ilk karşılaştığı birine, “Kimlerdensin?” sorusunu sormak, bazı yörelerde âdettendir. Erzurum’da kadınlar toplantısına dâvetli yabancı bir bayan, genç bir bayana, “Cici kızım, sen kimlerdensin?” diye sorunca, gelen cevap şöyle olmuş: -Vallahi, kimlerden olduğumi bülmirem. Yuhari Mumcunun gızi, aşşaği Mumcunun geliniyem.
«««
Üstâdın hizmetkârlarından Molla Hamid Ağabeyi duymayanınız yoktur. Liseli bir genç olarak risâle derslerine katıldığımın ilk günleriydi. Sonradan Molla Hamid Ağabey olduğunu öğrendiğim zat, bana bakarak, “Kimlerdensin?” diye sordu. Öteden beri sevimli bulmadığım bu soru, bu defa sevimli bir simadan gelmişti. Tebessümle karışık şöyle cevap vermiştim: -Görüyorsunuz ki, burdayım. Yani sizlerdenim.
«««
On dokuz senedir ki, kışlarım soğuk yüzlü Avusturya’da, yazlarım sıcak yüzlü Van’da geçer. On ay süreyle boş kalan evimizde, boş duvarlar ve in cin tarafından değil; bir hafta öncesinden evimizi temizleyip şenlendiren sevgili taallûkatın sıcak muamelesi, sıcak yiyecek ve içecekleriyle karşılanırız. Risâleler sayesinde dersaneye dönüşen evimizden sonra, evimiz gibi olan dersanemizde ap ayrı bir haz duyarız. Husûmete vakti olmayan muhabbet fedaileriyle buluşmanın manevî havasını sizler de çok iyi bilirsiniz. Her şeye rağmen şimdi de o halleri yaşıyoruz, Elhamdülillah. 23.07.2009 E-Posta: [email protected] |